Başlık, Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın yayınlanan yeni kitabının adıdır.
Prof. Dr. M. Özdoğan, yüzümüzü ak eden bilim insanlarımızdan biridir. Yurtiçi ve yurtdışında arkeoloji biliminin sorunları, politikası, gelişimi ve uygulamaları üzerine toplantıdan toplantıya koşan, bilimsel yayın organlarında sürekli yazılar yazıp düşünce üreten, peş peşe kitaplar yayınlayan, sempozyum ve konferanslarda konuşmalar yapan, ilerlemiş yaşına rağmen halen çeşitli bölgelerde kazılar yapan veya yöneten enerjik bir bilim insanımızdır.
Halet Çambel’le birlikte Ergani’ye çok emek vermiştir.
Ergani Çayönü’nde (Qotê Ber Çem’de) kazılarda ele geçen bulguları bilimsel yöntemle tek başına veya ekip arkadaşlarıyla birlikte yorumlayıp araştırma raporları, makale ve kitaplarla Ergani, Hilar ve Çayönü isimlerinin dünya arkeoloji literatürüne girmesine vesile olan, dünya kültür mirasları içersinde yer almasına katkı sağlayan önde gelen bilim insanlarımızdan biridir. Çayönü ile ilgili onlarca “araştırma raporu” yayınlamıştır. Onlarca kitap ve dergide, Çayönü buluntularına dayanarak yorumlar yazıp düşüncelerini açıklamıştır.
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ile Harald Hauptmann bilimsel bir toplantıda. Foto: Yayınları ve Çalışmalarıyla Mehmet Özdoğan kitabı.
Arkeolojinin Politikası ve Politik Bir Araç Olarak Arkeoloji, Prof. Dr. M. Özdoğan’ın çeşitli yayın organlarında “ülkemizde arkeoloji politikası ve arkeoloji verilerinin politikaya yansıması” ile ilgili yazılarının toplandığı bir kitap.
Kitap, Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Toplam 136 sayfa. Arkeolojiye, tarihe, sosyal bilimlere ilgi duyan herkesin ve meraklıların kitaptan öğrenecekleri çok şey var. Çünkü genel olarak toplumumuzda arkeolojinin sunulan yüzü, kaçakçılık, turizm ya da müzelerdeki güzel, değerli nesneler ile sınırlıdır. Arkeolojinin bilgi boyutu ve bu bilginin toplumun düşünce sistemine yapacağı katkı arka planda kalmıştır. Bu kitapta arkeoloji ile düşünce akımları arasındaki bütünsellik ele alınmıştır. Bu bütünsellik kitabın tanıtım yazısında şöyle ifade edilmektedir:
“Geçmiş yaşanmıştır, değişmez; ancak bizim buna bakış açımız değişir. Dönemin düşünsel akımları ve baskın politik yaklaşımları, geçmişe bakış açımızı belirler ve yönlendirir. Bunlar, bir yanda arkeolojik verilerin politik araç olarak kullanımını, öte yandan da arkeolojinin politikasını belirler.”
Arkeoloji, bir düşünce sisteminin parçasıdır; geçmişe zaman boyutu kazandırmakta, aynı zamanda uygarlığın gelişiminin kanıtlarını ortaya çıkartarak geçmiş dönemleri somut, elle tutulur, gözle görülür duruma getirmektedir. Bu nedenle, arkeoloji her geçen gün daha bir önem kazanmaktadır.
Ergani ve yaşadığımız coğrafya arkeolojik açıdan çok önemli bir bölge olduğu için; devlet kurumları, sivil toplum örgütleri ve siyasi parti yöneticileri ile dünya üzerine “kafa yoran” ve “söyleyecek sözü olan” herkesin bu kitabı okumasında yarar var.
Kitaptan bir bölümü aşağıda bilgilerinize sunuyorum:
“Küreselleşen Dünyada Kültür Mirası ve Arkeolojinin Yeri
Küreselleşen dünyada, arkeoloji yeni bir değer olarak ortaya çıkmış, yeni işlevler yüklenmiştir; bunlar insanlığı bugüne taşıyan ortak değerlerin göstergesi olmak ve bu bileşimi oluşturan yerel kimliklerin korunmasını sağlamaktır. Arkeoloji artık geçmişe ait bir şeyler bulmak için değil, bu iki amaca yönelik olarak baktığında destek bulabilmektedir. Ortaya konan bu yeni hedefler, arkeologların geçmişe yalnızca kendi dar çerçevelerinin içinden bakmaktan vazgeçmelerini, bu işi esas olarak insanlığın, uzman olsun ya da olmasın, tüm toplumun yararlanması için yapmalarını gerektirir.
Burada son olarak, uygar dünyada gelişmekte olan yaklaşımları, birilerinin ilgisini çeker umudu ile hiç değilse ana başlıklar olarak sıralamakla yetineceğiz:
-Kültürel miras ile çağdaş gelişme, birbirilerinin uzlaşmaz karşıtları değildir; birbirlerini tamamlaması, zenginleştirmeleri gerekir. Biri, diğeri için feda edilemez.
-Kültürel mirasın bir bütünlük içinde, tarihi ve kültürel çevre ile bütüncül olarak ele alınması, korunması gereklidir.
-Kentler geçmişten gelen birikimin yansımasıdır; kentlere yapılan her türlü müdahale ve planlamada kentin birikimi göz önüne alınmalı ve kentsel arkeolojinin geliştirilmesine özen gösterilmelidir.
-Geçmiş dönemlerden kalan arkeolojik dolguların içerdiği bilgi, hiçbir şekilde feda edilemez; çağdaş yaşamın gelişmesi için bunlara müdahale gerektiğinde, bilginin kaybolmaması, ortaya çıkartılması ve yayınlanması için gerekli kaynak ve zaman sağlanmalıdır.
-Kültürel mirasın korunması, değerlendirilmesi, toplum yararına sunulması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında devlet, uygulayıcı değil, özendirici, denetleyici ve düzenleyici olmalıdır. Sivil toplum örgütleri, yerel girişimler, meslek kuruluşlarının sorumlulukları daha etkin duruma gelmelidir.
Yukarda kısaca değindiğimiz gibi, üzerinde bulunduğumuz coğrafyanın geçmişi, tüm insanlığın ortak geçmişinin bir parçası, günümüze nasıl gelindiğinin göstergesidir. Böylesine zengin bir mirasa sahip olmanın, bununla övünmek kadar getirdiği birtakım yükümlülükleri de vardır. Ancak genellikle görmek istemediğimiz ya da anlayamadığımız bu sorumluluğun gereği olan yükümlülüklerdir.” (s.36-37.)
***
Doğru sözlere alkış tutulur. Hocam eline sağlık!
18 Mayıs 2007
Ergani Haber Gazetesi