/

“Hapiste Yazmak”

okuma süresi: 5 dk.

Duy, vuruldum seslenemem sesim kısık
Güvercinim yaralı kanadı kırık
Gönderemem sevda yüklü mektubumu
Bari görüşüme sen gel nazlım, sık sık

Türkiye’de herkes bir gün cezaevine düşebilir.
Türkiye’nin sosyal ve siyasal tarihine baktığımızda nice insanın cezaevlerinde ömür tükettiklerini, halen de ömür tüketenlerin var olduğunu görürüz. Katili, tetikçiyi, mafya bozuntularını, ırz düşmanını, hırsızı, rüşvetçiyi… bir tarafa bıraktığımızda: Celal Bayar gibi bir Cumhurbaşkanı; Başbakanlık yapmış Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan gibi parti liderleri; Şefik Hüsnü, Behice Boran, Alpaslan Türkeş gibi sağdan sola birçok politik önder; Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Ahmet Arif, Yılmaz Güney gibi birçok yazar ve sanatçı; İsmail Beşikçi gibi bilim adamları; Said-i Nursi/Said-i Kürdî gibi dini şahsiyetler; Dinç Bilgin gibi gazete patronları; Cavit Çağlar gibi büyük patronlar… cezaevlerinden geçmiştir. Bu yönüyle zengin bir tarihe sahibiz. Bunlara 12 Mart 1970 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde tutuklanan, cezaevlerine doldurulan ilericileri, devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri, Kürt demokratlarını da eklediğimizde zenginliğimizin(!) boyutu daha iyi ortaya çıkar. Recep Tayyip Erdoğan’ın cezaevinden çıktıktan/çıkartıldıktan sonra Başbakan olması ise yakın tarihimizin siyasi ilginç bir vakasıdır.

Yukarıdaki örneklerden de görüldüğü gibi, Türkiye’de herkes bir gün veya her an cezaevine düşebilir. Bu nedenle, hem dışarıdakiler ve hem de bir zamanlar hapishaneye yolu düşenler cezaevlerinde yatanlara, tutuklu ve hükümlü yakınlarına, cezaevinde çalışanlara karşı ilgi ve alakalarını esirgememelidir.

En büyük kötülük unutmaktır!

1982-1984 yılları arasında cezaevinde yatan biri olarak ben, ne cezaevinde yaşadıklarımı ve ne de cezaevlerindekileri unuttum. Zaman birçok acımı sırlasa da, yaşananlar bir bir kaydolmuştur beynimde hafıza dosyalarına. Onurluca, değerlerimizi koruma mücadelesinde, Diyarbakır’da yaşadığım 12 Eylül cehennemi sıcaklığındaki yangını nasıl unuturum? Yaralarım kabuk bağlasa da içten içe halen kanamakta. Unutmak, namümkün: Hapishane halen yüreğimde fitil işleyen bir yara. Doludizgin Yaşamak ve Gençlik Yurdunda Bahar şiir kitaplarımdaki şiirlerin birçoğu sıcak o günlerin izlerini taşır. Özellikle hücrede tek başınayken kalemsiz, kâğıtsız dizeleri kafamda oluşturur, beğenmediğimde yeniden tekrar oluşturur ve kendi kendime sessiz mırıldanırdım. Sessiz olmalıydık, konuşma yasaktı; yazamazdık, kâğıt kalem yasaktı; okuyamazdık, kitap ve yazılı belge bulundurmak yasaktı. Cezaevinden çıktıktan sonra ancak aklımda kalanların bir kısmını kâğıda dökebildim. Bu nedenle, bilirim cezaevinin ne menhus bir yer olduğunu ve de bilirim cezaevlerinde yazmanın ne demek olduğunu.
İçerde yatanlar yaşadıklarını unutmamalı!
***
29 Nisan-14 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’da Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı‘nda Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinde resim ve karikatürle uğraşan sanatçıların eserleri sergilendi. Serginin uzun yıllar cezaevlerinde mahpus yatan ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in adını taşıyan vakıfta yapılmış olması da en az sergi kadar anlam taşıyordu.

Sergi, “Cezaevi Duvarını Aşmak” projesi kapsamında başlatılan çalışma, Avrupa Komisyonu Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Avrupa Girişimi (DİHAG) ve Avrupa Kültür Vakfı‘ndan alınan destekle Anadolu Kültür /DSM tarafından gerçekleştirildi. Proje kapsamında birçok insan cezaevlerini ziyaret edip, çeşitli girişimlerde bulunarak Kars ve Bandırma cezaevlerinde projenin birinci ayağı resim atölyeleri gerçekleştirildi. Ayrıca heykel, karikatür, müzik, şiir, yazı ve ebru atölyeleri hayata geçirildi.

Projenin ikinci ayağı, cezaevlerinde edebiyat üretenlerin eserlerini gün yüzüne çıkarmaydı. Uzun uğraşılar sonucu; geçtiğimiz yıl Metis Yayınları tarafından Hapishaneden Şiirler ve Hapishaneden Öyküler yayınlandı. Bu sene de Kanat Kitap tarafından 66 şairin yazmış olduğu Yedi Mavi Renk, 26 öykücünün yazmış olduğu Yeniden Başlayabilirdim, içerden dışarıya-dışardan içeriye yazılan mektuplar Sevgili Kardeşim, hapishanede yazma serüveninin anlatıldığı denemeler Hapiste Yazmak ve 12 karikatüristin “görülmemiş olanı görmek” için çizdikleri Hapiste Çizmek adı altında kitaplaştırıldı. Hapishanelerden yazılmış olan şiirler, öyküler, mektuplar ve denemeler Sezai Sarıoğlu, Aytekin Yılmaz ve Behçet Çelik tarafından seçilip değerlendirilmiştir. Karikatürler ise, Semih Poray ve Ender Özkahraman tarafından seçilip yayına hazırlanmıştır.

Bu kitaplar daha sonra karikatürlerle birlikte 29 Nisan 2006 günü anılan vakıfta düzenlenen bir kokteyle okuyuculara tanıtıldı.

Tanıtım sergisinde, Anadolu Kültür’ün “Cezaevi Duvarını Aşmak” projesinin cezaevi ayağını yürüten Zafer Kıraç yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verirken, yapılan çalışmaların önemini şöyle vurguluyordu:

“Çalıştığımız cezaevlerinden birindeki bir tutuklunun atölye çalışmalarımızın ardından bana söylediği söz yaptığımız işi anlatmaya yeter belki, delikanlı tavrıyla bilinen, herkesin korktuğu bu adam ‘benim kanlı ellerimi boyayla buluşturdunuz, ne yaptınız siz’ diye sordu bana. Aldığımız sorumluluğun büyük olduğunun farkındayız, dolaysıyla cezaevlerinde etkinlik yapanların çoğalmasını, başka sivil toplum örgütlerinin de cezaevleri üzerine çalışmaya başlamasını ümit ediyoruz.”

Karikatürist Ender Özkahraman ise, Hapiste Çizmek kitabına yazdığı önsözde:

“İnsanın kendi doğasını anlayabilmek ve işleyebilmek adına, zor koşullar altında daha fazla çaba gösterdiği düşüncesini paylaşıyorsak eğer, bu albümdeki eserlerin iyi bir emsal teşkil ettiği kanaatindeyim” diye yazmaktadır.

Projenin edebiyat ayağının yürüten sevgili dostum Aytekin Yılmaz ise, sergide yaptığı konuşmada, iki yıllık deneyimini şöyle özetliyordu:

“Bugün duvarın öbür tarafında kalanlarla birlikteyim. Başkasının acısına bakmak yetmez, bazen yanında olmak, bazen de yer değiştirmek gerekir. Duvarın öbür tarafında kalanlarla aramızdaki duvarın ne kadar da ince olduğunu hep beraber görüyor ve anlıyoruz. Duvarda asılı duran karikatürler, şiirler, öyküler bunun birer capcanlı suretleri…”
***
Aytekin Yılmaz’ın davetiyle tanıtım kokteyline katıldım.

Kokteylde, Ben Bölmeden Geldim Komutanım kitabımdaki çoğu karikatürün çizeri Ender Özkahraman’la güzel bir sohbetimiz oldu. Kitabımdaki karikatürler için kendisine gecikmeli de olsa teşekkür ettim. Sonra, arkadaşım Sedat Eroğlu ile birlikte, her biri değişik cezaevlerinden gönderilen sergideki karikatürleri buruk ve çok değişik duygular içerisinde incelemeye çalıştım.

Bu projesinde emeği geçen herkesi kutluyor ve kendilerine teşekkür ediyorum.

19 Mayıs 2006
Ergani Haber Gazetesi

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.