Nurettin Değirmenci’ye yazdığım bir mektup
Dayı selam.
“Suç ve Günah İtirafı”(*) başlıklı yazını okudum, hem de iki kez.
Yazın güzel. Teşekkür ederim. Suç, günah ve itiraf olayının tarihsel gelişim sürecini ve bu edimlerin batı toplumu ile doğu toplumundaki algılanışını güzel bir anlatımla ele almışsın. Yazdıklarına aynen katılıyorum.
“Ergenekon Sanıklarının Ruh Hali ve Yiğitlik”(**) başlıklı yazımda niyetim “Dua okuma” değil. Beni bu yazıyı yazmaya iten; ustun askeri bir eğitimden geçmiş, her turlu (fiziksel ve psikolojik) koşula uyum sağlaması gereken askeri şahsiyetlerin olur-olmaz hastalanmaları ile hem çok önem verdikleri kariyerlerini/ toplumdaki statülerini ve hem de “kahramanlıkları”yla övündükleri kurumlarını itibarsızlaştırmanın altında yatan nedeni irdelemekti. Ama velev ki “dua okuma” olsa bile, sizinde yazdığınız gibi “Dua okuma, özellikle insani dua etmek kötü eylem değildir”. Dua/ Beddua ediminin insanlar için yararlı olduğuna inanıyorum. Dua/ Beddua sabrı getirir, deşarj olmayı sağlar. Bu da insanların akıl ve ruh sağlığı için gerekli bir şey, gerekli bir enerji veya gerekli bir ilaç olarak düşünebiliriz. İnsanlar sabırlı olmasa veya deşarj olmasa antenlerin kısa devre yapması sonucu çıldırması kaçınılmaz olmaz mı? Bizim toplumumuzda, suç işleyeni cezalandıramadığımızda, gücümüz yetmediğinde, teselli babında “onların Allah cezalarını/ belalarını verecektir!” anlayışını buna örnek verebilirim.
Saygılar…
31 Mart 2009
Yeğenin/ Müslüm Üzülmez
(*) Nurettin Değirmenci’nin söz konusu yazısı:
Sevgili Müslüm,
Yazı ile ilgili görüşlerim aşağıda.
Sizleri öpüyorum.
Suç ve Günah İtirafı
“Senin bardağını kırdıklarında, komşunun bardağı kırıldığındaki kadar tepki göstermelisin!” -Epiktekos
Yasalara aykırı eylemler suç diye tanımlanır. Suç, insani yasalara ve değerlere aykırı oluşan dengedir; insanların acı çekmesine ve yok olmasına neden olur.
Suç ve günah eylemleri gerçek olaylardır ama cezanın ölçülü olup olmadığı kesin değildir. Örneğin, sokakta aracın çarpıp yaraladığı bir insan gerçek olaydır. Suçun kime ait olduğu ise günümüzde evrensel ölçüler ve yasalarla tespit edilir.
Yaralanmaya neden olan zanlının kaçtığını düşünelim; bu durumda, gerçekler karanlığa gömülür.
Yasadışı olaylarda:
1-Kasıtlı olarak gerçeklerin gizlenmediğini düşünelim.
2-Yetkililer, basit ya da evrensel ölçülerle gerçekleri günışığına kavuşturmaya çalışır. Evrensel yasaların bilinmediği toplumlarda, basit ölçülerle gerçekler aranır ama çoğunlukla gerçekler derin kuyuların dibinde karanlıkta gizlenir.
***
Örf ve geleneklerin yürürlükte olduğu toplumlarda gerçeklere ulaşmak kolay değildir. Bu durumda suç ve günah işleyenlere ne olur?
1-Çoğunluk suçlular bu dünyada eylemlerine devam ederler. Bazen suçsuzlar, suçlu diye ilan edilir. Bazı suçlular, “Su testisi suyolunda kırılır” örneği, benzer davranışlara uğrarlar.
2-Örf ve gelenek kurallarında, doğa yeteri kadar tanınmadığından, ürün kıtlığı süreklidir. Bu koşullarda başlar öte dünyaya çevrili olur. Egemen sağduyulara göre, suçlular öte dünyada işledikleri günahlarının hesabını ödemek zorundadırlar.
Öte dünya ile ilgili günahlardan kurtulmak için ne yapmak gerekir?
A-Yahudi ve Hıristiyan toplumlarda, öte dünyayı kaybetmek istemeyen dindar suçlular, dinsel liderlere koşar ve suçlarını itiraf ederler. Dinsel liderler, suçlarını itiraf edenlerin günahlarının af edilmesi için gereken çabaları gösterir. Eğer suç, kendi boyunu aşıyorsa; suçluyu, daha üst dinsel liderlere gönderir. Bazı dindar suçlular, Roma’ya kadar gider. Suçunu itiraf etmeyen dindar suçlu, bu dünyada cayır cayır yanmaya başlar. İster imparator, ister lort, ister fahişe olsun; her dindar suçlu, suçunu, kendisi ile ilgilenen dinsel lidere itiraf eder. Bu davranışlar Batılı toplumlarda sağduyudur. Nasıl Ortadoğulu toplumlarda domuz eti yemek büyük günah ise Batılı toplumlarda günahı gizleme katlanılmaz günahtır.
Dinsel liderler, suçluların itiraflarını asla açıklamazlar. Sadece, “Git suçunu yasal görevlilere anlat” diyebilirler. Bu koşullarda, suçlunun yasal görevlilere gidip gitmemesi ayrı bir konudur.
Dinsel liderler, ebedi olan öte dünya için gerekli duaları okur, eylemleri yapar ve ücretlerini alırlar. Suçlu, günahlarının affı için yasal ücretlere ek olarak ödemeler yapabilir.
Dinsel liderler, dinsel inanışları gereği, suçluları ele vermezler ama onları kötülüklerden uzak tutmak için çaba harcarlar.
Kilisede düşünce hücreleri olur. Düşünce hücrelerinde, dindarlar, düşünür, vicdan muhasebesi yapar ve yargıya varırlar. Vicdan muhasebesi yapmayan biri, örneğin, tarikata üye olamaz.
Düşünce hücreleri, Batıda, düşünme alışkanlıklarını yaygınlaştırır. Dinsel liderler düşününce, onları izleyenler düşünmeyi olağan davranış sayar.
Batıda bazı dindar suçlular, suç ve günahlarını dinsel liderlere açıklamakla yetinmez; eylemlerini günlüklerine, vasiyetlerine yazarlar. Böylece, bazı suçlar yıllar sonra günışığına kavuşur. Seyrek de olsa, bazı suçlular, suçlarını yasal görevlilere açıklar. Yasal görevliler zanlıları adalete teslim ederler.
Böylesi eylemler asırlardır Batılı ülkelerde devam eder.
Batıda ulus-devletler ortaya çıktıktan sonra, gerçekleri gizleme suç kapsamına alınır. İnsanların bütün yanılmaları neden-sonuç ilişkilerini karıştırmaktan ileri gelir. Neden-sonuç ilişkilerini karıştırmamak için gerçek, güzel, yarar ayrılmaz bütün oluşturur.
B-Ortadoğu’da, suçlular, “Kabahat da gizli, ibadet de gizli!” diyerek, eylemlerini gizler; “Kaderden kaçılmaz! Anlıma böyle yazılmış!” diyerek, suçlu ve günahkâr olarak, huzur içinde yaşam sürerler.
Vicdan azabı, belleklerdeki bilgi birikimi ve bilgilerin türü ile ortaya çıkar. Örneğin, savaşı kutsal kabul eden bir savaşçı, öldürdüğü insanlar nedeniyle vicdan azabı çekmez.
Müslüman toplumlarda kurallar olmadığı için kurumlar ortaya çıkmaz. Kurumlar olmadığından her dinsel lider bildiği kadarıyla öte dünyaya müdahale eder. Ortadoğu’da, ihtiyaç, “İbadet de, kabahat da gizli kalsın!” biçiminde olur. Gerçeklerin açığa çıkması ise tepkileri yaratır.
1-Ortadoğu toplumlarında düşünme eylemi günah, sözcük tekrarlama dinsel kuraldır. Bu nedenle, Müslüman toplumlardan evrensel düşünür, evrensel yönetici, evrensel komutan, evrensel yargıç olmaz.
2-Ortadoğulu toplumlarda hiçbir suçlu ya da günahkâr eylemlerini dinsel liderlere açıklama gereğini duymaz. Bazı dinsel liderler suçluları öğrenir ve onlara tövbe ettirir. Çoğunluk dinsel liderler, suçluları kısa sürede açıklar ve kan davalarına zemin hazırlamış olurlar.
***
Türkiye Cumhuriyeti Batılı ülkelerden ayrıntılı yasaları ve ölçülü kurumlarını ithal ederek ulus-devlet olma yolunda ilerliyor. Başta yöneticiler olmak üzere çoğunluğun belleklerine örf ve gelenek kuralları egemendir. Türkiye’deki kurumların tepesine evrensel görev yapan yöneticilerin gelemeyişi bu çelişkidendir. Özgür düşünme eylemi suç kapsamına alınır. Sınırlı düşünmeye izin verilir. Ülke sahibi ayrıcalıklı yöneticiler, uygun gördükleri gerçekleri toplumun bilmesini isterler. Dolayısıyla bazı gerçekleri saklama, yok etme ulusal politikadır. Örneğin, ulusal politika gereği, yöneticilerin yaptığı yasadışı eylemlerden vicdan azabı çekmeleri düşünülemez. Yasadışı eylemleri vatan, millet, gelecek nesiller, laiklik adına yaparlar. 6-7 Eylül, 1 Mayıs 1977, binlerce faili belirsiz cinayet, sağa-sola bomba koyma eylemleri… Planlayıcıları ve eylemcileri vicdanen rahatsız etmez. Bugüne kadar yaptığı insanlık dışı eylemleri topluma açıklayan bir yönetici duydunuz mu?
Toplumda sahip varsa, Etki-Tepki Yasası gereği, kul-kuyruklar olur. Ezber eğitim öndeki lideri taklit eden kul-kuyruklar yaratır.
Bütün oluşumlar Evrim Yasası gereği, süre içinde hücre hücre ortaya çıkar. Her oluşumun ortaya çıkması için uygun koşulların olması zorunludur. İnsan harabelerinin yaşadığı toplumlarda, evrensel insani değerlere uygun davranışlar beklenemez. Bekleyenler hayal kırıklığına uğrar.
Yani: “Bizler insanların insan harabesine dönüştüğü bir toplum istemiyoruz. Ve uçan kuştan bile haberleri olan Ergenekon Davası sanıklarının aslanlar gibi dik durmalarını, Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere Fırat’ın doğusunda ve batısında yapılan işkenceleri, adam kaçırmaları, faili meçhulleri bir bir anlatmalarını ve neden, niçin yaptıklarını açıklamalarını bekliyoruz. Yiğitlik böylesi günlerde belli olur!” (Müslüm Üzülmez)
Temennisi Türkiye dâhil Ortadoğu toplumlarında bir insani duadır. Dua okuma, özellikle insani dua etmek kötü eylem değildir.
31 Mart 2009
Nurettin Değirmenci
Elk. Yük. Müh.
(**) İlgili yazım aşağıda: