“Uçsuz bucaksız denizler
Dağlar ona dar gelir
Vahşi hayvan inleri
Aşkın uğrundadır.” -Sofokles- Antigone
Türkiye, köprü konumundadır.
a-Fiziksel yer,
b-Esen “rüzgarlar” olarak.
Nedir bu “rüzgârlar”?
Sosyalizm, Milliyetçilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Irkçılık, yaratıcılık… gibi doktrinler.
Aydınlanma, doktrin değildir; bu nedenle, ülkelere girişi zahmetlidir.
Doğadaki nesne ve hareketleri yasa ve ölçü içinde tanıma çabası, Aydınlanma olarak tanımlanır. Aydınlanma, insanın kendi ayakları üzerinde durmasıdır. Kendi ayakları üzerinde durmak, kendi anlayış yeteneğini, bir başkasının yönetmesi dışında kullanmak demektir. Ezber bilgiler, taklit davranışına; kavramlar, kendi ayakları üzerinde durma, kendi geleceğini kendi belirleme davranışlarına neden olur. Her insan, fiziksel olarak, özürlü olmadığı sürece, hem ezber bilgileri, hem de kavramları edinme yetisine sahiptir. Dış ortam, insanların ezberleri ya da kavramları edinme koşullarını belirler. Örneğin, dil öğrenme kavramları edinmeyi hızlandırırken; insanların anlamadığı dilde dualar okuması, sözcükler tekrarlaması taklit davranışlarını pekiştirir.
Özetlersek: Aydınlanma, doğadaki nesneler, olaylar ve bunlar arasındaki ilişkileri yasa ve ölçü ile tanıma gayretidir.
Doğadaki bütün canlılar, hücre hücre gelişirler. İnsan belleği de en kıymetli canlı parçasıdır ve hücre hücre bilgi depolar. Bir ağacı, ne yaparsanız yapınız, bir gecede büyütemezsiniz; ama, bir dakikada kesebilirsiniz.
Türkiye’ye, doktrinler, geliştirici, büyütücü olarak girdi; ama, yıkıcı olarak kullanıldı. Nasıl kullanıldı? Çok çeşitli.
Doktrinlerin kurbanları iki türlü davranır:
I-İnsan olarak geçmişini bilir ve hataları, gelecek kuşakların yapmaması için kendini yeniler.
II-Yaygara, inkar, döneklik,… yapar.
Müslüm ile Haydar doktrinleri savunmuş, hataları görünce kendilerine gelmiş iki aydın insandır. Eşleri, özellikle Müslüm’ün eşi, Zor günlerinde kendilerine yardımcı olmuş fedakar annelerdir.
Kurbanın, hakareti yapana karşı kini zamanla körelir.
Müslüm ile Haydar’ın kinleri azalmış, sessiz sedasız görevlerini yaparlar. Bütün amaçları çocuklardır. Örneğin, Haydar’ın kızı Helin, okulunda son derece başarılı, kitap okuyan bir öğrencidir. Keza, Müslüm’ün oğlu Utku iyi bir yazar olacaktır.
İnsanlar ölümsüz ün ve ölçülü servet kazanmaya çalışmalıdır.
Müslüm ile Haydar düzenli olarak okur, düşünür ve kendilerini geliştirirler.
Bellek güçlendikçe bedeni daha rahat taşır.
Sevgili Müslüm,
Son kitabını aldım. Teşekkür ederim. (Müslüm Üzülmez-Gecenin Islığı-Şiir kitabı)
a-Kitapta çok güzel ve eğitici; hoşgörü kokan, bellekleri besleyen dizeler var. Fakat işleniş karışık.
Örneğin, “acı çekiyorsam sevgimdendir” (s.22). Böylesi dizelerin şiirle açıklanması, işlenmesi gerekir. Sadece kendi sevgin için mi acıya katlanıyorsun?
Duygu ve düşünceleri mısralara dökmek güzeldir; ama, doğa yasalarının ve ölçünün ışığında yazmak daha güzel olmaz mı?
“elektriksel bir akıştır sevmek.” (s.32)
Doğru.
Nefret, öfke, kin elektriksel akışın olmayışı ve beyin hücrelerinin Isınması, yanmasıdır.
Bu konular, çaktırmadan dizlerle vurgulanmalıdır.
Başka bir dize; “sorumluluk ağır silahtır, herkes üzerinde taşıyamaz!” (s.46)
Sorumlu çocuk yetiştirmeden başla, genç insanları ele al, orta yaşı çoktan aşmış bizleri işle. Geleceğe ne bırakacağız? Bu dizeyi çaktırmadan işlemek; gülerle, çiçeklerle bezemek, aşk ve nefret ile süslemek,…. binlerce insanın gıdası olacaktır.
Ha, aşk nedir? Örneğin, sorumluluk bilincini yitirmeyen ve ölümüne, yoksulluğuna sorumluluk silahını terk etmeyen adam aşık değil midir?
b-Seçtiğin bir konu ile kendini sınırla; ama, konunun içinde sınırsız düşünmeye çalış.
c-Ergani konusunu ayrıca ele al.
Bu konuda dolu dolu çalış ve bir kitap hazırla. Sana bir örnek vereyim. “Çermik” kitabını okumaya çalışan insanları görsen hayret edersin. Hayatında bir sefer kitap eline almamış insanlar “Çermik” kitabını okumak ve tartışmak için can atıyorlar. Demek ki, insanların ihtiyaçlarını ve onlarla iletişim kurmasını bilmek gerekir. Demirel kırk yıl basit konuları işledi ve bizler küfür (beddua) ettik.
“Çok ağır yazmışsın! Biraz daha basit yazsaydın olmaz mıydı? Alıntılar çok ve ağır…” Bunlar da yapılan eleştiriler. Hem de öğretmeler alıntıları çok ağır buluyor. Alıntılar da Eski Yunan, Roma düşünürlerinin. Yaklaşık 2000 yıl sonra dâhilerin yazdıkları, sevgili öğretmenler tarafından ağır bulunuyor.
Ergani konusunda çekirdek ol, dağılmamaya çalış; kökten, gövdeden, daldan destek al.
“Her insanın vardır mutlak noksan bir yanı
-Hiç kimse günahsız değil!-
Ama şeytani bir şeydir uyum denen teslimiyet;
Bir başladı mı ya da çekim alanına girdin mi
Eninde sonunda kurbanlık koyun misali
-İnsanın insanlıktan çıktığı an-
Kasabın ardına düşersin.
***
Sorumluluk ağır silahtır, herkes üzerinde taşıyamaz!
***
“Köleler köleliklerini kabul ettiği sürece köle kalır.”
(Müslüm Üzülmez-Gecenin Islığı)
Nurettin Değirmenci, 2002’de Gördüklerim Düşündüklerim, Bulut Yayınları, s. 224-226.