“Siz nasıl bir yazar olursanız olun hatta dilediğiniz kadar başarılı ya da iyi bir yazar olun, son tahlilde çevirmendir sizi bir başka dilde var eden.” -Elif Şafak
Dil en önemli iletişim aracıdır. Yabancı olduğumuz, bilmediğimiz dilde konuşulunca veya yazılınca, konuşulandan ve yazılandan bir şey anlamayız. Bu nedenle, yabancı biriyle bilmediğimiz dilde konuşacağımız zaman bir tercümana gereksinim duyarız; başka dillerde yazılı metinleri/ kitapları okuyup anlayabilmemiz için de birilerinin bu yazılı metinleri/ kitapları dilimize çevirmesi gerekir.
Peki, piyasadan satın alıp okuduğumuz kitaplar aslına uygun çevriliyorlar mı?
Bu soruya olumlu yanıt vermek çok zor. 23 Aralık 2006 tarihli Vatan gazetesinde Dilek Şanlı’nın “Türkler’i barbar gösteren Dostoyevski romanlarında tadilat” yazısını okuyunca, bende var olan kuşkuların yerini karamsarlık aldı. Dünya klasikleri içerisinde yer alan birçok kitabın, hem de ciddi (!) yayınevi olduğuna inandığımız yayınevleri tarafından sansürlendiğini okumak insanda tam bir düş kırıklığı yaratıyor.
Dilek Şanlı, gazetedeki haberinde; “Ünlü Rus yazarı Dostoyevski’nin yazdığı, dünya edebiyatının başyapıtlarından Karamazov Kardeşler, Türkçe’de sansürlenmiş biçimde yayınlanıyor. Piyasada satılan kitabın 12 ayrı yayınevinden çıkmış 12 ayrı çevrisi mevcut ve bunların 10’unda Dostoyevski’nin kahramanlarından birine söylettiği, Türklerle ilgili bazı “kritik cümleler” sansürlenmiş.
[Dostoyevski’nin söz konusu eserinin] tam 10 ayrı yayınevi ve çevirmen tarafından sansür edilmesinin tarihi epey eskilere gidiyor. Yani Türk okuru bu önemli romanı yıllardır sansürlenmiş halde okuyor. Çeviri hatası veya dikkatsizlikle açıklanmayacak kadar uzun ve hassas olan [sansürlenen] bu bölümü, yayınevleri çeşitli şekillerde ve kafalarına göre değiştirmişler. Kimi Türkler kelimesini tamamen çıkartmış. Kimi Türkler yerine “bu adamlar” demeyi uygun bulmuş. Kimi Türk ve “öldürme” noktasında bir problem görmemiş, ama “tecavüz” cümlelerini çıkartmış. Kimileri ise toptan çözümü tercih etmiş ve toptan imha yaparak yukarıdaki paragrafı tamamen sansürlemiş.”
Dilek Şanlı haberin devamında İletişim, Can, Sosyal, Cem, Morpa, Milli Eğitim Bakanlığı, Oda, Timaş, Antik, İskele, Engin gibi yayınevlerinin Karamazov Kardeşler’de ilgili bölümü tahrifata uğrattığını, Öteki ve Alfa yayınevlerinin ise bu bölüme sansür uygulattığını; ayrıca, Acar Burak Bengi’nin yaptığı bir araştırmaya göre de, Türkçe’de sansürlenen tek yazarın Dostoyevski olmadığı, Tolstoy çevrilerinde de bir dizi tahrifatın yapıldığını yazmaktadır. Aynı gazetede, yazar ve öğretim üyesi Murat Belge yaptığı açıklamada kitapların sansürlenmesinin doğru olmadığını, Dostoyevski’nin Türk dostu olmasının gerekmediği, bu durumun kanunlar yüzünden yaşanmış olabileceğini; eleştirmen Zeki Coşkun ise, Türkiye’de ticari ve ideolojik iki tür sansür uygulandığını açıklamaktadırlar.
Yazar Elif Şafak da 28 Aralık 2006 tarihli Tempo dergisine yazdığı bir yazıda karamsar bir şekilde: “Nasıl bir şey insanların ısrarla kendilerini milliyetçilikler ekseninde tanımladığı bu çağda ulusal sınırları, kültürel önyargıları kelimelerin gücüyle aşmak?” diye sormaktadır.
Bu durum sadece Dostoyevski ve Tolstoy’la veya hikâye, roman, şiir ya da tarihi, sosyal ve siyasi kitaplarla sınırlı değil, bazı çevirmenler veya yayınevleri kutsal kitaplarda yer alan metinlerin anlamlarını boşaltarak, çarpıtarak veya gerçek anlamlarından soyutlayarak daha değişik anlamlara gelebilecek şekilde çevriler yapıp yayınlama yoluna gitmişlerdir. Örneğin; Kur’ân’ın 56. Sûresi El Vakı’a’yı buna örnek gösterebiliriz. Bu sûrenin Türkçe çevrilerinde yıllardır Kur’ân’ın kutsal oluşu bir tarafa bırakılarak güncel siyasi çıkarlara alet edilmektedir. Müftü A. Fikri Yavuz tarafından hazırlanan Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi’nde El- Vakı’a Sûresi (56/8-9) bakın nasıl çevrilmiş:
“8-Sağcılar (âmel defterleri sağ ellerine verilenler), o sağcılar ne mutludurlar!..
9-Solcular (âmel defterleri sol ellerine verilenler) ise, o solcular ne acıklı durumdadırlar!..”
Ayni sûrenin 27. ayetinde “sağcılar”, 41. ayetinde ise “solcular” sözcüğü tekrar edilmektedir. (Müftü A. Fikri Yavuz, Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meâli Âlisi, 4. Baskı, Sönmez Yayınları, s. 535-536.)
Piyasada satılan veya bulunan Kur’an-ı Kerim’lerin çevrilerinin hepsinde Vakı’a Sûresi (56/8-9) hemen hemen benzer şekilde çevrilmiş, siyasi terminolojide kullanılan “Sağcılık” ve “Solculuk” sözcükleri kasıtlı olarak tercih edilmiştir. Sağcı ve dinci çevreler bu çevri tahrifatını tüm sol düşünce ve akımlara karşı yıllarca silah olarak kullanmış, halkın temiz dini duygularını sömürmede Kur’an-ı Kerim’i kendi kirli düşüncelerine alet etmişlerdir. İslam’ın “Sola” karşı ve “Sağcı” olduğunu savunmuşlardır.
Benim bu yargımı, yıllar sonra, İslami duyarlılığı ile tanınan yazar Ali Bulaç’da doğrulamaktadır. 18 Aralık 2006 tarihli Zaman gazetesinde yayınlanan “Kur’an’da Sağ ve Sol” başlıklı makalesinde bu konuda aynen şunları yazmaktadır:
[“Vakıa” Sûresi’nde “Ashabü’l-Meymene” ve “Ashabü’l-Meş’eme” tanımları geçer. (56/Vakıa: 8-9). Aynı sûrenin 38. ve 41. âyetlerinde “Ashabü’l Yemin” ve “Ashabü’ş-Şimal” tabirleri kullanılır. Birçok mealde Ashabü’l Yemin’e “sağcı”, Ashabü’ş-Şimal’e “solcu” denilerek rahmetli Çantay’ın yanlışı tekrar edilmiştir: “Sağcılar(a gelince:) O sağcılar ne (mutlu)durlar… Solcular(a gelince:) O solcular ne (bedbaht)tırlar.” (H. B. Çantay, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, 1. Bsm., 1957, III, 240.) Bu âyetlerdeki tabirlerin neye vurgu olduklarını anlamak için siyak ve sibaklarına bakmak gerekir.
1) Âyetlerin geçtiği sûre kıyameti anlatır. Kur’an’da “vakıa”, “kıyamet”i ifade eder. O halde kıyameti ve ahiret hayatını anlatan bu sûrede geçen âyetleri dünyadaki siyasal gruplaşmalara dayanak olarak göstermek yanlıştır.
….Peygamber’in kendisi bile bazen, başta veya sağda olmadığı için ashabından sonra kapalı yere girmiş ve sadece boş bulunduğu yere -bu yer aşağıda olsun, üst yerde olsun- oturmuştur. Bu sünnetten de hareket edilerek Müslümanların “sağcı” olduklarını söylemek mümkün değildir; hatta aksi söz konusudur. Çünkü sosyo-politik anlamıyla sağ hiyerarşiktir, sınıf ayrımını esas alır.
Şimdi gelelim âyetlerin yanlış meallerine: Kur’ân-ı Kerim’in “Vakıa” Sûresi’nde geçen “Ashabü’l Yemin” ve “Ashabü’ş-Şimal”, sağcı ve solcu diye tercüme edilemez. Kur’ân da sağcı solcu dememiştir. Kıyamette Müslüman’ın bir sembolü olarak bilinen bu âyet, doğrudan ekonomik ve ideolojik bir fonksiyonu ifade etmiyor.
…Doğru olan meal şöyledir: “İşte sağ ehli, ne (kutludur o) sağ ehli. Sol ehli; ne (mutsuz ve uğursuzdur o) sol ehli.”]
Sonuç: Yukarıdaki örneklerden de görüldüğü gibi çevriler her zaman doğru yapılmamakta veya aslına uygun çevrilmemektedir. Bunu bilerek kitaplarımızı okuyalım!
26 Nisan 2007 tarihinde http://www.kuyerel.com sitesinde,
4 Mayıs 2007 tarihinde Ergani Haber gazetesinde yayımlandı.