Korkuların Gözü Kör Olsun!

okuma süresi: 4 dk.

“Çocuklar hangi cinayeti işlemişlerdir de doğmaya mecbur olmuşlardır” -Schopenhauer

Korku başa beladır. Korku, her canlıda var olan doğal bir duygudur. İnsanlardaki bu duygu, içinde bulunduğu ortamla doğrudan ilintilidir; toplumun kültür yapısı, insanın benlik gelişimini olumlu veya olumsuz etkiler. Özgüvene sahip olmadığımızda bir şeylerden hep korkarız; korkunun esiri oluruz ve sonr, korkularımız her alanda bizi yönetir. Beden kendisini tehlikede hissettiğinde, beyin harekete geçer, “kaç ya da savaş!” komutunu verir. Boşuna değil, “tavşan korktuğu için değil, kaçtığı için korkar!” diye söylenmesi.

İnsanların farklı farklı korkuları vardır veya olur, ama genelde aşağıdaki ON KORKU toplumsal yaşamımızda en çok görülen korku çeşitleridir. İşte korkularımız:
1. Parasız Kalma Korkusu: İş bulamama, işten atılma bu korkunun başlıca nedenleridir. En ileri biçimi aç kalma korkusudur.
Tokların, açların halinden anlamadığı; işsizler cenneti olan ülkemizde bu korkuyu kim içinde taşımaz ki?
2. Evsiz Kalma Korkusu: Allah kimseyi aç ve açıkta bırakmasın. Karda, kışta, yağmurda, çamurda sokağa atılmadan kim korkmaz ki? Bu korkuyu sadece kiracılar duymaz, olabilecek deprem gibi doğal afetlerde ve “terör” gibi siyasi felaketlerde evsiz kalacağım diye bu korkuyu çok insan hep içinde taşır. Bu korkunun daha ötesi bir insanın yurdundan ayrı yaşamak zorunda kalmasıdır. 12 Eylül sonrası birçok politik göçmenin zorunlu nedenlerle yurtdışına çıkması ve birçok insanında yurttaşlıktan atılmasını buna örnek verebiliriz.
3. Anne, Baba, Öğretmen, İmam, Asker, Polis Korkusu: Evde, anne baba; okulda, öğretmen; camide, imam; karakolda, asker polis her zaman olmasa dahi, genelde korkulandır. Aile ve idari yaşamımız despotikse, bu korku hiçte yersiz değildir. Hakaret, dayak, işkence, hapishane bu korkunun en uç biçimleridir.
4. Cehennem Korkusu, Din Korkusu, Allah Korkusu: Din, korku üzerine kurulursa; Allah’a sevgiyle değil, korkuyla itaat edilirse; insanların olur olmaz eylemlerden, cehennemde başında Zebanilerin bulunduğu kaynar katran kazanlarına atılacağı durmadan anlatılırsa, özgüven oluşmaz: Korku tüm benliği esir alır. Bu korkunun baş aktörleri hahambaşı, papaz ve hocalardır.
5. Cinsel Korku: Karşı cinsle ilişki kuramama, cinsel ilişkide başarısız olma endişesi, gerdek gecesi ve bekâret cinsel korkunun başlıca vakalarıdır. Neslini devam ettirememe korkusu, yani çocuğu olmama ise bu korku içinde sayılabilir. Hamile kalma ve AİDS ise, bir başka cinsel korku kaynağıdır. Demokratik geleneklerin yerleşmediği, ekonomik ve sosyal geri kalmışlığın hüküm sürdüğü, din tabusunun ağır olduğu ülkelerde bu korku fazlasıyla etkili olur.
6. Hastalık Korkusu: Bozulan çevre, hormonlu ve kimyasal katkılı yiyecek ve içeceklerin denetimsiz, insan hayatını hiçe sayarak piyasaya sürülmesi; çalışma koşullarının ve beslenme alışkanlıklarının hızlı değişimi sonucu kanser, kalp-damar, alzheimer… gibi hastalıklara yakalanma, insanlar itiraf etmeseler de hep içlerinde taşıdıkları bir korkudur.
7. Yaşlılık Korkusu: Bu korku, kadınlarda olsun, erkeklerde olsun, 30 yaşından sonra başlar. 50’sinde zirveye ulaşır. Bu korkuyu içinde taşıyan kadınlarda “menopoz”, erkeklerde “andropoz” dönemleri ağır, yıpratıcı ve acılı geçer. Yaşlılık korkusuna yalnız, kimsesiz, sahipsiz kalma korkularını da ilave edebiliriz.
8. Sevgiyi Kaybetme Korkusu: Bu korkuyu iyi anlamak için, terk edilen sevgililerin intihar haberlerini, ölme ve öldürme olaylarını gazete ve TV’lerden takip etmemiz yeterlidir. Akıl hastanelerindeki hasta sayısı ve adliyelerdeki boşanma davalarındaki dava sayısı da bu korkunun bir başka göstergesidir. Deliliğin bir çeşidi değil mi kıskançlık?
9. Gözden Düşme, Eleştirilme Korkusu: Evde, okulda, işyerinde, kışlada, dernekte, sendikada, partide çok insan bu korkuyu yaşar. Demokratik normların yerleşmediği her yerde bu korku fazlasıyla yaşanır; özgür toplumlarda kısmen yaşanır. Bilgi ve beceriyle yükselmek yerine; liderin gözüne girmek için itaat ve yağcılık baş tacı edilirse, en yakın arkadaşının ayağının altına sabun bırakılırsa kim kendini güvende hisseder?
10. Ölüm Korkusu: Ölümün doğal olduğunu; doğma, büyüme ve ölümün doğanın bir kuralı olduğunu bildiğimiz de sorun yok! Tersi durumunda, korkulardan korku beğen! Bu korkunun baş tacirleri havralar, kiliseler, camiler ve din adamlarıdır. Tabi bu tacirlere “Hayat Sigortası” satıcılarını da eklemeyi unutmamalıyız.

Çağımızda insanların iyi yaşaması, yaşamdan hoşlanması, mutlu olması, iyi seçim yapmasına ve doğru karar vermesine bağlıdır. Yaşama bağlayan amaçların olması durumunda ve güzel amaçlar belirlendiğinde yaşam anlam kazanır.

Doğadaki nesne ve hareketleri tanıdığımız oranda korkulardan kurtuluruz.

Korkusuz günler dileğiyle 1985’te yazdığım “Korku Üzerine” başlıklı şiirimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Seni bugüne getiren yurduna,
Sana umut bağlayan halkına
Borcunu ödeyebilmek için,
Nefesini iyi tutup
Ayaklarını sağlam yere basacaksın.
Gerekirse korkmadan
Bütün gemileri yakacaksın!
Korkarım ben,
Vatanımdan ayrı kalmaktan
Köksüz kenger gibi olmaktan.
Korkarım ben,
Dudaklarından öptüğüm Sevgi’mden,
Saçlarını okşadığım çocuklarımdan ayrılmaktan.
Korkarım ben,
Beklediğim günü görmeden
Ahret kervanına katılmaktan.
Korktuğum da olmuştur, hem de çoook…
Ama korkmamak için, korkmak,
Korkuyu yenmek, korkuyu unutmak gerek.

Bu korku can korkusu olsa da!

23 Mart 2006
Ergani Haber Gazetesi

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.