“AB yolunda kadınlarımızın kovalarla su taşımasını kimse içine sindirmemeli.” -Şevket Atlı/Ergani Kaymakamı (26.01.2006 tarihli Bugün gazetesi)
Kütüphane ve kitap uygarlığın ölçütüdür. Kütüphane ve kitap bilginin muhafaza ve yayılmasını sağlayan birer araçtır; işlevleriyle uygarlık ve kültür tarihine katkıda bulunurlar.
Ergani Haber’de önceleri kitap ve okuma ile ilgili yazılarım yayınlandı. Okuduğum bir araştırma bu konuya yeniden eğilmemi ve bu yazının yazılmasına neden oldu. Sözünü ettiğim araştırma, Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Yılmaz tarafından hazırlanan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin halk kütüphanelerinin niceliksel hizmetlerini karşılaştırdığı araştırmadır.
Bu araştırmaya göre, Avrupa Birliği müzakere sürecinde olan Türkiye, kütüphaneler konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıya. Nüfus oranına bakıldığında, AB üyesi ülkelerde 7 bin 558 kişiye bir halk kütüphanesi düşüyor. Bu rakam, Türkiye’de bir halk kütüphanesinin bunun 7 katı nüfusa, 50 bin 762 kişiye hizmet vermesi gerektiğini gösteriyor. Buna karşın AB üyesi ülkelerde nüfusun ortalama yüzde 25’i halk kütüphanelerine üyeyken, Türkiye’de bu oran yüzde biri geçmiyor. Araştırma halk kütüphanesi başına düşen kitap sayılarında da AB ülkeleri ile Türkiye arasında 3 kat fark bulunduğunu gösteriyor. AB ülkelerinde halk kütüphanesi başına düşen kitap sayısı 16 bin 476 iken, Türkiye’de bu rakam ortalama 6 bin 295 kitaba denk düşüyor. Ayrıca AB üyesi ülkelerde halk kütüphanelerinde kişi başına 2,2 kitap düşerken, Türkiye’deki 5 kişiye bir kitap düşüyor. Ve kütüphanelere yıllık ziyaret sayıları açısından da AB ülkeleri ile Türkiye arasında 15 kat fark bulunuyor. Ayrıca AB ülkelerinde bir kütüphaneci ortalama 6 bin 156 kişiye hizmet verirken, Türkiye’de bir kütüphaneci 259 bin 579 kişiye hizmet veriyor ve Türkiye’de çalışan kütüphaneciler, AB ülkelerindeki meslektaşlarının 4’te biri kadar ücret alıyor.
Bu araştırma ışığında Ergani Halk Kütüphanesi’ni ele aldığımızda durumun mutlaka daha vahim olacağını düşünüyorum. Yapım ve açılışında Yavuz Yavuz, İnam Gülmez, Sezai Atılgan ve Cemal Gülbahar’ın emek ve katkıları olan Kütüphanemiz; Ergani için bir fener ve bilgi hazinesidir. “Kütüphaneler sevimsiz, kitaplar lüzumsuz” yanlışlığından kurtulmalıyız. Kütüphanelerden uzak durduğumuzda ve kitap okumadığımızda;
+Başta çocuklar olmak üzere, genelde insanlarımız “cahil” kalır. Cahil insanları kandırmak, baştan çıkarmak, elindekini-avucundakini almak, sömürmek, yönetmek, yanlış hedeflere yönlendirmek kolaylaşır. Cahil ve bilgiden yoksun olanlar, her şeyden yoksun olur: Yurt, yoksullar yurdu olur.
+İnsanlar bilgisiz kalır. Bilgisiz insan, mal ve serveti yatırım ve hizmete dönüştüremez; teknolojiyi takip edemez; ekonomik gelişmeleri ve serbest piyasa koşullarını, mal-para-banka veya banka-para-mal ilişkilerini ve bunların pazarla olan ilişkilerindeki püf noktalarını anlayamaz. Hayvancılık ve tarımla uğraşan köylü bir toplum olarak kalır.
+Ulusal ve toplumsal sorunlara ilgi duyulmaz. İlgi duysa bile bir faydası olmaz. “Kelin merhemi olsa başına sürer” misali; cahilin, bilgisizin, okumamışın kime ne faydası olur? Halkına ve yurduna ne katkısı olabilir?
+Yaşamımız güvensiz, sokaklar tehlikeli olur. Hiç kimse kendini güvende hissetmez. Her tarafı hırsızlar, katiller, tinerciler, baliciler, kapkaççılar, mafya bozuntusu tetikçiler kuşatır. İnsanlar kendini güvende hissetmeyince kaçışlar başlar. Kaçışlarda hem servet ve hem de beyin göçü olur. Bilgisizlik ve parasızlıkla çoraklaşma ikiye, üçe katlanır.
+Okulların yerini kahveler, meyhaneler alır. Bu durumda insanlar üretmeden saatlerce bu mekânlarda oturur, oyalanır. Bol bol çay, kahve, meşrubat, bira ve sigara tüketilir. İnsanlar üretime katılmayan, sosyal yaşama katkı sunmayan, sadece tüketen asalaklar haline gelir. Zarlı, taşlı, kâğıtlı nesnelerle oyunlar oynanır; içkiler içilir, beden ve beyinler uyuşur. Sarhoş ve kumarcı bir insan topluluğuna dönüşülür.
+Hep “öte dünya” için çalışılır. Dünyanın “fani” olduğu; dünya zenginliğinin, ilim ve bilginin geçici olduğu, gerçek kalıcı olanın sadece ve sadece kazanılan “manevi zenginlik ve gönülden erişilen ilim” olduğuna inanılır. Okul ve kütüphane yerine bol bol camiler açılır, peş peşe tarikatlar kurulur. Nerede bir eski mezar, türbe, dağdağan veya aluç ağacı varsa çaput bağlanır, dilekler tutulur. Gökyüzündeki, karadaki, sudaki nesnelerden medet umulur, dileklerin gerçekleşmesi beklenir. Bu inanç körlüğünde bazı uyanık ve kurnaz din tacirleri türer. Ticari ve politik bir incelikle kendi dünyalıklarını doldururken, temiz inanç sahiplerini ise “öte dünya”nin zenginlikleriyle tanıştırır.
***
Ergani’de bulunduğum değişik tarihlerde, birkaç kez, Ergani Halk Kütüphanesi’ne uğradım. Kütüphane Müdürü Davut Gülsüm Bey çok hevesli olmasına ve yoğun emek sarf etmesine rağmen, kütüphanede ilköğretim okullarına giden öğrencilerin dışında ne bir genç, ne de bir yetişkin insan gördüm. Neden kimse kütüphaneye gitmiyor?
Kendi kendime sorular sorup, sesli düşünüyorum:
*Erganililer kadın-erkek, genç-yaşlı herkes çok çok bilgilidir. Bu fakir kütüphanede bulunan kitaplardaki bilgilere gereksinimleri yoktur.
*Erganililerin bilgilenme diye bir sorunları yoktur. Bu nedenledir ki kütüphanede kitap okuma yerine kahvelerde oyun oynamayı tercih ediyor.
*Kitap okunduğu veya evlerimizde, üzerimizde bulundurduğumuzda başımız belaya girer diye düşünüyor.
*”Tek kitap: Kuran” neyimize yetmez anlayışından hareketle diğer kitaplara pas vermiyor.
*Kitap, her şeyden önce bir kent ürünüdür, ama Erganilier köylülükten kurtulamadığı için kitap ve kütüphanelerden uzak duruyor.
*Bir başka olasılık da, Kültür Bakanlığı’na bağlı kütüphanede insanların, özelliklede gençlerin ihtiyaçlarına cevap vermeyen; okunan değil, okunmayan kitapların bulunduğu ve ayrıca, resmiyetin vermiş olduğu soğuk bir mekân oluşundan ötürü kütüphaneye kimse uğramıyor.
Bu konularda sizler ne düşünüyorsunuz bilemiyorum, ama çağdaş olmanın bir ölçüsünün de kütüphanelerin sayısı, bu kütüphanelerde bulunan kitapların nitelik ve niceliği ve kütüphanelerde çalışanların çalışma ve yaşama koşullarının durumu olduğunu bilmenizi isterim.
Kitap okumama konusundaki içler acısı durumumuzu eğitimci-yazar Canten Kaya, The Economist, Pocket World in Figures 2005 verilerine dayanarak bakın nasıl açıklamaktadır: “Dünyada televizyon izlemede dördüncü sıradayız ve kitap okumuyoruz. …Bir Japon yılda 25, İsveçli 10 kitap okurken, Türkiye’de aynı sürede altı kişi bir kitap okuyor”. (Akşam, 16.3.2006)
Toplum Gönüllüleri Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Betil ise, “Benim Kütüphanelerim” projesi kampanyasının açış konuşmasında; Türkiye’nin kütüphane fakiri olduğu, mevcut 1500 kütüphanemize karşın, 124 bin kahvehane ve 16 bin meyhanenin bulunduğunu açıklıyor. İ. Betil, aynı konuşmasında, toplumun kitap okumaktan kaçmadığını, ancak onlara iyi ortamın yaratılması gerektiğini belirtmektedir. (Hürriyet, 26.02.2006)
İnşallah iyi ortamlar hazırlanır da insanlarımız kahvehane ve meyhaneye gittiği kadar kütüphanelere de giderler!
12 Mayıs 2006
Ergani Haber Gazetesi