Kenan Esmer
Ölüm, bütün canlıların tadacağı bir gerçeklik. Buna rağmen, ne kadar uzun yaşarsa yaşasın insan, kalanlar için her ölüm erken ölümdür.
Her ölüm erken ölümdür fakat her ölüm toplumdan bir şey eksiltmez. Bazı ölümler sadece ölenin ailesinin, dostlarının ve tanıyanların kaybıdır ve onları üzer. Ama bazı ölümler vardır ki belki herkes farkında olmasa bile aslında herkes için bir kayıptır.
İşte Kamil Sümbül’ün ölümü, aslında hepimiz için çok büyük bir kayıp oldu.
2015 yılında, “Soykırımın Yüzüncü Yılında Çermik Ermenileri ve Hatırda Kalanlar” adlı makalesini internetten okumuştum. Yazdıklarından o kadar etkilenmiştim ki, kim bu diye araştırmıştım. Daha sonra Diyarbakır 5’Nolu Cezaevi ile ilgili birçok anısının olduğunu fark edince, bir sohbetimizde Müslüm Üzülmez’e tanıyıp tanımadığını sormuştum. Çünkü onun da aynı dönem cezaevinde yattığını biliyordum. O da tanıdığını hatta akrabası olduğunu, istersem tanıştırabileceğini söylemişti. İsterim dedim ve konu öylece kaldı. Yine aynı yıl Çermik’in 90’lı yıllarını anlatan bir şiir paylaşmıştım. Oldukça ilgi gören bu şiir sosyal medyada çok paylaşıldı. Bu paylaşımdan sonra o da şiiri okumuş ve sayfasında paylaşmıştı. Hatta şiiri paylaştıktan sonra beni arkadaş olarak eklemişti ve görüşmemiz böyle başladı.
Aslında bu tanışmanın bir de arka planı varmış ve ben bunu sonra öğrendim. Fatoş yengem, rahmetli Aydın amcamdan İsveç’ten birinin beni sordurduğunu söylemişti. Kim olduğunu o da bilmiyordu ama sadece kulak misafiri olmuştu konuştuklarında. O zaman ben çok üstelememiştim. Hatta kim diye amcama dahi sormamıştım. Daha sonra Kamil ağabey anlatınca olay açıklığa kavuştu.
Müslüm ağabey, Kamil Sümbül’e benden bahsetmiş ve Diyarbakır 5’Nolu cezaevi ile ilgi daha doğrusu Necmi Öner olayı ile ilgili bilgi topladığımı anlatmış. Kamil Sümbül de beni tanımadığı için kim olduğumu, güvenilir olup olmadığımı öğrenmek istemiş ve Frankfurt’ta oturan ortak bir aile dostumuzu (Mehmet Topdemir) arayıp beni sordurmuş. Mehmet Topdemir de aileyi iyi tanıdığını fakat beni tanımadığını söyleyip Aydın amcamı aramış ve benim bazı bilgiler istediğimi ve Kamil Sümbül’ün de sağlam olup olmadığımı öğrenmek istediğini söylemiş. Amcam da yeğeni olduğumu, güvenebileceklerini ve istediklerimi gönül rahatlığı ile verebileceğini söylemiş ve o da bunları Kamil Sümbül’e iletmiş.
Araştırmalarımda mutlaka arar fikrini sorardım. Bazen de o bana hangi konular hakkında araştırma yapmam gerektiğini söylerdi. Mesela Şeyh Bızınlar araştırmam onun tavsiyesiydi. Ekrem Kılıç ile röportaj da yine onun fikriydi. Doktor Fuad araştırmamda çok katkısı olmuştu ve hatta araştırmayı yaptığım zaman yayın evinde çalışıyordu ve araştırmama yardımcı olması için daha piyasaya çıkmayan kitap yollamıştı.
Kendisi ile şahsen tanışmamız Temmuz 2019’da Almanya’da oldu. Almanya’da oturan kız kardeşini görmeye gelmişti. Almanya’ya geleceğini ve beni de görmek istediğini söylemişti. Kendisini Frankfurt havaalanından aldım ve bir restoranda oturup yemek yedik. Dört saate yakın birlikte sohbet ettik. Yeni çıkan kitabını da bana imzalayıp getirmeyi unutmamıştı.
Gideceği yere yani Nürnberg’e araba ile götürmek istedim fakat kabul etmedi. Tren istasyonuna götürmemi rica etti. Yolda bir şeyler okumak istiyordu.
Daha sonraki telefon görüşmelerimizde Eylül 2019’da Diyarbakır kitap fuarına gideceğini söylemişti. Ben de o tarihte Doktor Fuad araştırması için Diyarbakır’da olacağımı söyleyince orada buluşmaya karar verdik. Müslüm Üzülmez ile de o gün orada buluşmayı kararlaştırmıştık.
Fuar günü APEC’in standına gittim önce Kamil ağabey ile görüştük sonra da Müslüm Üzülmez’in yanına gittim. Üçümüz bir şeyler atıştırmak için kantine gittik. Bir saate yakın sohbet ettikten sonra oradan ayrıldım.
Kan davaları ile ilgili yayınlamış olduğumuz aydınlar yazımızda onun da imzası vardı. İlk görüşmede imzalamayacağını söyledi.
Gerekçesi; devletin bu işi çözmeden yana olmadığını dolayısıyla devlet kurumlarından ve memurlarından böyle bir beklentimizin olmasının doğru olmayacağını savunuyordu. Bir saate yakın tartıştık o gün telefonda. Bir de yazının kimin tarafından kaleme alındığını ve arkasında kimlerin olduğunu bilmediğini söylemişti. Kendisine yazıyı benim ve Doğan ağabeyin kaleme aldığını söylediğimde bu kuşkusunun da yersiz olduğunu fark etti ve sonunda ikna oldu.
Geçen yılki görüşmemizden birinde tedavi gördüğünü söyleyince hastalığını sordum. Akciğer kanseri tanısı konulduğunu ve iki yıla yakın bir süredir bağışıklığı güçlendiren yeni bir tedavi yöntemi uygulandığını fakat son zamanlarda tümörlerin buna karşı da artık direnç gösterdiğini anlatmıştı.
En son Ocak ayında hastane fotoğrafları paylaşınca hastanede olduğundan haberdar oldum ve hemen aradım. Durumunun iyi olduğunu, eve geldiğini ve vücudundan su alındığını söylüyordu.
Ama durumunun iyi olmadığı sesinden belli oluyordu. Buna rağmen morali oldukça yüksekti. Hatta bir an önce son kitabını bitirmek istediğini söylemişti. Maalesef son isteğini gerçekleştiremeden aramızdan ayrıldı.
12 Eylül zulmünün tanığı ve mağduruydu Kamil ağabey. Hayatını mücadele ile geçirmiş bir demokrattı. Çermiklileri ve Çermik’i çok seviyordu. Karşıt görüşten bile olsa her Çermikli ile iyi ilişkileri vardı. Siyasi görüşünden zerre kadar geri adım atmazdı. Çermik’in ilk devrimcilerinin elinde yetişmişti ve 78 kuşağının öncü devrimcilerindendi. Birçok büyüğümüzün tersine yaşadıklarını kitap haline getirerek tarihe not düşmeyi başardı. Yazı serisi ile Çermikli ilk devrimcilerini ve demokratlarını anlatarak, Çermik’in karanlık bir sayfasına ışık tuttu. Mücadele arkadaşlarını sürekli yâd ederdi. Ölenlerin arkasından yazılar yazarak unutulmamalarını sağladı.
Çermik gerçek anlamda aydın bir evladını kayıp etti.
Hepimizin başı sağ olsun.
Kenan Esmer
17 Şubat 2024/Almanya
(Sosyal Medya)