Mine G.Kırıkkanat’ın 7 Aralık 2005 tarihli VATAN gazetesinde Kürtlerle ilgili “Asalak Kardeşlik” başlıklı bir yazısı yayınladı.
Yazı içerik ve üslup olarak çok çirkin olmanın ötesinde, tam bir Alipaşa ağzıyla kaleme alınmış. Bekledim: Duyarlı insanlar bu yazıya bir tepki versin, ama hiç kimseden ses çıkmadı (veya çıkanları ben görmedim). Ses çıkmayınca, bu yazıyı yazma gereksinimi duydum.
Önce, söz konusu yazının altı çizilecek yerlerini okuyalım:
“Türkler ve Kürtler, bin yıldır bu toprakların tozunu tuzunu birlikte yuttu, nankörlüğü yoksulluğu ve cehaleti paylaştı. Eşkıya olup yollarını birlikte tuttu, balını ağusunu birlikte yaladı.
Bu toprakları omuz omuza savunduklarında, karşılarında ortak düşman vardı. Ne zaman ki düşman ortaklığı bozuldu, birbirlerini ezmeleri gerekti. Kürtler ayaklandı, Türkler ezdi. Türkler güçsüz düştü, Kürtler yeniden ayaklandı.
… Ama artık etle tırnak, Türkle Kürt sözcüklerinin arasında otuz bin ceset var ve çoğalıyor. Şehre inen aşiretleri, töre cinayetleri, kapkaççı çeteleri, otopark mafyaları var. Kaçak elektriğini, kaçak suyunu bize ödeten, doğurup sokağa saldığı evlatları suç makinasıne dönüşen ve sonra varoşlarda Biji Apo diye bayrak açıp dükkân yağmalayan eşkıyası var.
Aymaz devlet, hâlâ PKK’ya karşı “sadık” Kürt nüfus çoğaltma derdinde. Bizim cebimizden alıp iki karıdan, üç karıdan on yirmi çocuk sahibi cahillere, çocuk başına 20 YTL’den 50 YTL’ye “sosyal yardım” yapıyor.
Şimdi böyle bir kavmin, kafası kadın haklarında ortaçağı aşamamış dernek başkanı, demokrasi var diye çıkıp televizyonlarda: “T.C. Güney Doğu’da işgalcidir, ben Barzani’nin iktidarını tanırım, Atatürk de İngiliz mandacısıydı” deyince… Türklerde de böylesini sırtında taşımamak, dölünü finanse etmemek, aşiretini, töresini, cehaletini, kısaca yükünü çekmemek, hatta birlikte yaşamayı reddetmek isteği doğuyor.
…Kürt federasyonu isteyen takım, niye bağımsızlık istemiyor? Çünkü hem bayrağını çekip özerk olacak, hem de özerkliğini bizim cebimizden finanse edecek!
Asalak kardeşlik, zoraki beraberlik artık yeter, yağma yok, herkes kendi yoluna düşünen Türkler çoğalıyor, benden söylemesi.”
Bu yazıyı okuyunca, tarih ve olayların nasıl tersyüz edildiğine bir kez daha şahit oldum ve, “Sömürgeleştirme yalnızca insanları avucunun içine almak ve onların beyinlerinin bütün düşünce ve içeriğini boşaltarak tatmin olmaz. Sapkın bir mantıkla, baskı altındaki halkın geçmişi üzerinde çalışır ve yok eder” diyen Frantz Fanon’a bir kez daha hak verdim.
Tarihe dönüp bakalım; kim, kime ne vermiş?
1. Türkler, kimliklerini oluşturan üçlemeyi; yani “Batılılaşmayı”, “Türkçülüğü” ve “İslâmlığı” kimden öğrendi?
2. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kim omuzladı ve “aslî unsur” olarak kim üzerine düşeni fazlasıyla yaptı?
Bunları kısaca “hanımefendi”ye sırasıyla hatırlatmakta yarar var.
1. Batılılaşmanın mimarları Kürtler değil mi?
Fransız İhtilali’nin etkisiyle milliyetçi hareketlerin gelişimi ve üniter devletlerin ortaya çıkmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmalar ve imparatorluğun kendisinde gerileme başladı. Bu gerileme ve dağılmaya karşı doğal olarak yeni arayışlara gidildi. “Yeni Osmanlıcılık” hareketi, sonradan “Jön Türkler” ismini alacak hareket bunlardan biridir. Bu hareketin önderlerinden birçoğu Kürt’tür. Tıp doktoru Abdullah Cevdet ve İshak Sukutî bunlardan sadece ikisidir. Batılılaşmacı bir Kürt aydını olan Dr. Abdullah Cevdet’in aklına ayrılma, ayrı devlet kurma fikirleri hiç gelmedi. O, batı hayranıydı. Osmanlı’nın Batı’yla bütünleşmesini ve batılı yaşam biçimi ile batı değerlerini radikal bir şekilde savundu. Osmanlı Türkleri’ne doğru yolun “Batılılaşma” olduğunu anlatmaya çalıştı.
Size ters gelebilir, ama maalesef “Batılılaşma”nın öncüleri “asalak kardeşiniz” Kürtlerdir.
2. Türkçülüğün mimarı Kürt değil mi?
Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, Türk Medeniyet Tarihi ve en önemlisi Türkçülüğün Esasları’nı yazan; yaşam ve düşüncelerini “Türkçülük” üzerine idame ettiren Ziya Gökalp da maalesef bir Kürt’tür. Hem Türkçülüğün gelişimine ve hem de Cumhuriyet ideolojisinin oluşumuna muazzam katkı sunmuştur. Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıralarım adlı kitabında Z. Gökalp için; “… Ziya İttihatçılar’ın içinde yegâne bir düşünür kafa ve âlim bir adamdı. Memleket ondan istifade etmeli” diye tarihe not düşmüştür.
Ziya Gökalp’in bir Kürt olarak Pantürkist olması karamizah olsa da, bizim bir gerçekliğimizdir. O, bir Kürt olarak, Türkçülüğün Esasları’nı belirleyip yazarken, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler çalışmasıyla Kürtlerle ilgili sadece bir sosyolog olarak ilgilenmiştir.
Türkler ve Türkçülük “asalak kardeşiniz” Kürt Ziya Gökalp’e çok şey borçludur.
3. Türkiye İslâmlığının mimarı Kürt değil mi?
Bugün Türkiye’de hangi tarikat, cemaat veya İslâmi siyasi oluşum olursa olsun, kanımca, hepsinin harcında az veya çok Said Kürdi, daha bilinen ismiyle “Bediüzzaman” Said Nursi’nin düşünceleri bulunmaktadır.
“Nurculuk” tarikatının kurucusu olan Said Nursi, 1925’ten sonra yazdığı kitaplar ve kısa yazıların bulunduğu “Risale-i Nur”da, Kuran ‘ı kendince yeniden yorumlamış bir Kürt İslâm düşünürüdür. Düşünceleriyle Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yapısını derinden etkilemiş bir “asalak kardeşiniz”dir.
4. Bütün cephelerde aslanlar gibi savaşanlar, Kurtuluş Savaşı’nı omuzlayanlar ve “asli unsur” olarak üzerine düşeni fazlasıyla yapanlar Kürtler değil mi?
Ben bu konuda en yetkili bir otoriter zat olan İsmet İnönü’nün “Lozan Barış Konferansı”nda yaptığı bir konuşmadan sadece alıntı yapmakla yetineceğim: “Kürtler’in kötü savaştıkları konusunda ileri sürülen iddia doğru değildir. Aynı amaçla ve aynı dileğe ulaşma yolunda Kürtler gerek Dünya Savaşı’nda, gerekse Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda büyük bir sadakatle savaşmışlardır.”
Bu örneklerin dışında daha başka örnekler de verebiliriz, ama gerek yok. Sadece bu örneklerden yola çıkarak yazarımıza soruyorum: Biz, size “Batıcılığı”, “Türkçülüğü” ve “İslâmcılığı” öğrettik de, peki, siz bize ne öğrettiniz?
Ben söyleyeyim: Kendimizi inkâr etmeyi!
Bunca yıldır ezdiğiniz, kestiğiniz, dilini ve kültürünü yasakladığınız ve “asalak” ettiğiniz “kardeş”iniz Kürtler’in, siz “hanımefendi”ye söyleyecekleri mutlaka bir şeyleri vardır. Ben, sadece dört örnekle “asalak kardeş”lerinizin sizlere sunduğu devasa katkıyı hatırlatmaya çalıştım. Lütfen “nankör” olmayın: Oturun oturduğunuz yere!
Siz ve sizin gibilerin tüm yaşamına Batıcılık, Türkçülük ve İslâmlıkla yön verenlerin, o beğenmediğiniz, “asalak” olarak nitelendirdiğiniz Kürtler olduğunu unutmayın!
Halkların kardeşliği bu şekilde kurulmaz. Halkların kardeşliği ve birliği emek ve sevgi ister.
Sizin bu konuda bir emeğiniz olmadığı gibi, siz maalesef sevgiden de yoksunsunuz!
27 Ocak 2006
Ergani Haber gazetesinde ve
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=asalak+kardeslik de yayımlandı.