“Kadınlar ellerini kanatacaklar Rachel
Büyütene dek çiçekleri…”
Hep yazıyorum: Ergani, şairi, yazarı ve çizeriyle bereketli bir topraktır diye. Bu bereketli toprağın bir tek eksiği; şairlerinin, yazarlarının, çizerlerinin, düşünce üretenlerinin hepsinin erkek oluşudur. Şimdi sevinebiliriz; eksikliği giderecek ilk adım atıldı. Artık Ergani’nin bir bayan şair ve yazarı var: Gülistan Çoban.
Gülistan Çoban’ın ilk kitabı Asilerin Dönüşü 2004 yılında İstanbul’da Nûbihar Yayınları’nca basılmış, ama benim Gülistan Çoban ve de Asilerin Dönüşü kitabından haberim yoktu. Haberim, Gülistan’ın ağabeyi Zübeyir Çoban’ın 25 Nisan 2008 tarihli e-mail’i sayesinde oldu. Tesadüfe bakın, kitabın editörü Süleyman Çevik beyle İstanbul’da Nûbihar kitapevinde zaman zaman görüşmekteyiz. İşlerinin yoğunluğundan veya dalgınlıktan olacak ki, şimdiye kadar hiç bahsetmedi. e-mail’i alınca hemen Nûbihar’a gittim ve kitapları aldım.
Gülistan Çoban, “saçlarına güneş değmemiş kızların ve hep kayıtsız bir koşunun özlemini duyan gençlerin ülkesinde doğdu. İçinde bulunduğu şartları bahane ederek teslim olabilirdi. ‘Acılarımız vardı bizim de ve yağma sofrasından beter hayatlarımız, ne bir sınır karakolumuz oldu ne de kendi vatanımız. Her zaman biraz çaresiz her zaman suçluyuz’ dediği halde kabına sığmaz. Kurak topraklarda doğduğuna bakmadan gözlerdeki denizi keşfeder.” Ve yılmadan, “elim kalem tutana dek şiir yazacağım” der ve sözünde durur; şiirler yazar. Peş peşe iki kitap yayınlar. Kitaplarından Asilerin Dönüşü 95 sayfa olup, içinde 48 şiir var. Kent Yayınları’nca İstanbul’da 2008’de basılan Elma Kokusu ise 94 sayfa olup, içinde 45 şiir var.
Gülistan Çoban, hem bayan, hem köylü. Olmayacak olanı olur yapmak ben buna derim. Şairimiz ilk okul 5. sınıfa kadar okumuş bir köylü kızı, okuldan kendisine kalan “tek miras” Türkçeye bu kadar hâkimse, belleği sözcük bakımında bu kadar zenginse, böylesine duru ve pürüzsüz yazabiliyorsa eminim kendi ana dili Kürtçe ile yazdığında harikalar yaratacaktır. Önerim, bundan sonra şiirlerini kendi ana dili Kürtçe ile yazmasıdır.
Neyse, ben sözü fazla uzatmayayım. Gelin en iyisi Zübeyir Çoban’a kulak verelim:
“Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde İgırm (Uzunağaç) köyünde dünyaya gelen Gülistan Çoban, 1990’lı yılların çatışmalı dönemlerinde birleştirilmiş beş(5) sınıfın olduğu tek gözlü köy okulunda okudu. Bu eğitim sürecinden kendisine kalan tek miras, okulda tanıştığı Türkçe idi. Çeşitli nedenlerden dolayı eğitimini devam ettiremedi. Aslında kendi gibi kızların kaderi ile başbaşa kalmıştı. O da köy işlerinde kendine düşen payı yerine getirip ailesine yardım etmek ve zamanı geldiğinde de evlenmekti. Ancak bu döngünün kızların kaderi olmadığını ve onların da bu hayatta kendilerine biçilmiş paydan fazlasını hak ettiklerine inanıyordu. Bunun için kendisini bekleyen köylü kızı prosedürlerini bir bir çiğnedi. Özellikle psikolojik yönü ağır basan ciddi bedeller ödedi ve ödüyor. Zira toplumun seviyesi ne yapmak istediğini kaldıracak boyutta olmadığı için sürekli olarak eleştirildi. Ancak çok sürmeden köy kızlarından ve dar aile çevresinden istediği desteği bulduğunu söyleyebiliriz.
Yaşadığı küçük köyünde, küçümsenmeyecek kadar kitap biriktirdiği ve köylülerle paylaşmaktan çekinmediği bir kütüphaneye sahip olan Çoban, bir simyacı titizliği ile çalışmalarını sürdürmekte ve geleceğe dair taşıdığı umutlarla hayatta kendisine açılacak yeni kapılar çalmaya devam etmektedir. Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe yayınlanmış şiirleri de olan Gülistan Çoban’ın Amerikalı bir ailenin Irak savaşı ile değişen hayatlarını anlattığı yayınlanmamış bir romanı da bulunmaktadır.
Birinci kitabında, saçlarına güneş değmemiş kızların ve hep kayıtsız bir koşunun özlemini taşıyan çocukların ülkesinden dışarıdaki hayata pencereler açmaya çalışan şairin, ikinci kitabında, dış dünyanın gerçeklerini de kaleme aldığını görüyoruz. Kapalı toplum yapısının aşılmaz duvarlarında hayata tutunabileceği, nefes alabileceği gedikler açmaya çalıştığı ilk kitabında kullandığı hayal dünyasını bu kitapta da görüyoruz. Ancak “Elma Kokusu” ismini elma kokulu kimyasal gazların kullanıldığı bombalardan alan kitap, bizi şiirin gizemli dili ile hayatın en gerçek şekliyle yaşandığı savaş meydanlarına çekiyor. Bir yandan “Nina” benzeri şiirlerle genç kızın derin duygularını konuşturan şair, diğer yandan birer barış güvercini olarak Filistin ve Irak’ta hayatlarını kaybeden Rachel Corrie ve Marla Ruzicka’yi, Filistinli, Iraklı çocukları, Kabil’i, Beyrut’u ve Halepçe’yi kadın şefkati kokan bir şiir diliyle anıyor.”
***
Gülistan Çoban’ın şiirlerinden örnekler:
BİR DE BENDEN DİNLE…
Bir de benden dinle…
Yaz akşamları çimlere uzanıp
Akasyaların arkasındaki ay dedeyi izlerken
İster istemez buğulanan gözlerini…
Hatırla güneşin kavurduğu
Doğu topraklarının çatlaklarını dolduran
Çocukluğun düş denizini
Hatırla kurtardığımız ölüleri
Benzemek istemediğimiz insanları…
Evet kimseye benzemedik
Zor da olsa kendimiz olduk
Ama hiçbir şey değişmedi
Özgürlük bizim için
Bir seraptan öteye geçmedi… (Asilerin Dönüşü, s: 17)
DİLENME
Hasret doğurmuş Hacer’di
Yüzümün çölünde.
Gidip geldi yanaklarımın
Safa ve Merve’sinde
Hicran İsmail’di
Boncuk boncuk zemzem aktı
Vurduğunda topuklarını göz bebeklerime
Nerdesin ey İbrahim?
Ey sofrasına yolcular buyur eden.
Bize bir lokma yok mudur
Akşamın dar vakti
Yoksullar elinde buğusu yükselen ekmeğinden?
Ey İbrahim!
Ey sefil yolculara kahkahasının balından içiren
Bize bir kırıntı yok mudur
Gülüşünün şekerinden? (Elma Kokusu, s: 26)
8 Mayıs 2008
Yeni Yurt Gazetesi