/

Tanrılar Diyarı Olympos

okuma süresi: 7 dk.

Ramazan Bayramı’nda (17 Mart 2006’da) tatil için ailece Tanrıların mekânı Olympos’a gittik.

Olympos, Antalya’ya 80 km. uzaklıkta, Kemer-Finike arasında, karayolunun 7 km. güneyinde bulunan, heybetli dağların, yeşil ve görkemli ormanın, mavi denizin ve durmadan çağlayan nehrin bir arada, vadide buluştuğu güzel bir ören yeri.

‘Baba Tanrı’ Zeus başta olmak üzere, ‘rahmetli’ tüm eski Tanrı ve Tanrıçalar kendilerine güzel bir yeri yurt seçmişler: Helal olsun!

Ören yeri açık müze gibi; her tarafı, dağlardaki kayaların üzeri, ormanların içi tarihi eserlerle dolu. Gökçay nehrinin iki tarafında ve denize döküldüğü yerde kale, burç, liman, hamam, kilise, anıt mezarlar gibi yapıların harabeleri, yıkıntıları var. Asılan panolarda yerleşim yerine dair bilgiler de veriliyor. Bu bilgilere göre:

Antik kent, adını Tanrıların kutsal dağı Olympos’tan almaktadır. Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, tarih sahnesinde ilk kez MÖ. 168-78 yıllarında basılmış olan Likya Birlik Sikkeleri ile görülür. Likya Birliği’nin de altı önemli kentinden biriymiş Olympos. Ekonomik bir örgüt olan Likya Birlik Konseyi’nde de üç oy hakkına sahipmiş.

MÖ. II. yüzyıl sonlarında Akdeniz’de yaygınlaşan korsanlığın ana merkezlerinden biri durumuna gelmiş. Kent, MÖ. 80 yılında Zeniketes isimli Kilikyalı bir korsanın komutasındaki korsanların eline geçmiş. Ekonomik açıdan kayba uğrayan Roma İmparatorluğu’nun tepkisini çekmiş ve MÖ. 78 yılında Roma Generali Servilius tarafından tahrip edilmiş. Bu saldırıyla tamamen yıkılan Olympos, Roma İmparatorluğu döneminde yeniden kurulmuş ve gelişmiş. Kent içerisindeki kalıntıların büyük bir kısmı da bu dönemde inşa edilmiş.

Helenistik ve Roma çağlarında çok tanrılı bir dini benimseyen kent halkı, Apollon, Zeus, Athena ve Hephaistos adına tapınaklar yapmışlar. Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla kentin en önemli kültü Hephaistos kültüdür. Zeus ile Hera’nın oğlu, aynı zamanda Madencilik Tanrısı olan Hephaistos’un, atölyelerini yanardağın içine kurduğuna inanıldığından, kentin kutsal alanı olan Yanartaş’ın (Khimaira) bu Tanrı’ya adandığı yazıtlardan anlaşılmaktadır.

Olympos’tan, Çıralı’daki Yanartaş’a gitmek için pansiyonların kaldırdığı minibüslere binebilir, kendi aracınızı kullanabilir ya da güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz. Olympos sahilinden Çıralı’ya doğru yürümeye başladığınız zaman tabelaların gösterdiği yolu izlemek Yanartaş’a ulaşmak için yeterli oluyor. Sahil boyunca yaklaşık 1 km. yürüdükten sonra anayola çıkarak yaklaşık 4 km. daha yol yürümek gerekiyor. Olympos’tan Çıralı’ya doğrudan geçiş yolu bulunmadığından araç ile gidilince bu yol yaklaşık 22 km. yi buluyor. Yanartaş girişinde Milli Parklar ve Doğa Koruma Genel Müdürlüğü’ne giriş ücreti olarak 2,25 YTL ödemek gerekiyor. Bu parayı ödedikten sonra da bacaklarınızda derman kaldıysa Yanartaş’ın merdivenlerini çıkmaya başlıyor ve bir süre sonra da kayaların içinden çıkan doğalgazların ateşi ile buluşuyorsunuz. Bu kadar yol geldikten sonra, önce biraz nefeslenmek, ardından da alevlerin dansı eşliğinde -eğer geç vakit çıktıysanız- gecenin ezgisini dinleyerek bu doğa harikasının keyfini çıkarmak gerekiyor. Yani benden demesi, yanınıza biraz ‘erzak’ alırsanız ateş başı sohbetinize biraz daha keyif katabilirsiniz.

Olympos’a dönecek olursak… Hıristiyanlığın kente erken ulaşması ve yayılmasıyla birlikte kentte kiliseler inşa edilmeye başlanmıştır. Ancak kentin bilinen ilk piskoposu Methodius Romalılar tarafından öldürülmüştür. Bu piskopos daha sonra Hıristiyan dünyasında din uğruna şehit düşen kişilere verilen unvan olan Martyr olarak kabul edilmiştir.

Bizans döneminde varlığını sürdüren kent, MS. VII. yüzyılda Arap akınlarıyla yıkılmıştır.

MS.VII.-XII. yüzyıllar arasındaki Olympos’un durumu henüz bilinmemekte. XII. yüzyılda Cenevizliler’in Haçlı Yolu’nu koruyan kalelerden biri durumuna gelmiş ve Haçlı Seferleri sırasında da Venedik, Cenova, Rodos şövalyelerinin mekânı olmuştur.

Olympos, XIV. Yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı dönemlerine ait hiçbir yapı ve eser de kentte bulunmamaktadır. Olasılıkla bu çağlarda kent ya terk edilmiş veya göçebe yaşadıkları için geriye kalıcı bir eser bırakamamışlardır. Bu son şık daha doğru gibi gözükmektedir. Nitekim 1800’lerden itibaren kenti ziyaret eden batılı gezginler buralarda göçerlerle karşılaştıklarını yazmaktadırlar. Yakın zamana kadar da göçerler burayı kışlak olarak kullanıyormuş. Şimdi Olympos’un tümü ‘Arkeolojik ve Doğal SİT Alanı’ olarak koruma altına alınmıştır.

Kent, denize açılan ve ortasından Gökçay isimli nehrin aktığı bir vadi içersinde olduğundan, antik çağlarda nehir kenarlarına yapılan duvarlarla nehir kanal haline getirilmiş. O zamanlar, gemiler nehrin içlerine dek girebiliyormuş. Kanalın iki tarafı rıhtım olarak kullanılıyormuş. Esas yerleşme güney tarafındaymış ve iki yakayı bir köprü bağlıyormuş.

Bugün, antik kent ağaçların içinde neredeyse kaybolmuş bir durumda. SİT Alanı olarak ilan edilen antik yerleşim yerinde tarihi eserlerin kalıntıları olarak var olanlar şunlardır: Kuzey Liman Caddesi ve Doklar, Köprü, Tiyatro, Roma Hamamı, Gimnazyum-Küçük Bazilika, Liman Hamamı, Güney Liman Caddesi ve Antrepolar, Bazilika, Ortaçağ Kalesi, Liman Anıtsal Mezarı, Mozaikli Yapı, Tapınak, Batı Nekropolü, Giriş Mezar Kompleksi vs.

Ören yerinin dışında Olympos’ta otel ve konut bulunmuyor: pansiyonlar var. Pansiyonlar vadide, Gökçay akarsuyunun kenarında doğal yapıyı bozmadan, çam ağaçlarından yapılmış Ağaç Evler’den oluşmakta; nehrin sağında ve solunda onlarca pansiyon yan yana dizilmiş. Ağaç evler tek odalı, içinde banyo ve tuvalet var. Pansiyon ücretleri sabah kahvaltısı ve akşam yemeği dahil kişi başı 20-30 YTL arası değişiyor. Klimalı olunca, 5 YTL ayrıca fark alınıyor. Plaj, ören yerinin içersinde olduğu için, plaja girerken doğal olarak müzeye giriş ücreti verilmekte. Giriş ücreti kişi başı 2 YTL. Öğrenci ve öğretmenlerden ücret alınmıyor.

Pansiyonların bazıları çok hareketli ve sesli, bazıları da sakin; ben, sakin olanı tercih ettim. Pansiyonda kalanlar zevklerine ve maddi durumlarına göre çeşitli aktivitelere katılabiliyorlar. Yatlarla çeşitli koyları gezmek, dağcılık, kanolarla denize açılmak… gibi. Antalya’nın beş yıldızlı otelleri de buraya ayrıca turlar düzenliyorlar.

Olympos’ta 20-24 Ekim 2006 tarihleri arasında kaldığım süre içerisinde, pansiyonlarda yabancı turistler ile eğlenmeye veya bayram tatilini geçirmeye gelen her yaştan kadın ve erkek kalıyordu. Tatil sırasında havalar güzel olduğundan ve güneş güzel altın sarısı yüzünü ve nurlu ışıklarını bizden hiç esirgemediğinden gündüzleri bol bol denize girdik, dağlara tırmandık, tarihi yerleri gezdik. Akşamları yolda gezintiler yaptık, pansiyonun içinde yakılan kamp ateşinin başında, portakal ağaçlarının altında farklı insanlarla tanışıp sohbetler ettik, gençlerin çalıp söyledikleri müzikleri dinledik ve tabi ki rakılarımızı, biralarımızı içtik.

Sabahları gündoğumunda, akşamları da günbatımında bülbüllerin sesini akar derelerin su sesinin eşliğinde dinlemek çok güzeldi; sanki doğanın insanlara sunduğu tatlı bir ziyafetti. Geceleri ise, cırcır böcekleri ile akarsuyun sesi daha farklı bir güzellikti. İnsan bu gibi yerlerde doğanın farkına varıyor. Horozların ötüşü, köpek havlamaları, kedilerin sessiz sessiz gezişleri, akarsuyun ve deniz dalgalarının sesi, beyaz kelebeklerin uçuşu… her biri bir başka güzellik. Geceleri gökyüzünde böylesine güçlü parlayan ve bu kadar çok sayıdaki yıldızı ilk kez burada gördüm. Gerçekten de irili ufaklı olarak o kadar çoktular ki ve hepsi de ışıl ışıl parıldıyordu. Burası Tanrıların mekânı olduğu için mi, bilemiyorum?

Tek beğenmediğim husus kocaman adamların, bakımlı ve de kültürlü bayanların her cinsten köpeklerini yemek masalarında, deniz kenarında, denizin içinde, yollarda yanlarında bulundurmalarıydı. Gezintilerde ya kendileri köpeklerin ardında ya da köpekleri kendilerinin ardındaydı. Bana göre hiç de güzel bir manzara değildi!

Olympos, kısaca antik ve mitolojik bir kent: Harika doğal dokusu, cennet gibi koyları, yeşil ormanı, sıcak iklimi, temiz sahili, otantik ağaç evleri ile ilginç ve keyif alınacak bir yer. Görmenizi dilerim. (2 Nisan 2006)

17 Kasım 2006
Ergani Haber Gazetesi

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.