Paradigmaların İflası, “Yeni Düzen” ve Yöneticilerin Görevi

okuma süresi: 5 dk.

“Uygarlık bir harekettir, bir durum değil. Bir yoldur, liman değil.” -Arnold Toynbee

Sanayi Devrimi, hem üretimi müthiş artırdı, hem de maliyeti fazlasıyla düşürdü. Bu nedenle, 50 yıl içinde dünyada ulaşım ve iletişim inanılmaz bir şekilde gelişti, sosyal-ekonomik beklenti ve olanaklar fazlasıyla genişledi. Bu olumlu gelişmelerin yanında işin birde görülmeyen veya görülmek istenmeyen yüzü var: Açlık, yoksulluk, işsizlik, bölgesel savaş, anarşi, “terör”, çevre kirlilikleri alabildiğine arttı. Arzu edilmeyen bu olumsuzluklar, dünyanın farklı coğrafyalarında bir kısım insanların sanki kaderiymiş gibi müzminleşti.

İlginçtir, bu duruma neden olan Batı şimdi bu durumdan çıkış yollarını aramakta(!). Yazılanlara bakılırsa Batılı düşünür ve ekonomistler gidişattan memnun değil; düşünce ve eylemleriyle çıkış yolu arıyor, ilgilileri uyarıyorlar.

Örneğin; Yönetim Uzmanı Peter F. Drucker: “İnanıyorum ki, yöneticiler muazzam kârları kendileri için toplar da işçilere yol verirlerse, bu toplumsal ve ahlakî açıdan af edilmez bir şeydir. Toplumlar olarak, bunun orta düzey yöneticiler ve işçiler arasında yaratacağı nefretin bedelini ağır ödeyeceğiz.

Kısacası, bir insan olmanın ve insan gibi muamele görmenin ne demek olduğunun bütün boyutları, kapitalizmin ekonomik hesabında yoktur. Böyle kısa görüşlü bir sistemin hayatın öbür yönlerine hakim olması hiçbir toplum için iyi değildir” diyerek kaygılarını dile getirmektedir. (Peter F. Drucker, Geleceğin Toplumunda Yönetim, Hayat Yayınları, 2003 İstanbul, s.134.)

Küreselleşmiş serbest piyasanın cambazı George Soros ise; “Piyasa mekanizması yaygınlaştıkça, insanların piyasa dışı bir değerler kümesi temelinde davrandığı, artan ölçüde sürdürülmez hale gelmektedir. Reklâmcılık, pazarlamacılık, hatta ambalajlama insanların tercihine yanıt vermekten çok bunları biçimlendirmeyi amaçlamaktadır. Neyi savunduklarından emin olmayan insanlar artan ölçüde değerin ölçütü olarak paraya yönelmektedir. En pahalı olan daha iyi kabul edilmektedir. Geçmişte değiş tokuş macerası olarak kabul edilen bir şey temel değer konumuna yükselmiş bulunuyor… Toplum çivisinden çıkmış” diyerek gelişmelere isyan ediyor. (Danah Zohar, Aklı Yeniden Kurmak, Türk Henkel Yayınları, İstanbul 1998, s.118)

Bu açıklamalar, paradigmaların iflasının resmen ilanıdır. Nietzsche, Zerdüşt Buyurdu adlı yapıtında “Tanrının ölümü”nü ilan etmesinin üzerinden yaklaşık 115 yıl geçti. Nietzsche özel olarak Tanrı ya da dinin ölümünü kastetmiş değildi; söylediği şey daha çok bütün kültürel çevrenin ölümüydü, mevcut paradigmaların dibe vuruşuydu. Şimdi küresel çapta yine aynı sorunla karşı karşıyayız. Çıkış için yeni politikaların üretilmesine ihtiyacımız var. Yeni politikaların üretilmesi için ise yeni kavramlar, yeni örgütsel yapılar, yeni liderlik anlayışları geliştirmeliyiz. En önemlisi de, yeni değerler yaratmalıyız diye düşünüyorum.
***
Günümüzde dünya ekonomisinin motoru artık uluslararası mal hareketi değil, uluslararası sermaye hareketleridir. Ekonomistlerin ana ekonomik kaynak olarak gördükleri “toprak, emek ve sermaye”nin yerini bugün bilgi almıştır. Eskiden verilen görevi yerine getiren, ama sorumluluk taşımayan, az becerisi, az eğitimi olan, tekrar gerektiren işleri yapan mavi yakalıların/proleterlerin işgücüne gereksinim vardı. Şimdi bilgi sahibi, uzmanlık ve “sorumluluk” taşıyan beyaz yakalılara gereksinim duyulmaktadır. İngiliz iktisat yazarı Hamish Mc Rae, 2020 yılındaki dünyaya dair kitabında “toprak, sermaye ve doğal kaynaklar” gibi “eski büyüme motorları”nın yerine, daha çok kalite, örgüt, motivasyon ve insanların özdisiplini gibi “niteliksel özelliklere” bağlı olacağını öngörmektedir.

Aslında yaşananlar “Yeni Dünya Düzeni” kuruluş sürecinin çekilen sancılarıdır. “Yeni düzen (New Deval)” denilen şey ise, yeni bir şey değil; 1933–1945 yılları arasında F. D. Roosevelt yönetiminde ABD’de krizleri önlemek amacıyla güdülen ekonomi politikayla başlayan süreçle gelişen bir olgudur.

Bu olgunun en büyük özelliği taşeronluk ve özelleştirmedir. Günümüzde artan taşeronluk ve özelleştirme bu süreci daha da hızlandırdı: Günümüzde hem taşeron firmaların sayısında ve hem de taşeron firmalara bağlı çalışanların sayısında korkunç bir artış oldu. Artık çalışanlarla ilişkilerde ve çalışanları yönetmede geçici işçileri, daha doğrusu taşeron firmalarına bağlı çalışan “işçi olmayan”ları da hesaba katmak gerekir. Bu çalışanların, “işçi olmayan”ların şimdi iki amiri var: Birincisi, çalıştığı kurumdaki; ikincisi, bağlı olduğu taşeron firmadaki. Yani işyerlerinde artık “iki başlı işçi” var (iki başlı yönetim değil!). İşyerlerinde farklı statüye tabi işçiler artık bir realite.

Emek örgütleri ve işyeri yöneticileri bu durumu dikkate almalı ve yöneticiler çalışanlarla ilişkilerini sistemleştirmelidir: İnsan ilişkilerinin önemi unutulmadan, bir kurum, bir organizasyon eğer işlerinin bir kısmını taşeron firmaya veriyorsa, kendi performans değerlendirmeleri ve “bilgi işçileri”nin mesleki gelişimleri, tatmini ve verimliliği konusunda taşeron firmadaki eşdeğerleriyle yakın mesai içinde olmaları gerekir. Diğer önemli bir nokta da, bilgiye dayalı işletmede, organizasyonda liderliği elde etmenin yolu, gelecek vadeden profesyonellere zaman harcamaktan geçtiğini hiç akıldan çıkartmamaktır. Emek örgütleri ve işyeri yöneticileri eğer başarılı olmak istiyorlarsa, bunun için, insanların potansiyelini aramalı/anlamalı ve potansiyeli geliştirmeye zaman harcamalıdır.

Başka yolu yok: Yöneticilerin görevi gelişen (bir anlamıyla da “gelecek”) toplumun gerçeklerini kavramaktır.
***
Derin konulardan biraz uzaklaşıp yazdığım bir şiiri birlikte okumaya ne dersiniz?

insan umutsuz da yaşayamaz ki…

umutla bağlandık.
umut ikicanlı, karnı burnunda
derken kuşku düştü umuduma.
şimdi yeniden ruhumun derinliklerinde
kuşku ateşleri yakan közü söndürmek için;
mavi gökyüzünde kanat kanada sevgilimle uçmak
ve tomurcuklarını yeni açmış
koklanmayı arzulayan çiçeğe konmak isteyen
bir kelebek gibi, yepyeni bir umut peşindeyim.

insan umutsuz da yaşayamaz ki…

10 Haziran 2008 tarihinde www.sivildusunce.com sitesinde,
1 Ağustos 2008 tarihinde Ergani Haber gazetesinde yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.