Abdurrahman Üzülmez’in gönderdiği bir yazı
Amcaoğlu selam.
Çok önemli ve güncel bir soruna değinmişsin.(*) Fakat ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum. Bir süre önce bana gönderdiğin Nabi Yağcı’yla -ki malum önemli ve özgün bir düşünürümüzdür- ilgili linkte Ortaçağla ilgili algılardaki ezberlerin yanlışlığına değiniyordu. Bu da öyle bir konudur bence. Zira rahmetli Edward Said’in bahsettiği Oryantalizm’in tuzağına düşüyoruz çoğu kez bu konuda. Batının dinamik, Doğuyu ise, hiçbir zaman değişmez ve durağan olduğunu varsayıyoruz. Oysa daha önce doğunun önde (üstün değil) olduğu dönemler de oldu. Batı da daha düne kadar benzer sorunları yaşadı. Bugünde bu sorunlar yerine başka sorunlarla boğuşuyor. Ayrıca idealize edildiği gibi her şey orda da güllük gülistanlık değil. Önyargı ve ‘ötekiler’ söz konusu olduğunda batılılar da hukukun üstünlüğünü bir tarafa bırakmaya meyledebiliyorlar. Tamam doğu daha geride bu konuda. Ama Batı dünyası da bu konuda sorunsuz değil.
Ayrıca doğu ve batının bu şekilde ayrıştırılması bir tür özcülüğü de beraberinde getiriyor. Zira iki tarafın ezelden ebede farklı ve temelde değişmez özelliklere sahip olduğunu kabul etmiş oluyoruz.
Bunun dışında tarihsel olarak bakınca meseleye düpedüz yanlış verilere dayandığını da ileri sürebiliriz. Mesela 12, 13 veya 15, 16. yüzyıllarda doğulular için bugün söylenenleri tam benzerini batılılar için, aksi de doğulular için üstelik çoğu kez Avrupalılar tarafından ileri sürülüyordu. Daha sonraki dönemlerde ise giderek Batılılar için doğu Batının aksi ve durağan tasvir edildi ötekileştirildi. Oryantalizm denilen de budur. O halde kim ‘Doğulu’ kim ‘Batılı’?
Neyse konu cazip, ama vakit dar. Benden bu kadar.
Tekrar selamlar… Hoşça kalın…
18 Nisan 2008
Abdurrahman Üzülmez
(*) İlgili yazı aşağıda: