Bu yazımda Maden İli kitabını biraz tanıtıp, bir iki alıntı yaparak kitabın karakteri ile ilgili ipuçları vermeye çalışacağım.
Maden İli kitabını Ömer Kemal Ağar yazmış. İstanbul’da Ülkü Basımevi tarafından 1938 yılında basılmış. Fiyatı: 50 kuruş.
Kitabın içinde yer alan konu başlıkları şunlar: Maden Hakkında Toplu Malûmat (Madenin Beşeri Vaziyeti, Dil ve Din, Nüfus, Madenin İktisadi Durumu, Yollar, Ticaret, Madenin Mali Durumu, Madende Asayiş, Sağlık Durumu, Madende İçtimaî Durum ve Kültür), Türklerde Madencilik, Maden Nasıl Bulunur, Madenlerimiz Refah ve Saadet Kaynağıdır, M.T.A. Enstitüsü Ne Yapar, Ergani Bakır Madeni, Krom Madeni, Etibank’ın Vazifesi, Maden Folkloru, Türk Milletinin Tarihine Kısa Bir Bakış.
Kitap, tek parti döneminin ırkçı ve Turanist ideolojisinin tipik bir örneği olup, bu ideolojinin propagandası ve hayat bulmasını amaçlayacak biçimde kaleme alınmıştır. Kitap, resmi ideolojinin, Kemalizmin propagandasını yapsa da; Maden ve yakın çevresi hakkında araştırma yapacak olanlar için yine de bazı verileri içermektedir. Ayrıca Kemalizm ve Kemalizm’in “Kürt sorunu”na bakışını anlamamız açısından da çok iyi bir kaynak.
Maden İli kitabında gerçekler tersyüz edilmektedir. Örneğin “Madenin Beşerî Vaziyeti” anlatılırken aynen şunlar yazılmaktadır:
“Maden kazasının ahalisi tamamen Türktür. Bunlar, tabiat zorlukları dolaysıyla ana yurtları olan Orta Asyadan muhaceret etmek mecburiyetinde kalan Türklerdir. Bir kısmı Mezopotamyadan ve bir kısmı da Kafkaslardan inmek suretiyle bu mıntıkaya gelmişlerdir.
(…) Bunların, asıl anayurtlarından ayrılarak Anadoluya gelip yerleşmelerinin tarihi en az (7000) olarak hesaplanmaktadır.” (s. 7-8)
Oysa güvenilir kaynaklara başvurduğumuzda durumun hiçte yazarın yazdığı gibi olmadığını görüyoruz. Ben, sadece üç eserden/kaynaktan alıntı yapmakla yetineceğim, gerisine siz karar verin:
1. Ğugas İncicyan’ın S. Akontz ile birlikte hazırlayıp 1806 yılında yayınlanan ve Dünya literatürüne Dünya Coğrafyası olarak giren onbir ciltlik kitabında şunlar yazılmaktadır:
“Arğınimaden: Arğıni kasabasından 3 saat ötede bir köy. İçinden su geçer. Bir yakasında Ermeniler, öteksinde Rumlar oturur. Her iki tarafın da birer kiliseleri vardır. Genellikle maden işçisidirler, oradan buradan gelme. Kürtler burada bu iki milletten daha azdır.” Bu eserde Türklerden hiç söz edilmemektedir. (Ğugas İnciciyan, Aşkharakrutyun, Çorits Masants Aşkharhi [Dünya Coğrafyası-I], 1808 Venedik, s. 240-243)
2. Yer bilimci, gezgin ve yazar olan W. F. Ainsworth’un 1842’de Londra’da yayınlanan iki ciltlik Asia Minor, Mesopotamia, Chaldea, And Armenia (Anadolu, Mezopotamya, Kaldea ve Ermenistan’da Seyahatler ve Araştırmalar) adlı eserinde Maden’le ilgili şu bilgiler yer almakta:
“(…)Ergani bakır madenlerine giderken Ergani Suyu olarak adlandırılan bir akarsu vardır. Ergani Suyu madene ulaşır. Madenin çok güçlü bakır yatakları vardır. Madenin yakınında küçük bir kasaba kurulmuştur. Yaklaşık iki bin nüfuslu olan bu kasabanın nüfusunu büyük bir bölümünü Ermeni ve Rumlar oluşturur. Her grubun kendi kilisesi vardır. Müslümanların ise küçük bir tahta minareli camisi bulunmaktadır.” Burada Türklerden, Kürtlerden, Zazalardan değil, sadece Müslümanlardan söz edilmektedir. (Aktaran: Yurt Ansiklopedisi, s. 2252)
3. Vıtal Cuınet’in 1892’de yayınlanan La Turquıe D’asıe Géographıe Admınıstratı ve kitabı’nda ise Maden ile ilgili bilgi ve istatistik rakamlar şöyle verilmektedir:
“Ergani maden kasabasının nüfusu, geçimini doğrudan ya da dolaylı olarak maden işletmesine bağlamış olan insanlardan oluşmaktadır. Nüfusun sayısı işletmenin faaliyet durumuna bağlıdır. Bu arada eldeki en güvenilir bilgilere göre kasabada; Kürt: 1.000, Gregoryen Ermeni: 1.000, Rum Ortodoks: 750, Yahudi: 405, Toplam: 3.155 kişi oturmaktadır.” Türklere ait istatistiki bilgi bulunmamaktadır. (Vital Cuinet, La Turquie d’Asia (Asya Türkiyesi), 2. Cilt, Paris 1892, s. 475-493)
“Dil ve Din” başlığı altında yazılanlar Kemalizm’in yapısında var olan inkârcılığa güzel bir örnek oluşturmaktadır:
“Maden evvelâ bir köy, sonra bir kaza olarak kurulmuştur. 1900 de az miktarda Arap ve Farsî kelimeleri de göze çarpar. Burada Türkçe olarak kullanılan kelimelerin bazı harfleri eksiliyor veya yerleri değiştiriliyor. İran ve Arap kültürünün neticesi olarak dağ Türkçesi meydana geliyor. Bazıları buna Kürtçe diyorlar. Halbuki ne Kürt diye bir millet ve ne Kürtçe diye bir tedvir edilmiş bir lisan vardır.
Bir de Zaza diye anılan ve Türkçeden çok az farkı bulunan bir dil mevcuttur. Eski Türk dili arasına karışan kelimeler dikkatle tahlil edilince Türk hüviyetleri derhal belirmektedir. Zaza kelimesinin Sasan söz ile yakın bir ilgisi vardır. …Zaza sözü de Sasandan başka bir şey değildir.” (s. 9)
“Nüfus” başlığı altında ise ırkçılığını ele vermektedir:
“Maden kazası, umumî harpten önce 1800 haneye malikti. Bakır cevherinin mevcudiyeti bir takım Rum ve Ermenilerin buraya gelip yerleşmelerini mümkün kılmıştır. Fakat; büyük harpta Ermeni hıyaneti ve azgınlığı, illeti geriden yıkma emelleri izhar etmiş olduğundan bu muzır unsur memleketten uzaklaştırılmıştır. Rumlar da istiklâl mücadelesinin sonunda mübadeleye tabi tutulmuşlardır. Bu suretle Maden kazası yabancı unsurlardan tamamen temizlenmiştir.” (s. 10.)
“Krom Madeni” başlığı altında yazılanlarda sözün gerçek anlamıyla tehdit edilip, gözdağı verilmektedir. 3 Temmuz 1937’de Guleman hava hattı işletmeye açıldığında, Tunceli vali ve komutanı Dördüncü Umumî Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan yaptığı açılış konuşmasında şunları söylemektedir:
“Millet için servet kaynağı olan bu yerin ismi Gulamandır. Kocaman şişman kelimeleri Türkçe olduğu gibi Guleman kelimesi de Türkçedir. Gula, buğday renkli adam demektir. Bu ismi koyan şu halde Türklerdir. Nesli Türk olan bu halkın refahını temin için açılan bu müesseselerde devlet Türkçesi konuşulacaktır. Dağ Türkçesi istemeyiz. Bu havalide öz Türkçeden gayri dil konuşmayı yasak edeceğiz. Başka dil bizim için birinci düşmandır. Düşmanı içeriye almayacağız. Bu sahada muvaffak olmak için de evlerimizde kadınlarımızı öz Türkçe konuşturacağız. Eğer kadın öz Türkçe konuşmazsa çocuğu lâyikile Türkçe öğrenmemiş olacak, Türkçe öğrenmeyen çocuklar bu refah vasıtası müesseselerde iş almıyacak. Çocuğunun öz Türkçe öğrenmesini ihmal eden analar çocuklarının düşmanı olur.
Görüyorsunuz ki dağlar şehir olmuştur. Şehir olan bu dağlarda artık dağ Türkçesi değil şehir Türkçesi konuşmalıyız. Bunu size vazife olarak veriyorum: Her gördüğünüz insana bu söz ve fikirleri anlatacaksınız.” (s. 51-54)
Kitabı bulup okumanızı öneririm. Okuyunca, birincisi, özellikle “Kürt sorunu” konusunda nereden nereye geldiğimizi daha net göreceğiz. İkincisi, bunca senedir “Kürt sorunu”nun etrafında dolanmanın ne Türkiye’ye ne de Bölge’ye bir yarar getirmediğini; adil, demokratik ve barışçı bir çözümün tek şansımız olduğu daha iyi anlamış olacağız.
28 Mart 2008 tarihinde Ergani Haber gazetesinde,
17 Ağustos 2012 http://www.kuyerel.org Web sitesinde yayımlandı.