“Tarih Hilar’da Başlar”

okuma süresi: 2 dk.

Yazmaya başladığım On Bin Yıllık Tarihin Tanığı: HİLAR kitabımın yazımını bitirdim ve yayınlanması için yayınevine teslim ettim. İnşallah yakın bir zamanda çıkar.

Kitabı yayınevine teslim etmeden önce birkaç kişiye kitabın dosyasını gönderip kitap hakkında görüşlerini istedim. Sağ olsunlar, kitabın dosyasını gönderdiklerim öneri ve düşünceleriyle kitabın içerikçe daha zengin olması için katkılarını esirgemediler. Katkıda bulunan, yardım eden herkese teşekkür ederim.

HİLAR dosyasıyla ilgili; Sonsuzluk Teknolojileri (2005), Buluşma (Roman-Bilimkurgu-2006) ve Siyah Işığın Parlaması (Şiir-2006) kitaplarının yazarı Yılmaz Değirmenci’nin bir Web sitesinde bir yazısı yayınlandı; Eleştirel Düşünce ve İslam (1994), Rüşvetin Adı (2001), Çermik (2002), Gördüklerim Düşündüklerim (2003) kitaplarının yazarı Nurettin Değirmenci de ilginç bir mektup gönderdi.

Bu yazı ve mektubu hem ilginç oldukları için, hem de Erganilileri yakından ilgilendirdiği için köşemde yayınlamak istiyorum.

Yılmaz Değirmenci’nin Yazısı:

“Tarih Hilar’da Başlar

İnsanlık, uygarlık kurmaya tüketim ve avcılıktan, üretim ve tarıma dayalı yerleşik bir hayata geçerek başlamıştır. Bu noktada şu ana kadar şahsen ben, uygarlığın ilk olarak Güney Mezopotamya havzalarındaki nehir kıyılarında kurulduğuna ve uygarlığın oradan yayıldığına inanıyordum.

Ancak Araştırmacı/ Yazar Müslüm Üzülmez, “Hilar” isimli çalışmasında, insanlık kültür tarihinin bu inancın tersine Kuzey Mezopotamya’daki dağlık bölgelerde başladığını anlatmaktadır. Diyarbakır’ın ilçesine bağlı Hilar/ Çayönü kazıları, insanlık tarihinin yeniden yorumlamasını gerektirecek kadar önemli ve evrenseldir. İlk yerleşim ve ilk tahıl ürünlerinin kökeni bu bölgede toplanmaktadır.

Kitabın 4 Haziran 2006 tarihli Hürriyet gazetesinden alıntı yaptığı bir haber bunun en güzel göstergelerinden biri niteliğinde: “Almanya’nın haftalık haber dergisi Der Spiegel kapaktan verdiği 11 sayfalık araştırmada, Max Planck Enstitüsünün Köln’de bitkiler üzerinde yaptığı araştırmada 68 yeni buğday çeşidini kıyasladığı ve tüm tahılların kökeninin ise Karacadağ eteklerinde bugün de halen yetişen yabani buğday bitkisi olduğunun ortaya çıktığını yazmaktadır”.

Çayönü tahıl ve evcilleştirmeye dayalı köy hayatının en eski örneklerinden biridir ve günümüz uygarlığında önemli bir basamak oluşturur. İlk Üretimciliğe Geçiş Evresi olan Neolitik Çağ’ın Türkiye’deki önemli örneklerinden biri olan Çayönü mimarisi ile dikkat çektiği gibi ilk olarak buğdayın tarıma alındığı ve köpeğin evcileştirildiği yer olarak da önem taşır.

Ergani bakır madeni dünyada bilinen en eski maden ocağıdır. Ve tüm tarihi çağlarda da önemini korumuştur. Çayönü’nde daha taş devrinde, dünyanın başka yerlerinden 2 bin yıl önce madenciliğe geçilmiştir. (Kaynakça: Max-Planck-Insititute, Çayönü and the Beginnings of metallurg.)

Ülkemizin her yönüyle bir harikalar diyarı olduğunu biliyordum ama medeniyetin beşiği olduğunu bilmek ayrı bir onur ve gurur kaynağı oldu şahsen benim için.

Çayönü mimarinin gelişmesinde en önemli basamaklardan birini oluşturmaktadır. Özellikle kerpicin bulunması, yuvarlak kulübelerden taş dörtgen yapılara nasıl geçildiği, ilk kapılar, ilk merdivenler Çayönü kazısında çok iyi izlenmiştir.”

Kaynak: 21.11.2006/ http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=14420
(Nurettin Değirmenci’nin mektubu haftaya…)

6 Nisan 2007
Ergani Haber Gazetesi

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.