Işığın içinde karanlığı yaşıyoruz.
Batı “bilgi çağı“nı yaşarken, kapitalizmin ötesine geçme hazırlıkları yaparken ve bunu tartışırken; biz, ne kapitalizmi, ne sosyalizmi ve hatta ne de gerçek anlamıyla feodalizmi yaşadık. Hep, bunların karmasını yaşadık. Bugün dahi bir tarafta en geniş anlamıyla bilgisayar teknolojisi kullanılırken, diğer yanda birçok yerde halen yaygın olarak karasaban kullanılmaktadır. Şirketlerimiz uluslararası ihalelerde çok başarılı olurken, işsizlik oranında dünya ikincisiyiz. Ama diğer yandan kalifiye eleman kıtlığı çekmekteyiz ve buna rağmen türbanlı genç kızlar üniversitelerin kapısından içeri sokulmamaktadır.
Avrupa Birliği katılım süreci ve giriş müzakereleri başlatılırken, Kopenhag kriterlerinden söz edilirken; diğer yandan da partilerin kapatılması, ana dillerin yasaklanması, çetelerin cirit atması, askerlerin siyasi iradenin üzerinde belirleyici olması, partilerde lider sultasının sürmesi, aydınların milliyetçi söylemle taciz ateşi altında tutulması, devlet olanaklarından yararlanma/çalma-çırpma, mal-ürün-hizmet-düşünce üretimi yerine hazıra konmanın revaçta olması, göç, kentlerin şişmesi, doğal ve tarihi dokunun tahrip edilmesi vs. hepsi bizde.
Eskiden gelişmiş ülkelerdeki insanların çok büyük bir kısmı imalathanelerde, fabrikalarda, çiftliklerde, ev hizmetlerinde bedenleriyle çalışırdı. Şimdi bu çalışanların sayısı çok çok azaldı. Aynı şey tarım içinde söz konusudur. Tarım ürünlerinde artış olsa da, tarım sektöründe çalışanların sayısı çok çok azaldı. Bedenen çalışmanın yerini beyinsel çalışma aldı. Bilgi ürünleri, sağlık, eğitim gibi hizmet sektörleri öncelik almanın yanında, katlanarak büyüdü. Emek yoğunluğundan sermaye yoğunluğuna ciddi ve hızlı geçiş yapıldı. Bu geçişle, işçi (ayni şekilde köylü) sadece gelirini yitirmedi, aynı zamanda statüsünü de yitirmeye başladı.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise, sancılı bir dönemden geçiliyor. Bir taraftan fabrikalar, imalathaneler, atölyeler açılıyor, buralarda çalışanların sayısı artıyor. Diğer yandan da fabrikalar, imalathaneler, atölyeler ardı ardına kapanıyor, çalışanlar sokağa atılıyor, işsizlik durmadan artıyor. Çok sayıda üniversite mezunu boş geziyor. Köylerden kentlere yoğun göç ve göçün getirdiği sorunlar durmaksızın artıyor. Süper iletkenler sayesinde bilgi anında dünyamızı turlarken, bizim insanlarımız yardım vakıfları önünde veya yardım dağıtımlarında birbirlerini çiğniyor.
Emeğin niteliksel değişimi sonucu, işçi sınıfı da yapısal bir değişime uğradı: Emeğin gücü azaldı, zayıfladı. Yoğun emeğin veya satılan işgücünün yerine ileri teknolojiyi kullanan, pazarlama tekniklerini bilen, banka ve borsa işlemlerini yakın takip eden ve olabilecekleri öngörebilenler, yani “beyaz yakalı” diye tabir edilen hizmet sektöründe çalışanların önemi arttı ve bunlar ön plana çıktı. Ayrıca, yazar ve sanatçılar da geleceği öngörerek, bu beyaz yakalılara esin kaynağı olmaktalar. Dahası, insan emeğinin yerini büyük oranda birer ileri teknoloji ürünü olan robotlar, bilgisayarlar ve bilgisayar destekli araçlar, cihazlar aldı.
Hizmet sektöründe çalışan mühendis, doktor, eczacı, planlamacı, programcı, bankacı ve pazarlamacıların gerek psikolojileri ve gerekse entelektüel yapıları sadece işgücünü satan işçilerden çok daha farklı ve de ilerde. Bu nedenle, bunlar toplumun biçimlenmesinde, ekonomi ve politikada daha çok belirleyici olmakta. Sendikaların, sosyal demokratların, sosyalist veya komünist parti ve hareketlerin zayıflaması, sürekli kan kaybetmesi veya etkilerinin azalmasının nedenlerinden biri de bundandır bence.
Arzu etmediğimiz olumsuzluklarına rağmen, küresel çapta enformasyon teknolojisi etkisini her geçen gün daha da arttırıyor. Bilginin anında, çok çabuk yayılmasına olanak veriyor. Bireyler veya kurumlar yerel kalsalar bile, küresel olarak rekabetçi olmak zorunda kalıyorlar. Artık bilgi evrenselleşti diyebiliriz. Çünkü her yerden bilgi alınırken aynı zamanda bilgi akışı da olmaktadır. Enformasyon devrimi eşi görülmemiş hızla ve radikal bir şekilde ilerlemekte. Rekabet eden ayakta kalacak; edemeyenler, zayıflar yıkılacak!
Bu devletler için de söz konusudur. “35 yıl önce dünya ekonomisinin küreselleşmesinden bahsedilmeden çok önce, ulus-devletin ölümü yaygın bir biçimde öngörülmüştü. Aslında 1796 tarihli “Sürekli Barış” adlı eserinde Immanuel Kant’la başlayıp, “Devletin Yokoluşu” adlı eserinde Karl Marx’la devam edip, 1950’lilere ve 1960’lardaki hitabelerinde Bertrand Russel’a kadar varan en iyi ve en zeki insanlar, 200 senedir devletin ölümünü öngörmekteydiler. Bu konuda önemli ve ciddi insanlarca yapılan en son tahmin, Londra’daki The Times’in eski editörü şimdilerde ise BBC’nin başkan yardımcısı olan Lord William Reesmogg ve Britanya Ulusal Vergi Mükellefleri Birliği’nin başkanı James Dale Davidson’ın yazdığı The Sovereign Individual (Hakim Fert) adlı bir kitapta çıktı. Reesmogg’un iddiasına göre internet, en düşük kazanç sahipleri hariç herkes için vergi kaçırmayı o kadar kolay ve risksiz hale getirecek ki, hakimiyet kaçınılmaz olarak ferde geçecek ve devlet para açlığından ölüme terk edecek.” (Peter F. Drucker, Geleceğin Toplumunda Yönetim, (Çev: Doç. Dr. Mehmet Zaman), Hayat Yayınları, s. 161-162.)
Bilgi her şeydir. Gelecek toplum, bilgi toplumu olacaktır, ama henüz ismi konulmamıştır, ne ad verileceğine henüz karar verilememiştir: “Kitle kapitalizmi“, “kapitalizm sonrası dönem“, “ekonomik demokrasi” diye tanımlayanlar olsa bile…
Gelecek toplumun ana özelliği, yeni kurumlar, yeni kuramlar, yeni kavramlar, ideolojiler ve sorunlar olacaktır. Bilgi devamlı ve anında kullanılmadığında veya arada bir kullanıldığında çabucak eskidiğinden kurum ve kuruluşların, organizasyonların başarısızlıkları kaçınılmaz olacaktır.
Gelecek toplumda, başarılı olmak ve hayatta kalabilmek için her organizasyon kendisini değiştirmek zorunda kalacaktır. Ama yine de dikkatli olunmalı: Bilgi devrimi “yaratıcı yapım“da olabilir, “yaratıcı yıkım“da!
Gelecek toplumda ekonomi büyük ölçüde üstün nitelikli, vasıflı, yani bedenlerinden çok beyinleri çalışan bilgi emekçilerine veya bilgi teknologlarına gereksinim duyacaktır. Tabi hâkim sosyal ve siyasi güçte bunlar olacaktır.
Bir önemli konu da eğitimdir. Okul eğitimi, genelde çalışmaya başlayınca biter, gelecek toplumda ise eğitim asla bitmeyecektir. Gelecek toplumda eğitimin çoğu hafta sonu veya mesai sonu seminerlerinden online eğitimine kadar ve üniversiteden çalışanın işyerine, öğrencinin evine kadar birçok yerde geleneksel olmayan yollardan verilecektir. Eğitim süreklilik kazanacaktır.
Gelecek toplumda, kadın işçi erkek işçi ayrımı kalkacaktır. Kadınlar çalışma yaşamında hem sayısal olarak ve hem de nitelik olarak daha etkin bir konuma geleceklerdir. Bizde “ev kadını“, “çalışmayan kadın” sayısını dikkate aldığımızda nasıl bir çıkmaz içinde olduğumuz ortada. Türbanlı türbansız, tüm kadınların hayatın içine dalmaları için, üretim sürecine katılmaları gerekir. Ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları gerekir. Gelişmenin anahtarı, insanların potansiyelini aramak, anlamak ve o potansiyeli geliştirmeye zaman harcamaktır.
Dünyanın hali orta yerde… Geleceğe hazırlıklı olmayanların bir gece ansızın başlarına çok işler gelebilir.
Benden söylemesi.
15 Temmuz 2008 de
www.sivildusunce.com sitesinde yayımlandı.