Evet, Dünya’nın haritası yeniden çiziliyor. Gelişmeler bu yönde…
12 Temmuz 2005 tarihli Radikal gazetesinde militarist gücün gayri resmi sözcüsü M. Ali Kışlalı’nın “ABD’nin Kürt Devleti” başlıklı bir yazısı yayınlandı.
M. A. Kışlalı, bu yazısında ABD’de bir dergide yayınlanan bir yazıyı gerekçe göstererek, “Kürt Sorunu” ve ABD’nin güvenilmezliği konusunda ilgilileri uyarıyordu. Yazısında; “Türkiye ile son dönemde gerginleşen ilişkilerini düzeltmek için, inanılırlığını yitirmiş ‘stratejik ortaklık’ yerine ‘ortak vizyon belgesi’ne dayalı bir ilişki yaratmaya çalışırken ortaya çıkan ‘Kürt devleti’ tasarısı buna bir örnektir” dedikten sonra, “ABD’nin dikkatle izlenen ‘Armed Forces Journal’de (Silahlı Kuvvetler Dergisi) yayımlandı. Cumhuriyet gazetesi vasıtasıyla yansıtılan makale, tanınmış bir askeri konular yazarı olan emekli albay Ralph Peters tarafından yazılmıştı. Genişletilmiş Ortadoğu bölgesini kapsayacak iki yeni çizilmesi tasarlanmış haritayı da içeriyor. Bu haritalardan biri Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Suriye, Türkiye, Irak ve İran’dan alınacak topraklarla kurulacak bir Kürt devleti orada şekilleniyor. Yazar böylece bölgede gerçekçi bir düzenin kurulmuş olacağını vurguluyor. …Yani ABD, böylece Türkiye’ye ‘Türk vizyon belgesi’ ile bir havuç uzatırken diğer taraftan da Güneydoğu’yu ‘işgal edilmiş Kürt toprağı’ olarak ortaya koyup, ‘sopa’ göstermiş oluyor” tespitinde bulunuyor.
Bu yazıyı okuyunca, merak ettim ve internetten Armed Forces Journal dergisinin sitesine girip, söz konusu yazıya ulaştım. M. A. Kışlalı’nın da belirttiği gibi yazının yanında bir de bazı ülkelerin siyası sınırlarının değişmiş haliyle gösteren harita var. Hem dergiyi ve hem de haritayı inceledim. M.A. Kışlalı, yazısında bu arada biraz uyanıklık yapıyor veya okuyanları manipüle ediyor. Söz konusu dergiyi sanki ABD Silahlı Kuvvetleri’nin resmi bir yayınıymış gibi sunuyor. Oysa Armed Forces Journal ABD Silahlı Kuvvetlerinin bir dergisi değil, Army Times Yayın Şirketi tarafından yayımlanan bağımsız bir dergi. ABD’de bu dergi gibi daha yüzlerce dergi var, ama yazı oldukça ilginç. Okuyunca göreceksiniz, ABD’liler dünyanın yeniden sil baştan haritasını çiziyorlar.
Tabi bu gelişmeler yeni değil; Ergani Haber’de yayınlanan birçok yazımda gelişmelerin seyrini göstermeye çalışmıştım. Örneğin; 2 Haziran 2006 tarihli Ergani Haber’de, “Kendi Halkını Yiyenlerin Toprağı” başlıklı yazımda Ortadoğu’da artık ‘kilit taşı’nın Kürtler olduğunu, Kürtlerle ABD’nin çıkarlarının örtüştüğünü, eskiden Kürtler konusunda Ankara-Bağdat-Tahran hattının olduğunu, Irak’ın işgaliyle bu hattın çöktüğünü, artık Kürt sorununun ABD’nin bir sorunu olduğunu, ABD-İsrail ittifakı, Tahran ve Şam’ı saf dışı ederse, Birleşik Kürdistan’ın temelleri atılmış olabileceğini ve bu durumun Türkiye’yi endişelendirdiğini yazmıştım. 21 Ekim 2005 tarihli Ergani Haber’de ise, “ABD ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” başlıklı yazımda, o zamanlar Bush’un Güvenlik Danışmanı (Sonra ABD Dışişleri Bakanı) olan Condoleezza Rice’in Temmuz 2003’te Washington Post’taki bir makalesinde yer alan; “Fas’tan Çin sınırına kadar, 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasını yeniden düzenleyeceğiz ” sözlerini aktarmıştım. Armed Forces Journal’ın yazısını okuyunca, yukarıdaki tespitlerimde yanılmadığımı ve söz konusu projenin yavaş yavaş hayata geçirilmeye başlandığını söyleyebilirim.
Ralph Peters’in Armed Forces Journal’ın (Silahlı Kuvvetler Dergisi‘nin) Haziran–2006 sayısında yayınlanan yazıyı önemli bulduğum için, İngilizce yazıyı Nurettin Değirmenci’ye gönderip, benim için Türkçeye çevirmesini rica ettim. Sağ olsun, Türkçe çevrisini yapıp gönderdi. Stratejik derinliği olan bu yazıyı Nurettin Değirmenci’nin çevrisiyle yorumsuz olarak bilgilerinize sunuyorum:
“Kanla Çizilen Sınırlar
Nasıl bir Ortadoğu daha güzel gözükür?
Uluslararası sınırlar hiçbir zaman tamamen adil değildir. Fakat adaletsizliğin derecesi; sınırları bütün olarak korumaya ya da ayırmaya çalışanlara uygulanan muazzam fark ile ilgilidir; fark, genellikle özgürlük ile baskı, hoşgörü ile kıyıcılık, yasa ile terörizm veya barış ile savaş zıtlığıdır.
Armed Forces Journal’da yayınlanan harita.
Dünyadaki en keyfi ve bozuk sınırlar Afrika ile Ortadoğu’dadır. Yeteri kadar kendi sınır problemleri olan Batılılar tarafından çizilmiş Afrika toplumlarının sınırları milyonlarca yerel insanın ölümüne neden oluyor. Fakat çözebileceğinden fazla sorun yaratan en adaletsiz sınırlar -Churchill’den ödünç alınmıştır- Ortadoğu’dadır.
Kültürel durağanlık, rezil eşitsizliklerden dinsel aşırılıklara, anlaşılmasına gayret edilmesi gereken nokta, bölgenin başarısızlığı İslam değil; fakat, korkunç-korkunç olduğu kadar kötü olan, diplomatlarımız tarafından kutsanan Ortadoğu’nun bugünkü ölü-işlemli sınırlarıdır.
Kuşkusuz, azınlıkları yok etmeyi çözüm saymazsak, Ortadoğu’daki sınırlarda yapılacak hiçbir düzeltme her azınlığı mutlu edemez. Bazı örneklerde, etnik ve dinsel kümeler iç içe geçmiş ve evlikler kurulmuştur. Fakat, başka bölgelerde (Aynı sınırlar içinde demek istiyor. N.D.) farklı etnik ve dinsel kümelerin birlik oluşturması, savunucularının dediği gibi mutlu yaşamı ispat edemiyor. Bu yazıya eklenmiş yeni tasarlanmış harita (Yazıyla birlikte yayınlanan haritadan bahsediliyor. N.D.), eğer İsmailye, Nakşibendi, Bahai, Ortadoğu Hıristiyan ve daha küçük toplulukları göz önüne almazsak, Kürtler, Beluci ve Şii Arap gibi aldatılan ve acı çeken toplumlara yardımcı olacaktır.
Ve unutulmayan (belleklerden silinemeyen), bölgeler feda edilse düzeltilmesi mümkün olmayan bir hata: Ölen Osmanlı’nın Ermenilere karşı uyguladığı soykırımdır.
Adaletsizlikler için çizilen sınırlar uygulamaya taşınmadıkça, böylesi geniş kapsamlı sınır düzeltmeleri yapılmadıkça; bizler, barış içinde olan bir Ortadoğu asla göremeyeceğiz.
Boğaziçi’nden Hindistan Kıtasına kadar olan bölgede yapılacak kapsamlı sınır düzeltmeleri, bu sınır düzeltmelerini hor görenlere bile hizmet edecektir. (Burada tercüme tam değildir. Yazıda ince bir alay vardır. N.D)
Savaş eksikliğinden dolayı uluslararası görevliler (Herhalde BM görevlileri kastediliyor. N.D) sınır düzeltmeleri için yeterli bir araca sahip olmadıklarını kabul ederek; Ortadoğu’nun “organik” sınırlarına kavuşmamasında, karşılaştığımız ve karşılaşacağımız sorunların anlamamıza, zihinsel bir çalışma yardımcı olacaktır.
Düzeltilinceye dek nefret ve şiddet üreten muazzam insan yapımı bozukluklarla uğraşıyoruz.
“Düşünülmezi düşünmeyi” reddedenler, sınırların değişmezliğini açıklayanlar ve böyle olacak diyenler; asırlardır sınırların değişiminin durmadığını hatırlamaları gerekir. Sınırlar kalıcı olamaz ve pek çok sınır; Kongo’dan, Kosova dâhil Kafkaslara kadar şimdi bile değişiyor. (Büyükelçiler gibi özel temsilciler gözlerini patlatacak parmaklarının altındaki çalışmalara dikkat etmeleri yeterli)
Evet, 5000 yıllık insanlık tarihinin küçük kirli sırı: etnik temizlik.
Amerikan okuyucularının duyarlı olduğu sınır konusu ile başlayalım: Komşuları ile barış içinde yaşamak istiyorsa; İsrail, gerekli düzeltmeler yapılıp, yasal güvenlik koşulları sağlandıktan sonra 1967 yılı öncesi sınırlarına dönecektir. Fakat, binlerce yılın kanı ile kirlenmiş bir şehir olan Kudüs’ü çevreleyen topraklar sorunu, bizim yaşam süremizi aşabilir. Bölgede rant gelirine koşulması, petrol gelirlerinin kıskançlığı ve etnik kavgaların edebi tartışmalarının gölgesinde kalıyor.
Üzerinde çok çalışılan bu konuyu bir kenara bırakalım, aşırı bilgisiz bırakılmış konulara dönelim.
Balkan dağlarından Himalayalara kadar olan bölgede en parlak adaletsizlik Kürtlerin bir devletten yoksun olmalarıdır. Kaynayan Ortadoğu bölgesinde 27-36 milyon Kürt yaşıyor. (Rakamlar hassas değildir. Çünkü: Bugüne kadar hiçbir devlet dürüst sayıma izin vermedi.) Günümüzde, Irak’taki nüfustan kalabalık; Kürtler, düşük rakamı kabul etsek bile, devlete sahip olmayan dünyanın en büyük etnik azınlığını oluşturuyor.
Daha kötüsü, Ksenefon’un yaşadığı günlerden bu yana, Kürtlerin yaşadığı tepe ve dağları denetim altında tutan hükümetler tarafından onlara baskı uygulanıyor.
ABD ve koalisyon ortakları, Bağdat düştükten sonra bu adaletsizliği düzeltme fırsatını kaçırdılar. Eklenmiş bozuk parçalarla Frankeştayn canavarının oluşturduğu Irak devleti hemen üç küçük parçaya bölünmeliydi. Korkaklık ya da ileri görüş eksikliğinden bunu başaramadık; Irak’ın Kürtlerini yeni hükümeti desteklemeye yönelttik. Kürtler bizim iyi niyetimize güvenerek isteklerimizi severek yaptılar. Eğer özgür bir oylama yapılsaydı, hemen hemen %100 Irak’ın Kürtleri bağımsızlıktan yana oy kullanırdı.
Onlarca yıl şiddet ve askeri baskıya uğrayan, “Dağ Türkleri” diye aşağılanan Türkiye Kürtlerinin kimlikleri yok edilmek isteniyor. Geçen 10 yıl süresince Kürtler üzerindeki Ankara’nın baskısı bir miktar azalsa bile, son günlerde yeniden şiddetlenmiştir ve Türkiye Doğusunun beşte biri işgal altındaki topraklar kabul edilmelidir.
Suriye ve İran Kürtleri dahi başarabilseler, Özgür Kürdistan’a birleşmek isterler. Dünyanın yasal demokrasilerinin Kürtlerin bağımsızlığının şampiyonluğunu yapmalarını reddetmeleri, vurdumduymazlıktan öteye, iptal edilmiş insan hakları günahıdır; düzenli olarak, küçük ihlaller bizim medyayı eyleme geçirebiliyor.
Ve yeri gelmişken: Diyarbakır’dan Tebriz’e uzanan Özgür Kürdistan, Bulgaristan ile Japonya arasındaki bölgede en iyi Batı yanlısı devlet olacaktır.
Bölgede adil bir sınır düzeltmesi de sürekli birleşmek isteyen Iraklı Sünni bölgesini, Batı bölgesini Lübnan’a terk edecek Suriye ile birleştirmektir. Suriye’den koparılacak parça ile Lübnan: Yeniden doğan Fenike.
Eski Irak’ın Şii güney bölgesi, Körfez bölgesi ile birlikte Şii Arap Devletinin temelini oluşturacaktır. Ürdün, Suudi Arabistan’dan alacağı bir bölge ile birlikte mevcut topraklarını elinde tutacaktır. Pakistan gibi, doğal olmayan Suudi Arabistan kendi payına büyük bir parçalanmaya katlanacaktır.
Suudi kral ailesinin, Mekke ve Medine’yi bir tımar gibi sahiplenmesi, geniş Müslüman dünyasında duran köklü bir davadır.
İslam’ın kutsal tapınakları, dünyanın en baskıcı, zalim polis devletinin denetiminde bulunuyor. Bu baskıcı yönetim, geniş petrol gelirleri ile sahip oldukları Vahabi inanışını sınırlarının ötesine yayıyorlar. Suudilerin zenginliğe oturması (yönetime gelmesi) ile, netice olarak, Müslüman dünyası Peygamber’den bu yana en kötü oluşumla karşı karşıya kalmış ve (Moğol işgalini saymazsak) Osmanlı’nın işgalinden bu yana, Arapların başına gelen en kötü olaydır.
Her ne kadar Müslüman olmayanları etkilemiyorsa da, İslam’ın kutsal şehirlerinin yönetiminde yapılacak değişikliğin ne kadar sağlıklı olacağını düşünün. Mekke ve Medine’de oluşacak Kutsal Devlet, -Bir nevi üst Vatikan- İslam’ın büyük mezhepleri ve tarikatları tarafından dönerli olarak yönetilecek; (Kutsal Devlet’te) büyük bir inanış kötülenmekten fazla geleceği tartışılacak.
Doğru adalet -Belki hoşumuza gitmeyebilir- Suudi Arabistan’ın petrol ile zengin doğu sahillerini Şii Arap devletine, güneydoğusunu Yemen’e vermektir. Riyad çevresine sıkıştırılmış bağımsız Suudi Toprağı; böylece, Suudi Hanedanlığı, Müslümanlara ve dünyaya daha az zararlı olacaktır.
İran, bir miktar toprağını Birleşik Azerbaycan’a, Özgür Kürdistan’a Şii Arap Devletine ve Özgür Belucistan’a bırakacak; ama, Afganistan’ın Herat bölgesini kazanacaktır. -Bu bölge dil ve tarih açısından İran ile ilişkilidir.- Gerçekte, İran, tekrar etnik Pers Devleti olacak, en önemli ve güç soru, acaba Bender Abbas Limanını elinde tutabilecek mi ya da Şii Arap Devletine mi bırakacak.
Afganistan Batıda İran’a ne kadar toprak bırakacaksa, o kadarını doğudan kazanacak, Pakistan’ın Kuzeydoğu Sınır kabileleri Afgan kardeşleri ile birleşmiş olacak. (Bu sınır çizme çalışması, hoşlandığımız biçimde değil, yerel toplulukların tercihlerine göre hazırlanmıştır.) Pakistan, başka bir doğal olmayan devlet, Belluci topraklarını özgür Bellucistan’a terk edecektir. Geri kalan “doğal” Pakistan, Karaçi civarındaki bir mahmuz bölgesi hariç var olacaktır.
Birleşik Arap Emirlikleri şehir devletleri karmaşık bir kadere sahip olacaklardır. -Gerçekte var olacaklar.- Bazıları Körfez Bölgesinde ortaya çıkacak Şii Arap Devletiyle (Bu devlet, Pers İran’a müttefik değil, karşı bir denge unsuru olacak) birleşecektir. Mademki bütün softa kültürler ikiyüzlüdür, Dubai, ihtiyaç nedeniyle, müsrif yaşantısından dolayı varlığını sürdürmeye müsaade edilecek. Kuveyt, Umman gibi, mevcut sınırları içinde varlığını sürdürecek.
Her noktada, sınırların yeniden çizim hipotezinde etnik ilişkiler veya dinsel topluluklar, bazen ikisi birlikte yansır. Kuşkusuz, tartıştığımız sınırların yeniden çiziminde ve düzeltilmesinde bir sihirbaz çubuğumuz olsaydı, çok daha seçici olmayı tercih ederdik. Bugünkü sınırlar, 19. yüzyılın bozgun ve aşağılanmaları sonucu ortaya çıkan oluşumlarla mücadele için Fransız ve İngilizler tarafından 20. yüzyıl için hazırlanmıştır. Bugünkü sınırlara aykırı çizilen taslak harita bazı yanlışları düzeltmeleri önerir.
İnsanların isteklerini yansıtacak sınır düzeltmeleri mümkün değildir. Şimdilik. Fakat, verilen sürede -kaçınılmaz olarak kan dökülmesi ile birlikte- yeni ve doğal sınırlar ortaya çıkacak. Babil birden fazla düştü.
Bu esnada (sınırlar için kanlı kavgalar sürerken-N.D.), bizim erkek ve bayanlarımız, terörizmden korunmak, demokrasinin refahı ve petrol kaynaklarına ulaşmak için üniforma içinde savaşmaya devam edecektir. Bölgedeki petrol kaynakları ile ilgili hedefler kavganın asıl nedenidir. Ankara ile Karaçi arasındaki mevcut insan bölünmeleri ve güç birleşmeleri (mevcut sınırlar-N.D.), bölgenin elemleri ile birlikte, dinsel aşırılıkların, bir suçlama kültürü ve terörist besleyici unsurudur. Nerede bay ve bayanlar üzüntülü olarak kendi sınırlarına bakarsa, istekle komşularının sınırlarını gözler.
Dünyanın aşırı terörist, yoksun enerji kaynağını tedarik eden mevcut Ortadoğu, düzelmiş değil, kötü bir gelecek vaat ediyor. Bu bölgede milliyetçiliğin en kötü tarafı tutundu, dinsel inanışın en kötüsü (umutsuzu) bölgeye egemen olmakla tehdit ediyor; ABD ve müttefikleri (demek ki, ABD hükümetlerinin Ortadoğu’da müttefikleri yok. N.D.), hepsinden önemlisi bizim silahlı kuvvetlerimiz bitmez krizler arayabilir.
Irak, beklentilere karşı örnek oluşturursa, -eğer işi olgunlaştırmadan Irak’ı terk etmezsek- bu bölgenin geniş kesimi her yönden kötüleşen problemler sunuyor.
Eğer büyük Ortadoğu’nun sınırları, kan ve inanç doğal bağlarına göre düzeltilmezse, inancımızın gereği olarak bölgede bir miktar kendi kanımızın akması devam edecek.
***
Kim kazanır, kim kaybeder?
Kazananlar:
Afganistan, Şii Arap Devleti, Ermenistan, Azerbaycan, Özgür Bellucistan, Özgür Kürdistan, İran, Kutsal İslam Devleti (Mekke-Medine ND.), Ürdün, Lübnan, Yemen.
Kaybedenler:
Afganistan, İran, Irak, İsrail, Kuveyt, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan, Suriye, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, West Bank.”
21 -28 Temmuz 2006 tarihlerinde
Ergani Haber Gazetesi