Kitap okumayı severim.
Ders kitaplarının dışında, kitap okumaya ben ortaokuldayken başladım. O zamanlar daha çok resimli kitaplar okurdum. Tommiks, Teksas, Karaoğlan ve Tarkan gibi… Sonraları Hazreti Ali’nin Heyber Kalesi gibi cenk, Köroğlu gibi haksızlığa isyan edenlerin öykülerini anlatan kitapları okumaya başladım. Gezgin kitap satıcılarının sattığı Leyla İle Mecnun, Kerem İle Aslı gibi aşk masallarını ise çok severdim.
Lisedeyken Orhan Kemal’in Arkadaş Islıkları ve Hanımın Çiftliği, Yaşar Kemal’in İnce Memet, Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü gibi kitaplarla tanıştım. Bu tanışmadan sonra okumayı alışkanlık haline getirdim, okumadığım zamanlar kendimi hep eksik hissettim. Midem nasıl besine gereksinim duyuyorsa, beynimde hep bilgiye, okumaya gereksinim duydu.
Büyük düşler kurdum okuduğum kitaplardan. Saçlarım kitaplar arasında ağardı, gözlerim okumadan ufakta olsa bozuldu, ama sayfaları çeviren parmaklarım hiç yorulmadı. Ve şimdi okumanın yanında, ayrıca yazıyorum da. Şimdiye kadar on bir kitabım yayınlandı: Beşi mesleğimle ilgili teknik-çevre, dördü şiir, biri mizah ve sonuncusu da Çayönü’nden Ergani’ye Uzun bir yürüyüş kitabımdır. (Daha sonra, yani Mayıs 2009 da Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından On Bin Yıllık Tarihin Tanığı: HİLAR kitabım yayınlandı)
Kitap, insanların güneşi, ayı, dünyası ve sevgilisi olmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü:
-Her kitap bir güneştir. Sayfaları çevirip okumayınca; aydınlığı, karanlığı, dünyadaki canlıların ışıktan nasıl hayat bulduklarını nerden bileceğiz?
-Her kitap bir aydır. Sayfaları çevirip okumayınca; sevgilinin ay parçası aydınlık güzelliğini, gecenin zifiri karanlık çirkinliğini nasıl fark edeceğiz?
-Her kitap bir dünyadır. Sayfaları çevirip okumayınca; güzellikleri ve çirkinlikleri; dünyanın hem kendi, hem de kendisinden daha güçlü güneşin etrafında dönüşünü, hele hele dünyada dönen film fırıldakları nasıl anlayacağız?
-Her kitap bir sevgilidir. Sayfaları çevirip okumayınca; yaşanan güzel aşkları, sevdaları, tutkuları; seven ve sevilenlerin bütünselleşen bedenlerde yeni canları yaratmanın hikmetini nasıl anlayacağız?
Diyeceğim o ki, siz siz olun evinizden ve elinizden kitabı eksik etmeyin. “Kitapsız”lardan olmayın. Her şeyin başı kitaptır. Kitap düşünmeyi öğretir, aydınlığı getirir. Kitapsızlık cehaleti getirir. Cehalet ise, zifiri karanlığa benzer. Karanlıkta insan önünü görmez; kafa bir yere çarpabilir, ayak pisliğe basabilir, en kötüsü beden uçurumdan yuvarlanabilir. Karanlıkta güven ve huzur olur mu?
Kitapsız olmayalım, kitapsız kalmayalım. Kitapları sevelim ve bol bol okuyalım.
Kitap, Rüya Tabirleri‘nde bile önemli şeylere alâmettir: Rüyada kitap görmek, kuvvete; elinde dürülü kitap görmek, ömrün bittiğine; açık kitap, geniş bilgiye; kapalı kitap, gizli habere; bir çocuğun elinde kitap görmek, müjdeye; kadının elinde kitap görmek, sevindirici bir işi beklemeye işarettir.
Ben, okuduğum kitaplardan, bilge insan Fracis Bacon’un dediklerini öğrendim: “Okumak insana olgunluk, konuşmak canlılık, yazmak da sarihlik (açıklık) verir. Tarih kitapları insanı akıllandırır; şiir, nükteci; matematik, dikkatli kılar; felsefe eserleri de derinleştirir; mantık ve hitâbet, münâkaşalarda ustalaştırır; ahlâk da ağır başlı yapar.”
Kitapla ilgili bunca yazdıklarımdan sonra; sevdiğim ve duygularıma hitap ettiği için, Abdullah Rıza Ergüven’in Şarabı Tanrılarla İçtik şiir kitabından “Açtığım Her Sayfa” başlıklı şiiri sizlerle paylaşmak istiyorum. Okuyunca, umarım sizlerde seveceksiniz.
“Kitaplarla başbaşa yattığım o geceler
sevgilerin en güzeline ulaştım
Bir kadını sevmekten de beter
aşklara bıraktım kendimi
Süt bacaklarıydı bir kadının
ak sayfalar
sayfalar arasında
dudaklarını buldum
sevdiğim kadının
Sevgilinin dudak dudaklarıydı
açtığım her sayfa
yüzü gibiydi
bir kitap
Tek tek
bu sevgiye emek gerek!..”
17 Şubat 2006
Ergani Haber Gazetesi