Bir kaçamak yaparak eşimle birlikte, 17 Mart 2006’da üç günlüğüne Bursa iline bağlı “mobilya, köfte ve kaplıca şehri İnegöl”e, Oylat Kaplıcaları’na gittim.
Kaplıcalara çocukluğumdan beri fırsat buldukça giderim. Annem Çermikli olduğu için dedemleri her ziyarete gittiğimizde veya gezmeye gittiğimde dayılarımla veya arkadaşlarca Hamambaşı’na, Büyükpaşa hamamına gider, temizce yıkanırdık. Şimdi de Ergani’ye her gittiğimde mutlaka Çermik’e hamama giderim.
Bu yazımda, çok iyi bildiğim Çermik Kaplıcaları ile ilk defa gördüğüm Oylat Kaplıcaları’nı mukayese etmek istiyorum:
1) Çermik Kaplıcaları çok eski, 2000 yıllık bir tarihi geçmişi var. Oylat Kaplıcaları ise, Romalılar döneminden beri kullanılmaktadır, ama kaplıcaların bulunduğu otel binaları çok yeni. 1611-1682 yılları arasında yaşayan Evliya Çelebi ünlü Seyehatnamesinde Çermik hakkında; ılıcaların bulunduğu, yeşillik, medeni ve güzel bir şehir olduğundan söz eder. Arifi Paşa ise, 2 Nisan 1891’de Çermik’e uğrar ve yazdığı seyahatnamesinde; “Çermik kaplıcası… Harabdır. Çermik ise …Önünde bağlık ve bahçelik vardır. Yani latîfül’l-manzaradır” diye yazar. Evliya Çelebi Oylat’a gitmiş mi, gitmiş ise hakkında neler yazmış bilemiyorum.
2) Her iki kaplıcanın birer efsanesi var ve efsaneler benzerlikler taşımaktadır.
Çermik Kaplıcaları’nın efsanesi
Bölgede vakti zamanında hüküm süren Acem Kralının Melike Belkis adında bir kızı varmış. Bu kızın vücudunda yaralar çıkmış. Zamanın hekimleri onun tedavisi için çok çabalar sarf etmiş. Zamanın ilaçları kullanılmış, ama hiçbir ilaç derdine çare olmamış. Günler geçtikçe Belkis’in yaraları derinleşmiş, vücuduna kurtlar düşmüş, bedeninde çok pis kokular çıkmaya başlamış. Kokudan saraya gidilmez olunmuş. Bunun üzerine kral, kızını saraydan çıkarmış, muhafızların eşliğinde ormana terk etmiş. (Bazı anlatıcılara göre ise, rivayete konu olan kral Acem kralı değil, Ermeni kralıdır ve Belkise de Ermeni kralının eşidir; vücudunda yara çıkan kız da, Belkise’nin kızıdır.)
Belkis başlamış ormanda gezmeye. Gele gele bugünkü kaplıca dediğimiz sıcak suyun bulunduğu yere gelmiş. Yorgunluğunu ve bitkinliğini gidermek için ayaklarını suyun içine salıvermiş. Suyun değdiği çıplak yerleri bir müddet sonra soyulmuş, beyazlaşmaya başlamış. Bunun üzerine kız hemen kendini suya bırakmış. On-onbeş gün bu suda devamlı yıkanmış. Yaraları iyileşmiş, acılardan kurtulmuş. Belkis’in yanındaki muhafızlar, bu sevinçli haberi hemen krala ulaştırmışlar. Kral işin aslını öğrenmek için Çermik’e gelmiş. Kızının yaralardan kurtulduğunu görünce; sıcak suyun çıktığı yerde, bugünkü Büyükpaşa Hamamı’nı yaptırmış.
Çermik Kaplıcası -Foto: Mustafa Karabulut
Oylat Kaplıcaları’nın efsanesi
Bizans İmparatorluğu zamanında İnegöl civarında hüküm süren Tekfur’un bir kızı varmış. Günün birinde Tekfur’un kızı hastalanır, yataklara düşer. Zamanın hekimleri kızın derdine çare bulamazlar. Hastalık çok uzun sürer. Tekfur çok sevdiği kızının ızdıraplarına tahammül edemez. Hastayı tedavi eden hekimler kızı göz önünden uzaklaştırmak ve son bir tedavi şansı vermek üzere ormanın içindeki o zaman için adsız olan bu kaplıcaya gönderilmesini tavsiye ederler. Kızı buraya getirirler, kendisinin son günleri olduğuna inanarak “öl-yat” deyip bırakırlar. Çaresiz bir derdi olduğuna inanılan Tekfur’un Kızı her gün bu sularda yıkanır. Gün geçtikçe iyileşir ve eski sağlığına kavuşarak babasının sarayına geri döner. O gün, bu gündür “Ölyat” kaplıcası civar halkı tarafından bir şifa kaynağı olarak tanınır ve kullanılır. Ölyat, zamanla Oylat olmuştur.
3) Doğal ortam olarak her iki kaplıca dağların arasında, akarsuların kenarında yer almakta. Fark; Çermik’in dağları çıplak, Oylat’ın sadece dağları değil, her tarafı ağaçlık. Çermik’te çoğunlukla serçeler, Oylat’ta bülbüller sabahları ziyafet çekmekte. Oylat’ta su sesleri Çermik’ten çok fazla; suların çağıltısı, hiç susmayan bülbüllerin sesi insani kendinden alıp gençliğinin sevdalarına, aşklarına götürüyor. Doğa bu harika sesleriyle insanda hoş duygular uyandırıyor.
4) Her iki kaplıcanın suyunda bulunan maddeler anyon ve katyon yönünden çok zengin. En önemli fark; Çermik kaplıca sularındaki sülfat (SO4) oranının Oylat’takinden fazla oluşudur. Bu farklılık, Çermik’te “hamam kokusu” dediğimiz kokuya neden olmaktadır. Oylat’ta “hamam kokusu” diye bir koku yok. Bir diğer önemli fark ise, kaplıca suyunun sıcaklığıdır. Çermik kaplıca suyu 51 oC sıcaklığıyla insanı haşlarken, Oylat’taki su Çermik’teki suyun yanında 38 oC sıcaklıkla ılık sayılır.
5) Çermik Kaplıcaları kış sezonunda Büyükpaşa, Küçükpaşa eski hamamlarında, yaz sezonunda bu eski hamamlara ek olarak Özel Aile Kabinleri ve Localı Hamamlar olmak üzere beş ayrı binada hizmet sunmaktadır. Kaplıca sularının olduğu binalar otellerden tamamen ayrı, sadece yıkanmaya göre düzenlenmiştir. Oylat kaplıcalarında ise, kaplıca suları otellerin içinde bulunmaktadır. Otellerde yatak, restoran, cafe, spor salonu, doktor muayene odası, banyo havuzları, sauna, masaj salonu, özel banyo odaları ve hatta bazı odalarda kaplıca sulu banyolar bulunmaktadır.
Her iki kaplıcaya gelenler otellerde belli bir süreliğine kalabildiği gibi, taşıtlarla günü birliğine gelenler de var. Oylat’a tur gezileri de düzenlenmektedir. Yurt içinden ve yurt dışından, her mevsim, tüm otel ve diğer işyerleriyle misafirlerine hizmet sunmaktadır. Çermik’e ise daha çok yaz sezonunda çoğunluğu bölge insanları gelmektedir.
Çermik’in 1 apart otel ve 70’e yakın otel ve pansiyonla yatak kapasitesi 800 civarındadır. Bu otellerin çoğu modern işletme koşullarından çok uzaktır. Oylat’ta ise, sayıları çok az (toplamı 10’u geçmez), ama kapasiteleri çok yüksek (günlük kapasite 1000’in üzerinde), gerçek işletmeciliğin olduğu termal oteller hizmet sunmaktadırlar.
6) Her iki kaplıcanın hitap ettiği kitle çok farklı. Çermik, bölgenin ekonomik ve sosyal geri kalmışlığının bir sonucu olarak daha çok gelir düzeyi düşük kesimler ile köylülere hizmet sunmakta. Sunulan hizmette ise istenen, arzu edilen bir durumda değil. Oylat, hizmet ve kalitede çok çok önde.
7) Oylat’ta sosyal ve ekonomik yaşam Çermik’e göre daha gelişkin, ama “muhafazakâr” bir yapı söz konusu. Çermik’te sosyal ve ekonomik yaşam çok geri olmasına karşın insanlar daha “çağdaş”. Oylat’ta hiçbir otel, lokanta veya işyerinde içki servisi yapılmamakta veya satılmamakta. Oysa Çermik bu konuda daha “hoşgörülü”; gazinolarda, çay bahçelerinde, lokantalarda ve tekel bayilerinde her türlü içki satılmaktadır. Oylat’taki bu durum nedeniyle birazcık yurtdışından gelen turistlere karşı mahcup olunmaktadır. Eh, bu kadar kusur kadı kızında da olur. Hem Oylat’a içki içilmeye gidilmiyor ki, şifa ve sağlık aranmaya gidiliyor.
8) Her iki kaplıcada da kadın ve erkeklerin havuzlara birlikte girip banyo yapmaları söz konusu değil; kadın ve erkek ayrı ayrı dönüşümlü olarak havuzlara girmektedirler. Kadın ve erkekler ancak özel banyo odalarında birlikte veya ailece banyo yapabilmektedir.
9) Bir diğer önemli fark insanlar arasındaki ilişkinin niteliğidir. Oylat’ta insanlar ölçülü ve saygılı, istenmeyen olaylar hemen hemen yok gibi. Çermik’te ise, insanlarda genelde ölçü yok, bazen çok sıcak insani ilişkiler kurulurken, bazen de saldırgan, kırıcı olunmakta ve zaman zaman arzu etmediğimiz olaylar olabilmektedir.
***
Kaplıcalara daha çok yaşlılar, hastalar, kısmen de biraz değişiklik olsun diye gezenler rağbet etmektedir. Bu nedenle, kaplıcalarda bıldırcın gibi güzelleri, küheylân gibi delikanlıları göremezsiniz. Hayatın yükünü taşımadan beli bükülmüş, omuzları çökmüş, dizinin bağı tutmaz olmuş, saçları ya yok olmuş ya da ak olmuşları görebilirsiniz.
Bıldırcın gibi güzeller ve küheylân gibi delikanlılar olmasa da herkesin kaplıcalara gitmesini ve bu doğal nimetten yararlanmasını öneririm.
İnsan gezip gördükçe dünyadaki zenginliklerinin farkına varır.
5 Mayıs 2006 tarihinde;
Ergani Haber gazetesi ve
http://wekfacermug.de sitesinde yayımlandı.