“Evrensel ölçülerle değerlendirme yapmayanların konuşmaları sinek vızıltısına benzer.”
Batı, rekabet ve kontrole; Doğu, geleneksel olarak işbirliği ve güvene dayanır.
Avrupa’da bilgi birikimi ve ürün artışı ile orantılı olarak 15. yüzyıldan sonra insanlar birey olmaya başladı. Batı, bilgi birikimi ve ürün atışını Kartezyen Sistemi sayesinde gerçekleştirdi. Yüzyıllar içinde artan bilgi, beceri, ölçü ve ürün artışı sonucu, “İnsan değerlidir” düşüncesi ağırlık kazandı ve yaygınlaştı. İnsanlar, kendilerine, ailelerine, yakınlarına ve giderek hemcinslerine ve devletine ölçülü değer vermeye başladı. Sonuçta: Bireyleşti.
Batı’da genelde her birey kendisiyle aynı konum veya işlere sahiptir, birey olarak bir kimlikleri vardır. Doğu’da ise, genel olarak davranışların tümünü ilişkilerin nitelik ve yükümlülükleri ve kurallar belirliyor. Yani Batı’da bireyler, Doğu’da cemaat (çoğu yerde sürü) vardır. Bu nedenle, Doğu’daki toplumlarda örf, gelenek ve alışkanlıklar egemendir: “Yasaların üstünlüğü”, “Evrensel insan hakları”, “Suçun ve günahın ferdiliği ilkesi” gibi evrensel kavramlar Doğuluya yabancıdır. Ve evrensel kavramlara yabancı olanlar insanî değerlere de yabancıdır.
Buna en güzel uç örneği Çinli sosyolog Fei Ziaotonng’un 1992 yılında yazdığı From The Soil (Topraktan) adlı kitabının Giriş bölümünde Konfüçyüs’ün “Beş İnsan İlişkisi Efsanesi”nde verdiği örnektir. Bu örnekte; “Çeng Han-Çeng’in karısı kayınvalidesini dövecek kadar küstahtı. Bu o kadar çirkin bir suç olarak görüldü ki, kendisine şu cezanın verilmesine karar verildi. Annenin gözünün önünde Çeng ve karısının canlı canlı derileri yüzüldü. Sonra derileri çeşitli şehir kapılarında asılarak sergilendi ve kemikleri yakılarak kül edildi. Çeng’in yakın akrabalarının en yaşlısı olan büyükamcanın kafası kesildi; amcası, iki kardeşi ve Çeng kabilesinin başı asıldılar. Karısının annesinin yüzüne dövmeyle, kızının eğitimini ihmal etmiştir, diye yazılarak yedi eyalette gezdirildi. Babasına 80 sopa vuruldu ve 3000 li uzaklıkta bir yere sürgün edildi. Çeng’in evinin sağındaki ve solundaki evlerde yaşayan ailelerin reislerine 80 sopa vuruldu ve Heilongjiang’e sürgün edildiler. Kentin eğitim sorumlusuna 60 sopa vuruldu ve 1000 li uzaklıktaki bir yere sürgün edildi. Çeng’in dokuzaylık oğluna yeni bir ad takıldı ve bir kent yetkilisinin vesayetine verildi. Çeng’in toprağı bütün zamanlar için nadasa bırakıldı. Bütün bunlar taş bir silindir üzerine yazılarak çıkarılan kopyalar bütün imparatorluğa dağıtıldı”ğı anlatılır.
Fei, Doğu için, özetle; “Özel ve kamusal alanlar arasındaki sınır görecelidir, hatta muğlâk bile diyebiliriz” diye yazar.
Bizler daha ileri gidip, Doğu’da özel ve kamusal alanda sınır bile yoktur diyebiliriz. Batı’da hatalı bir davranışın utancını sadece utancı yapan taşır, başkası taşımaz. Suçun, hatanın ferdiliği esastır, oysa Doğu’da durum tam tersidir. Çin’den verilen örnekte de görüldüğü gibi biri kayınvalidesine saygısızlık yaptığında; bu annenin, babanın yetiştirme tarzını yansıtır, öğretmenlerin ve ebeveynlerin kendisini nasıl eğittiğini yansıtır: Herkes herkesten sorumludur. Çünkü Doğulu toplum bütünüyle ya da büyük ölçüde hane, geniş aile, aşiret, köy/kasaba, çalışma topluluğu vb. içindeki bağlantılar ilişkisinin egemen olduğu bir toplumdur.
Oysa Batı toplumunda tüm ilişkiler sözleşmelere bağlıdır: Evlilik sözleşmesi, iş sözleşmesi, sendika sözleşmesi, hasta-hastane sözleşmesi, kredi/banka sözleşmesi, elektrik sözleşmesi, su sözleşmesi, telefon sözleşmesi vs. Tabi en önemlisi Batı’da bu sözleşmelerin yasalara dayanır olmasıdır. Yükümlülükler, sözleşmenin süre ve sınırları yaslara aykırılık taşımaz.
Doğu toplumlarında ise, yasalar ya yoktur ya da var olan yasalar işlemez. Doğu’da bir insan çok çeşitli türden ilişkilere sahiptir. Ebeveynle, çocuklarla, geniş çevreyle, komşuyla; idari şeflerin, beylerin, ağaların, paşaların, pirlerin, şeyhlerin her biriyle farklı bir ilişki tarzı yürütülür. Her biri kendi bağlamında uygulanan bu çok sayıdaki farklı ilişki Doğulu bireylerin kimliklerini oluşturur; evrensel ahlak kurallarına göre oluşmuş Batılı anlayış bir anlam taşımaz! Doğu’da birey toplumun, bütünün parçasıdır. Batı’da ise, toplum, bütün parçalardan oluşur ve her bir parça/birey ötekiyle en azından kamusal açıdan eşittir.
Ülkemizde ve genel olarak Doğu’da kamusal eşitlik söz konusu değildir. Evrensel yasaların yürürlükte olmaması ve evrensel ölçülerle değerlendirme yapılmadığı için; güçlü olan, borusu öten/sesi en gür çıkan veya en çok yaygara yapanlar önüne geleni en ağır ithamlarla suçlayabilmektedir. Kim haklı, kim haksız sorusunda hep “güçlü haklıdır” veya “dayısı olan haklıdır” uygulanması yaşanır. Sokaktaki adamı ve medyayı bir yana bırakalım, en sorumlu kişiler/kurumlar dahi uygun olmayan açıklama veya eylemi yapabilmektedir. “Sınır ötesi harekât”la ilgili yapılan “değerlendirmelere” kızan Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın CHP ve MHP’yi “hain”likle suçlaması; Yargıtay Başsavcısının “AKP’ye Kapatma Davası” açması bu duruma en güzel örneklerdir.
***
“Ülkelerde binlerce yasa; buna karşın, yasadışı oluşumları tanımlayan sınırlı sözcük vardır.
A -Yasalara uygun davrananlara, “Vatandaş”;
B -Yasalara karşı gelenlere, yasadışı eylemleri ile orantılı, “Hırsız, hain, cani, katil, soyguncu, eşkıya, gerilla, anarşist…” tanımları kullanılır.
Evrensel insani yasaların yürürlükte olduğu ülkelerde, hiçbir vatandaş, yargıç kararı olmadan, “hırsız, hain, katil, soyguncu, eşkıya, anarşist, gerilla…” diye adlandırılamaz.
Günümüzde, evrensel insani yasalar gereği, bir ülkede suçlulara yapılan tanımlar, diğer ülkelerde sürdürülüyor.
1 -Evrensel insani yasalar ışığında evrensel ölçülerle yapılan tanımlar vardır. Örneğin, uyuşturucu tacirleri açık-seçik tanımlanır ve ülkelerdeki ilgili polis birimlerine iletilir.
2 -Basit ölçülerle yerel yöneticilerin, doktrin taraftarlarının tanımları olur. Örneğin, “vatan haini, bölücü, yıkıcı, terörist…” suçlamaları olur. İnsani yasaların yürürlükte olduğu ülkelerde, delilsiz suçlamalar reddedilir. Niçin?
-Batılı ülkelerde evrensel yasalar doktrinlerin değil, doktrinler evrensel yasaların egemenliği altındadır.
-Doktrinlerin egemen olduğu toplumlarda, yasalar doktrinlerin hizmetindedir. Bu durumda zanlının işlediği iddia edilen suç ile verilmek istenen ceza uygunsuz olur ve bulanıklık oluşur. Eğer zanlı Batılı ülkelerde yargılanıyorsa yasalar zanlının lehine kullanılır. Geri toplum yöneticileri, “Batılılar suçluları koruyor!” diye söze başlar. (Nurettin Değirmenci, “Hain ve İhanet” başlıklı yazı.-05.03.2008)
***
Soruyorum: Evrensel insani yasaların yürürlükte olduğu bir ülkede mi, yoksa her şeyin güçlünün iki dudağı arasında olduğu bir ülkede mi yaşamak daha iyi?
Ne dersiniz?
18 Nisan 2008 tarihlinde Ergani Haber gazetesinde,
19 Nisan 2008’de http://www.sivildusunce.com sitesinde yayımlandı.