Molla Gürani Kimdir, Nerede ve Ne Zaman Doğdu?
İslam düşünürleri arasında Molla Gürani’nin doğum tarihi ve doğum yeri tartışmalıdır. Bazı kaynaklar doğumunu 1406, bazı kaynaklar 1410 olarak vermektedir. Doğum yeri olarak da genellikle bugün İran sınırları içinde bulunan İsferâryin ile Kuzey Irak’ta bulunan Şehrezûr’u yazmaktadırlar. Bu yazılanlar hiç araştırılmadan, başka yazar ve düşünürlerce de hep nakledilerek tekrarlanıp durulmuştur.
Yaptığımız araştırmada ise, Molla Gürani’nin Ergani’ye bağlı Hilar köyünde doğduğuna dair çok ciddi kaynakların var bulunduğuna şahit olduk. Bu konuda en önemli kaynak; İslâm bilgini Burhânuddin Ebu’l-Hasan İbrahim el-Bikāî (ö. 885/ 1480)’nin Köprülü Kütüphanesi’nde 1119 numarada kayıtlı olan ‘Unvânu’z Zamân adlı eseridir. el-Bikāî bu eserinde Gürani’nin Hilar’lı olduğunu nakletmektedir.
Ve yine yaptığımız araştırmada gördük ki, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan İslâm Ansiklopedisi ve Doç. Dr. Sakıp Yıldız, Fatih’in Hocası Molla Gûrâni ve Tefsiri adlı doçentlik tezinde de el-Bikāî’nin naklettiği bilgiye yer vermekteler.
İslâm Ansiklopedisi, Molla Gürani’ni hakkında bilgi verirken şunları yazmaktadır:
Asıl adı Şemseddin Ahmed b. İsmâil’dir. Bazı kaynaklar Şemseddin yerine Şerefeddin veya Şehâbeddin unvanını kullanır. Onun önce Şerefeddin, daha sonra Şehâbeddin diye anıldığını belirten hocası Makrîzî 13 Rebîülevel 809 (28 Ağustos 1406) tarihinde Şehrizor’da dünyaya geldiğini belirtir. Sehâvî bu bilgiyi nakletmekle beraber 813 (1410) yılında Gûrân’da (Kûrân) doğduğunu söyler. Hayatı hakkında bilgi veren kaynaklarda Gûrân’ın nerede bulunduğu konusunda farklı bilgiler vardır. Bazıları burasının İsferâryin’in bir köyü olduğunu kaydederken bir kısmı da Irak’ın kuzeyinde bulunan Şehrezûr’a (Şehrizor) bağlı bulunduğunu belirtmektedir. Diğer taraftan Bikāî, Molla Gürânî’nin kendisinin Diyarbakır civarındaki Hiler köyünde doğduğunu söylediğini nakleder.” (TDV İslâm Ansiklopedisi, TDV Yayınları, İstanbul 2005, Cilt 30, s. 249)
Doç. Dr. Sakıp Yıldız ise, Fatih’in Hocası Molla Gûrâni ve Tefsiri adlı doçentlik tezi kitabının önsözde; “Başlangıçta dikkatimizi çeken, çözülmesi gereken en önemli konu, Ahmed Gûrâni’nin doğum yeri oldu. Bu konuda bilgi vermeyen Osmanlı kaynakları dışındaki bütün eserler -günümüzdekiler de dahil- iki ayrı Gûran şehri üzerinde toplanmışlar, devrinde yaşayan Bikâ’î’nin eserini görmediklerinden, müellifimizi hem İsferâin, hemde Şehrezûr’daki Gûran’da dünyaya getirmişlerdir. Sağlamlığına inandığımız Bikâ’î’nin eseriyle ilk kez, aradaki farklılığı giderek bir neticeye bağladık, iki görüşün de isabetli olmadığını göstererek müellifimizin doğum yerini tesbit ettik” dedikten sonra, Molla Gürani ile ilgili şu bilgileri vermektedir:
Şıhâbuddin Ahmed, Osmanlı tarihçileri ve ulemâsı arasında Molla Gûrânî adı ile şöhret bulmuştur. Kendisinden naklen, cedlerini teferruatıyla bildiren sahih bir nesebi mevcut değildir. Ayrıca muâsır ve sonraki kaynaklarda verilen neseblerde bazı farklı isimler bulunduğundan birbirine uymamakta, bu yüzden mevcutlar arasında en sahih nesebin hangisi olduğu, sahih olan veya olmayan isimlerin nasıl ayırt edileceği konusunda, elimizde bir ölçü bulunmamaktadır.”
Yazar kitabında Molla Gürani’nin şeceresine ait Sehâvî, Bikâ’î’, İbn Tağrîberdî, Suyûtî gibi bazı İslam bilginlerinin görüşlerini naklettikten sonra, Molla Gürani’nin doğum yeri konusunda ise şu tespitlerde bulunmaktadır:
Şemsuddîn Ahmed’in doğum yeri hakkında çoğu kaynaklar, ittifakla Gûrân kasabası veya köyünde birleştikleri halde, bu kasabanın yeri ve bağlı olduğu şehir konusunda görüş ayrılığına düşmüşler; bir kısmı Gûrân’ı bugün İran hududları içinde bulunan İsferâî’nin bir karyesi olarak gösterirken, diğer bir kısmı da bugün Irak sınırları içinde mevcut Şehrezûr (veya Şehrizôr)a bağlı bir kasaba olduğunda birleşmişlerdir. Biz burada Gûrân’ın Isferâîn’de mi, yoksa Şehrezûr’da mı olduğu hususunu tartışarak, coğrâfı bir konuya girmek istemiyoruz. Şayet mevcutsa, iki görüşü ileri sürenler İsferâîn veya Şehrezûr’da demekte haklıdırlar, belki aynı adlı kasaba iki şehirde de bulunabilir. Haksız oldukları nokta, bu kasabayı çok uzaklarda aramalarıdır. Şu halde müellifler; bir diğer Gûrân’ı bu kadar uzaklarda aramışlardır. Halbuki, eskiden olduğu gibi bugün, Gûrân adlı bir kasabanın – Bazı haritalarda Ahmediye şeklinde şöhret bulan ismiyle – memleketimizde, Diyârbekir (Diyarbakır) il sınırları dahilinde varlığı bilinmektedir. Tarihî açıdan bakılacak olursa Gûrân kelimesi, Anadolu dışında veya Anadolu’da mevcut bir kasaba-köy ismi olmaktan çok, arya ırkından gelen dört büyük kabileden birine verilen ad olduğu görülür.
Bizim için mühim olan, Şemsuddîn Ahmed’in gerçekten bu şehirlerden birine bağlı Gûrân’da mı yoksa; şimdiye kadar yazılanların aksine bunların dışında bir yer de mi doğduğunu ortay koymaktadır.
Bu konuda; ister zamanında yazılmış, ister günümüze kadar gelen kaynaklarda olsun, kesinlik kazanmamış mahallî ihtilafı bir kenara bırakmayı, devrine ait bir eser sahibi, Şemsuddîn Ahmed’i yakînen tanıyan ve kendisiyle görüştüğünü kaydeden bir müellife itimâdı, en kesin yol görüyoruz. Çünkü hiçbiri, her an mümkün olduğu halde bu müellifin eserini görmemiş, beş asırdır sürüp gelen yanlışlığı ortadan kaldıramamıştır. Araştırmalarımız esnasında karşılaştığımız bir eserle, bunca zamandır bilinmeyen, şeklen önemsiz olsa bile gözden uzak, hatta gömülü kalmış bir hakikati aydınlığa kavuşturmuş olacağız. Gurânî ile konuştuğunu kaydeden bu müellif, Burhânuddîn Bikâî’dir (ö.885/ 1480) Köprülü Kütüphanesi 1119 numarada kayıtlı “Ünvânu’z-Zamân” adlı eserinde Bikâ’î aynen şu ibâreyi kullanır: “Vulide denete selâse ‘aşara ve semâni mi’kemâ ahberanî fî karyeti Hiler, lâ min me’âmili-hî Gûrân” (Bana söylediğine göre 813 senesinde Hiler’de doğmuştur, ona bağlı olan Gûrân’da değil). Yaptığımız araştırmalarda Hiler ismini, güney illerimizden Diyarbakır’ın Osmaniye (Ergani) kazasına bağlı bir köy olduğunu, varlığını halen devam ettirdiğini tesbit ettik. Bu tesbit bizi, asırlardır yanlış nakledilen, aslında son derece önemli olan bir gerçeğe kavuşturdu. Artık Gûrânî, bölge itibariyle kesinlik kazanmamış bir Gûrân kasabasında doğmamıştır. Bikâ’î’nin kesin ifadesine göre, mevcut şüpheler tamamen ortadan kalkarak İsferâîn veya Şehrezûr’a bağlı Gûrân kasabası görüşleri düşüyor, yerine en eski vilâyetlerimizden Âmid (Diyarbakır)in Hilar köyünde doğduğu açıkça meydana çıkıyor.
Bu önemli noktanın çözümlenmesinden sonra, burada haklı olarak şöyle bir soru akla gelebilir. Ahmed Gûrânî eserlerinde ve padişahlara yazdığı mektuplarda niçin Gûrânî mahlasını kullanıyor, bütün biyografik kaynaklar niçin aynı mahlası tekrar ediyor? Bu soruya kesin bir cevap vermek imkânsızdır; çünkü ailesinin menşei hakkında hiç bilgimiz yoktur. Sadece bir faraziye olarak söylenebilecek şudur; Müellifin babası Hilar’a pek uzak olmayan, ona bağlı Diyarbakır’ın bir diğer köyü Gûrân’dan idi ve ailesi bu yere izâfetle Gûrânî lakabiyle şöhret bulmuştu. Bu yüzden aile ünvanı olan bu kelimeyi müellifimiz de tercih etmiş, ismiyle beraber kullanmayı âdet haline getirmişti.” (Doç. Dr. Sakıp Yıldız, Fatih’in Hocası Molla Gûrâni ve Tefsiri, Doçentlik Tezi, Sahaflar Kitap Sarayı Yayınları:5, s. 12, 21, 22)
Bu belge ve bilgiler, Molla Gürani’nin Hilarlı olduğuna dair ciddi kanıtlardır. Bize düşen görev Molla Gürani’yi sahiplenmek ve ona dair başka kaynakları gün yüzüne çıkartmaktır.
Belgelerde Söz Konusu Edilen Güran Nerededir?
Güran, Ergani’de Gevran ovasında bulunan bir yerin adıdır. Ergani (Hilar)-Diyarbakır arasında Zengetil (Bereketli) köyünün güneyinde bulunmaktadır. Osmanlı belgelerinde, eski tapu kayıtlarında Güran ismi bolca geçmektedir.
Arifi Paşa, Seyahatnamesi’nde 1891’de seyahat ettiği Ergani ve Diyarbakır hakkında bilgiler verirken, Güran ile ilgili şunları yazmaktadır:
Ferdâsı yani martın onyedinci Pazar günü saat ikide hareketle pek müstevi olan Ergani ve Güran ovalarından bi’l-mürür çayırlı çimenli bir mevki’de vâki’ ve fakat ahurdan daha vâhim olan “Termil” hanında biraz müddet istirâhattan sonra Ergani’ye altı saat mesâfede ve nefs-i Diyârbekir kazasında (Tel-horan) karyesinde hanedândan Bektaş Ağa-zade Abdulgani Ağa’nın hânesine inildi. Ergani hanedânından izzetlü Sofi Paşa dahî oradaydı.” (Müslüm Üzülmez, Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş, İstanbul 2005, s. 255)
Molla Gürani’nin, Güran mahlasını kullanması büyük bir olasılıkla Gevran ovası içerisinde bulunan Güran’dan kaynaklanmaktadır.
Ünlü Alman Türkolog ve Tarihçi Franz Babinger, II. Mehmed: Fatih ve Zamanı adlı kitabında Molla Gürani’nin Kürdistan’da doğduğunu ve Kürt olduğunu yazmaktadır. (Franz Babinger, Mahomet II, Le Conquérant et Son Temps (II. Mehmed: Fatih ve Zamanı), Trad. De L’Allemagne H. E. Del Medico, Payot, Paris-1954, s. 37, 574)
Molla Gürani’nin Yaşamı
Molla Gürani’nin yaşam öyküsü ilginçtir.
İlköğrenimini Hilar’da tamamladıktan sonra Bağdat, Diyarbakır, Hasankeyf ve Şam’da çeşitli bilginlerden dersler aldı.
1432’de Kahire’ye giderek İbn Hacer el-Askalani’nin yanında hadis öğrenimi gördü. Memlûkların devlet yöneticileri önünde yapılan tartışmalarda ün kazandı, kısa süre sonra Berkukiye Medresesi’ne fıkıh müderrisi olarak atandı. Hanefi mezhebi konusunda Hamideddin el-Numani’yle girdiği tartışmadan dolayı görevinden alınarak Şam’a sürüldü. Daha sonra Molla Yeğân tarafından II. Murad’la tanıştırıldı. Padişah II. Murad’ın ısrarı üzerine Şafii mezhebinden ayrıldı. Mükâfat olarak Bursa Kaplıca Medresesi müderrisliğine, ardından da Şehzade Memed’in, yani Fatih Sultan Mehmed’in hocalığına getirildi.
Molla Gürani’nin Gâyet’ül-emânî fî tefsîri’l-kelâmi’ rebbâni adlı eserinin ilk sayfası. Süleymaniye Ktp., nr.146.
Fatih tahta çıkınca, Gürani’ye Vezirlik önerdi. Fakat Molla Gürani bu görevi kabullenmeyip, Kazaskerliği yeğledi. 1453’te Fatih’in yanında İstanbul’un fethine katıldı. Kazaskerliği sırasındaki bağımsız kararları yüzünden Fatih tarafından Bursa kadılığına sürüldü. Bu görevi sırasında, 1454’te, Fatih’in bir fermanını Şeriat’a aykırı olduğu gerekçesiyle yırtınca Kadılık görevinden alındı. Bu olay üzerine Padişah Fatih’e gücenerek Kahire’ye gitti. 1457’de yeniden İstanbul’a davet edildi ve ikinci kez Bursa kadılığına getirildi. Bu sırada Gayetü’l-Mesânî fi’t-Tefsiri Kelâmü’r-Rebbânî adlı ünlü tefsirini tamamlayarak Fatih’e sundu. Ardından, 1480 yılında Molla Hüsrev’in yerine Şeyhülislamlığa atandı.
893/ 1488 yılında vefat etti.
Arapça kaynaklarda “Diyâr-ı Rûm’un, Anadolu’nun âlimi” olarak zikredilen, Osmanlı din bilginleri arasında çok önemli bir yeri olan Molla Gürani daha çok tefsir, hadis ve fıkıh alanında eserler kaleme almıştır. Hadis alanında Sahih-i Buhari’nin bir yorumu olan Kevserü’l-Câri ilâ Riyâzı Sahihü’l-Buhârî ile Gâyet-ül-Emânî fî Tefsîr-i Seb’il-Mesânî ve İslam hukukuna ilişkin Levâidi’l-Dürer önemli eserlerinden birkaçıdır.
14 Mart 2007
Yeni Yurt Gazetesi