Geçen hafta Ömer Kemal Ağar’ın 1938 yılında İstanbul’da Ülkü Basımevi tarafından basılan Maden İli kitabına değinmiştim. Özetle, kitabın ırkçı, Turancı bir anlayışla kaleme alındığını, ama başta Maden olmak üzere Bölgeyle ilgili bazı verileri de içerdiğini yazmıştım.
Bu kitapta beni birinci derecede ilgilendiren bir bilgi de var. Diyor ki: Osmanlılar zamanında; “Bakır madeni etrafını Eğil ve Çermik hâkimleri muhafaza ve müdafaa ederlerdi. Bunları tayin etmek ve azleylemek hakkı maden eminlerine verilmişti. Geban ve Ergani madenlerine giden hazineyi salimen götürmek vazifesi Dedeşli, Selmanlı, Çoşkurutlu, Ayhanlı, Sofiler (siyahlaştırma bana ait.- M. Üzülmez) ve Kulikak cemaatlerine verilmişti.” (s: 42)
Burada bahsi geçen Sofiler kimdir?
Benim ailemin lakabı Sofibekir olarak bilinir. Sofibekir’in babasının ismi ise, Kavas Mehmed olduğu aile büyüklerimizce bize anlatılırdı. Kavas Mehmed’in devlet görevlisi olduğu, Diyaribekir’den Harput’a toplanan vergileri ve mektupları atıyla taşıdığı anlatılırdı. Kavas’ın sözlükteki anlamı da zaten devlet görevlisi olarak geçmektedir.
Farklı kaynaklarda da Sofiler hakkında bilgiler yer almaktadır. Örneğin Arifi Paşa, Mart-Nisan 1891 yılında Ergani ve Diyarbekir’de bulunmuş ve yazmış olduğu Seyahatnamesinin Diyarbekir Seyahatı bölümünde Ergani’yi anlatırken, bir Sofi Paşa’dan da söz etmektedir. Şöyle ki: “Ferdâsı yani martın onyedinci Pazar günü saat ikide hareketle pek müstevi olan Ergani ve Güran ovalarından bi’l-mürür çayırlı çimenli bir mevki’de vâki’ ve fakat ahurdan daha vâhim olan “Termil” hanında biraz müddet istirâhattan sonra Ergani’ye altı saat mesâfede ve nefs-i Diyârbekir kazasında (Tel-horan) karyesinde hanedândan Bektaş Ağa-zâde Abdulgani Ağa’nın hânesine inildi. Ergani hanedânından izzetlü Sofi Paşa (siyahlaştırma bana ait.- M. Üzülmez) dahî beraber idi. Çünkü burada merhale Karahan ise de kâsır-ı ümîdi’s-sevdâ olan Karabahtlılar içün orada akşamlık ömren zayi’âtdan ma’dûttur. Pisliği ve havasının fenalığı bu havalice darb-ı mesel hükmündedir diyebilirim. Abdülgani Ağa’nın hânesi bir tepe üzerinde ve binâsı Kürdistan tarzında olduğundan dam üzerine seccâdeler serildi. Gurubun manzara-i hüzn-âveri koyunların ve kuzuların meleşmesinden diğer gün olmuş ve gönüllere vecd ve istiğrak elvermiş idi. Abdülgani Ağa dahi Kürtlere mahsûs keremi bihakkın hâ’iz olduğundan hakkımızda mu’âmele-i hürmet-kâri ve misafir-perveri ibrâzda kusur etmedi.” (Aktaran: M. Şefik Korkusuz, Seyahatnamelerde DİYARBEKİR, Kent Yayınları, 2003 İstanbul, s. 137-152.)
Burada bahsi geçen “Ergani hanedânından izzetlü Sofi Paşa”nın, Maden İli kitabında “Geban ve Ergani madenlerine hazineyi salimen götürme” görevi verilen “Sofiler” ile bir ilişkisi var mı? Veya burada anılan Sofiler ile Sofi Paşa’nın benim atalarımla bir alakası var mı? Şimdilik kesin bir şey söyleyemem, araştırmak lazım.
Amcamoğlu Abdurrahaman Üzülmez, benim dışımda bu konuda bir araştırma yapmaktadır. Yaptığı araştırmada, benim sorduğum soruları aynen Abdurrahman da soruyor ve yayınlanmamış bir çalışmasında konuyla ilgili şunları yazıyor:
[Burada geçen “Ergani hanedanından izzetlü Sofi Paşa” kimdir? Bu şahsın Sofibekir’den başkasının olması pek mümkün görülmemektedir. Burada geçen “hanedan” sözcüğü ‘aile’ anlamına gelir. Paşa unvanını kullanması ise bu konuda şüphe uyandırıcıdır. Ancak Sofibekir’in babası Kavas Mehmed’in eski bir yeniçeri subayı olduğunu bilmemiz ve onun Tomruk Ağalığı gibi görevleri yapmış olması, bu şüpheyi bir ölçüde izale etmektedir. Çünkü Osmanlı geleneğine göre askeri ve mülki idarede yüzbaşıya kadarki rütbe sahiplerine ‘Bey’, daha sonraki rütbelerdeki bürokratlara ise ‘Paşa’ denilirdi Anlaşıldığı kadarıyla burada Arifi Paşa’nın kastı bir aileden bahsedildiğine göre, şahsın kendisinin ‘Paşalığı’ndan değil, ailenin paşa soyundan gelmesidir. Bir başka tabirle ailenin ‘Paşazade’ olmasıdır. Tanzimat’tan sonra da paşa tabiri hem askerî hem de mülkî yetkilere sahip olan yetkililer için kullanılan bir unvan olmaya devam etmiştir. Dolaysıyla gerek bu sebep, gerek Ergani’de bilindiği kadarıyla ‘Sofi’ lakaplı başka biri olmaması ve gerekse 1310H/ 1308R (1892 M) tarihli Devlet-i Aliye-i Osmaniye Salnamesi’ne (s.660) göre, bu tarihte Ergani Maden Sancağı’nda bulunan ‘paşa’ rütbesinde görevli sadece mutasarrıf Arifi Paşa’nın kendisi, 1312H/ 1310R (1894 M) tarihli Devlet-i Aliye-i Osmaniye Salnamesi’ne (s.714) göre ise, gene sancak mutasarrıfı (Abdurrahman Paşa) dışında biri bulunmadığına göre sözü edilen şahsın Sofibekir olduğunu kabul etmeliyiz. Bu yukarıda bahsettiğimize uygun bir şekilde, Sofibekirler’in bu dönemde vücuh-ı belde denilen ailelerden biri olduğu tezine de uygun düşer.]
Sofibekirlerin atası Kavas Mehmed’ gelince, Abdurrahman şunları yazmaktadır:
[Sofibekir sülalesinin atası olarak zikredilen Ebdullah (veya Ebedullah) oğlu Kavas Mehmed’in Ergani’ye Halep’ten geldiği, kendisinin devlet görevlisi olarak Diyarbakır ile Harput arasında vergi taşıyıcılığı ve posta irtibatını sağladığı aile içinde evvelden beri söylene gelmiştir. Bunun yanında Kavas Mehmed’in atının padişah tarafından verilmiş beratı olduğu belirtilmekte, gene aynı şekilde Kavas Mehmed’in bütün mali imkânlarını toprağa yatırarak değerlendirdiğini, ondan sonra gelenlerin ise, bu topraklar üzerine yenilerini eklemek bir yana, bunların bir kısmını elden çıkardıkları da sık sık ifade edilmiştir.
…Müslüm Üzülmez, Çayönü’nden Ergani’ye Uzun bir yürüyüş kitabında, kendisinin de mensubu olduğu bu ailenin bahsettiğimiz geçmişine ait bu rivayetlerden bahsettikten sonra ister istemez, bu rivayetlerin doğruluk derecesini sorguluyor ve Ergani’nin yerlisi olan Subaşılar ve Ayanlar gibi ailelerin Bağdat’tan, Sofibekiroğulları’nın Halep’ten geldiğiyle ilgili rivayetlerin doğru olup olmadığını soruyor, ancak bu konuda herhangi bir fikir beyan etme veya bu rivayetlerin sıhhatini araştırma yoluna gitmiyor. Onun sorduğu bu soruya biz kısaca şöyle cevap vermekteyiz: Bu rivayetler büyük ölçüde doğruyu yansıtmaktadır. Hem bu rivayetlerin yanlış olduğunu gösteren karinelerin bulunmaması, hem de akli ve yazılı delillerin bu rivayetleri destekler mahiyette olması, bu rivayetlerin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Aslında bu bilgilerin çok değerli ipuçlarını kendi içinde barındırdığını da ayrıca belirtmelidir. Aşağıda bu düşünce ve iddialarımızı etraflıca açıklayacak ve ispat edeceğiz.
Mehmed’in ‘Kavas’ unvanına sahip ‘Tomruk Ağası’ olduğu tezini kanıtlayan sadece sözlü rivayetler değil, elimizdeki bazı yazılı kayıtlar da bulunmaktadır. Torunu Cüma Üzülmez (1861-1948)’e ait “İhtiyat efradına mahsus tezkere” başlıklı askerlik tezkeresinde isim ve şöhreti hanesinde adı “Kavasoğlu Cuma bin Bekir” (Kavasoğlu Bekir’in oğlu Cuma), “Temettü’at vergisine mahsus teskere”de ise, Kavas Mehmedoğlu Cuma bin Bekir (Kavas Mehmed oğlu Bekir’in oğlu Cuma), şeklinde geçmektedir. Görüldüğü gibi bu belgeler Mehmed’in ‘Kavas’ unvanına sahip olduğunu kanıtlamaktadır.
…Bu iddiamız doğru ise, Kavas Mehmed’in Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra Halep’ten Ergani’ye geldiğini, 1825 tarihinden öncede ise, Yeniçeri ocağına mensup “muhzır ağalığı” denilen ‘belirli bir odası olmayan bölük komutanı’ olduğu anlaşılmaktadır.]
***
Bunları niye yazdım? Yardımınızı istemek için. Ben ve amcamoğlu Abdurrahman bilgi kırıntılarından bir tarih yazmaya çalışıyoruz. Benim okuyucularımdan ricam, okudukları kitaplarda, eserlerde veya belgelerde Sofiler, Sofibekirler veya Sofi Paşa ile ilgili bilgilere rastladıklarında birer örneğini de bana göndermeleridir.
Sadece bu konuda değil, geçmişimizi aydınlatacak her türden çalışmalara katkı, omuz vermeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü geçmiş belleğimizdir. Belleğimizi kaybettiğimizde hem kimliğimizi, hem de kendimizi kaybederiz.
4 Nisan ve 9 Mayıs 2008 tarihlerinde Ergani Haber’de yayımlandı.