//

Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -II

okuma süresi: 5 dk.

Yazının öncesi: Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -I

Tarmur köyünün (Tarmur: Diyarbakır-Elazığ karayolunun 200 m. kuzeyinde Geyik İstasyonu’na yakın olan Ergani’nin Termül-Aşağı Kuyulu köyü olmalı.-M. Üzülmez) dışarısında, düğün şenlikleri münasebetiyle bir günümüzü burada harcadık. Eğlenceler şafak sökene kadar sürdü. Komşu köylerdeki halk, silahlarla ateş edilmesiyle birlikte biraz ürktüler. Gün ağarınca düğün alayı bitti ve yerini derin bir sessizlik aldı. Daha sonra; gelin, ipekten yapılmış duvağın içerisinde kocasının evine kadar uğurlandı. Gelin uğurlandıktan sonra, Arghana (Ergani) tepesine doğru yola koyulduk. Dik bir yolun kenarından, Ermeni manastırına doğru ilerlemeye devam ettik. Buradan manzara çok güzel ve büyüleyici görünüyordu. Yolculuğumuz esnasında papazla derin bir sohbete daldık. Bir yandan sohbet ederken, bir yandan sıcacık kahvemizi yudumluyorduk. Ermeni manastırının, Hıristiyan devrinin birinci yüzyılında kurulduğunu ve Orta Çağ devrinde ise, manastırın genişletilmiş olduğunu söylemiştir.” (Amurath to Amurath, 1911, s. 289-290)

Gertrude Bell, babasına ve annesine yazdığı Mektupları’nda da yine Diyarbakır, Ergani ve Maden hakkında bilgiler vermektedir. Aşağıda Türkçesini aktaracağım mektupları Diyarbakır’dan yazmıştır. Bu mektupların Türkçesi’ni Sn. Emine Sarı yapmıştır, kendisine çok teşekkür ederim.

Gertrude Bell’in mektupları:

[1 Haziran 1909 Amida (Diyarbakır)]
Sevgili Baba, Musul’da aldığım 2 telgrafa cevap gönderiyorum. Birisi benim gönderdiğim telgraf, diğeri de kayıtlı adresin bilinmeyişi nedeniyle geri dönen telgraf. Bu Londra yetkilisinin hatası olmalı ve onlara niye öyle yaptıklarını sormaktan zevk alacağına eminim. Londra’dakiler bana 3 gün boyunca büyük bir endişe yaşattılar. Çünkü sadece bir cevap almayı hayal ediyordum ve ben de kötü bir şeyin olmuş olduğunu düşündüm. Buradan, olabilecek hataları önlemek için Londra adresine açık olarak telgraf çektim.

Mektupların bana büyük bir zevk veriyor. Burada daha önce aldığımdan daha çok mektup aldım. Herkes durumun daha kötüye gittiğini ifade ediyor. Almanlar bizi işgal etmek üzereler ve ülke tahrip edilmiş durumda; şu sonuca vardım ki, Türkiye İngiltere’den daha güvenli bir yer. Ama kendi aramızda, ben Türkiye hakkında endişeliyim. Savaşın önümüzdeki 6 ay içinde geleceğini sanmıyorum, ama eminim ki kan seli halinde gelecek. Ordu ve Eski Türkiye Partisi (İttihat ve Terakki Partisi. M. Üzülmez) kavga etmeye/ tartışmaya kararlı, ama kızgın değil. Hükümetin Xias’ları (Hıristiyanları) korumasına ve Adana katliamının intikamını almasına kızgın. Sanırım, bu korkunç ayaklanmalara yol açacak, ama acaba ordu ülkeyi bırakmamak için yeterince güçlü olabilecek ve yeni rejimi destekleyecekler mi? Destekleyeceklerini zan etmiyorum, çünkü o tüm Türkiye üzerinde kati bir gözetim anlamına geliyor. Ama o zamana kadar ben bunu yadırgayacağım. Buradan 3 hafta içinde Kayseri’ye ulaşmayı, ve 15 gün ya da daha sonra Konya’ya ulaşmayı umuyorum. Sizi her zaman seven kızınız Gertrude.

[6 Haziran 1909-Pazar]
Sevgili Anne, Diyarbakır’da 3 gün geçirdim. Diyarbakır enteresan Türk şehirlerinden biri; Dicle Nehri’nden yüksekte, dik bir tepenin üstünde kurulmuş, etrafı mükemmel denebilecek duvar ve kulelerle çevrilmiş. Bu duvar ve kuleler siyah volkanik taştan yapılmış, orijinali Bizans işi ve bir kısmı Araplar tarafından yapılmış. Diyarbakır etrafı siyah ve tehditkâr duvarlarla çevrilmiş/büyük bir şehir. Diyarbakır insanlarının kalplerinin de aynı şehri saran duvarlar gibi siyah olduğunu söyleyen bir atasözü var. Caddelerinde 1895 katliamının (Ermeni olayları söz konusu edilmekte. M. Üzülmez) kanları akmış ve o etrafı saran siyah kulenin içindeki ağır hava katliam haberini bildiren fısıltılarla doludur. Umarım 1895’in o tehlikeli sahneleri bu yıl tekrarlanmaz. Yerel İttihat ve Terakki Komitesi’nin çalışmaları İstanbul’dan Vali’ye Hıristiyanları katletmek gibi rahatsızlıkları desteklemek için emir veren bir telgraf ele geçirmişler. Bu Nisan’ın 19’undaydı; ve sanırım Abdülhamid’in son çaresiydi ve buna benzer emirlerin İmparatorluğun bütün bölümlerinde de alındığına inanıyorum. Ve komitelerin desteklenmesiyle de, bu tür bir felaket bir takım tesadüflerle önlenmişti. Hem Hıristiyanlar, hem Müslümanlarca hissedilen endişe ki bu her iki tarafın da ilk fırsatta birbirilerini öldürecekleri anlamına gelir; bir mezar tehlikesidir ve Diyarbakır’da birbirilerini boğazlamalarına az kaldı. Orada bulunduğum 3 gün süresince İmparatorluğun değişik yerlerindeki pazarlarda isyan haberleri dolaşmaktaydı. Bu haberlerin doğru olup olmadıklarını bilmiyorum ama her yeni hikâyeden sonra insanlar evlerine gittiler ve tüfeklerini aldılar. İstanbul’da çıkacak karışıklıkların hem Diyarbakır hem Musul’da yeni etkiler bırakacağına inanıyorum. Müslüman nüfusu Abdülhamid’in mesajları ve Muhammedci komitelerin hızlı organizasyonu tarafından harekete geçirilmektedir, ve yeni hükümetin Hıristiyanları korumak ve öcünü almaktaki kararlığın öfkesini duyar. Bunların hepsi bana Diyarbakır’daki resmin bir parçası gibi görünüyor ve aslında da öyle. Bütün günü duvarları inceleyerek geçirdim ve keşke o duvarların planını yapmaya becerim ve zamanım olsaydı. Çünkü o duvarlar, şüphesiz hala var olan Ortaçağ surlarının ilk örnekleridir. Ama yapamayacağım için –ve birçok izin ve korkunç zahmetler gerektirecektir- 2 tane çok ilginç kilisede çalıştım ve o büyük camide yapabileceğim şeyi yaptım.

Duvarların yanında Diyarbakır’ın büyük bir özelliği olan bir cami var. 5. ve 6. yüzyılların bir saray ya da kilisesine ait olan büyük bir avlunun bir kenarında durmaktadır; 6. yüzyıldan daha çok 5. yüzyıla ve hatta 4. yüzyılın sonlarına ait olabilir. Bu avlunun bir tarafı cami yapıldığında yıkılmış, ve diğer üçü görkemli kolonlarla kaplanmıştır. Doğuya ve batıya doğru 2 kat yüksekliktedir. Her parçası inanılmaz bir dekorasyon zenginliğiyle kaplanmıştır. Burada ölçü alamadım, çünkü insanların gitmeyebilirdi, ama ben kaba bir plan yaptım, ve çizim yaparken, bir o yana bir bu yana adımlarla ölçtüm ve böylece de yaklaşık mesafeleri (ölçüleri) aldım. Daha sonra çok sayıda fotoğraf çektim.

Rawlins’ler çok iyi ev sahipleriydi ve benim adıma, ben œT20’ye dönmeden önce çok gayretli bir şekilde çalıştı. Midyat’taki kaymakamdan resmi alarak kiraladığım œT5 beni sadece œT18’e bıraktı. (Gertrude, bir istihbarat elemanı olması nedeniyle yer ve şahıs isimlerini şifreli yazıyor olabilir. M. Üzülmez) ve ben İstanbul’da muhtemelen iyileşebilirim. Çünkü İçişleri Bakanı yapılan arkadaşım Ferit Paşa’yı görüyorum. Telgrafını aldığım için çok mutluyum.

Soyulduğumu biliyor musun? Bay Gerard anlattı mı sana? Daily Mail gazetesinden öğrenmemiş olmanız için dua ediyorum.

(Haftaya kalan yerden devam edilecek…)

Yazının devamı: Gertrude Bell’in Yazılarında Diyarbakır, Ergani, Maden -III

15 Haziran 2007
Ergani Haber Gazetesi

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.