“Adı batsın buranın!
İşte budur ağırlığıyla beni ezen.
Çok beceriklisin, sana söylüyorum bunu,
Çivi üstüne çivi çakılıyor yüreğime.
Olanaksızdır buna katlanmam benim,
Nasıl söyleyeyim utanıyorum.” -Goethe/Faust
Çayönü’nden Ergani’ye Uzun bir yürüyüş kitabımla ilgili Erganililerden aldığım eleştirilerden biri de delilerimizle ilgili oldu. “Neden kitabında delilerimize yer vermedin?”, “Ergani, delileri ve velileri ile meşhurdur, bir iki satırla da delilerimizi anlatmalıydın”. Vs…
Ben, Ergani’nin birçok delisini gördüm, birçoğunu da yakından tanıma şansına(!) sahip oldum, Ama velisine hiç rastlamadım, kimlerdir de bilemiyorum. Bu nedenle, bu yazımda velilere dair değil, delilikle ilgili bazı düşüncelerimi anlatmaya çalışacağım.
Sözlüğe baktığımızda, delinin: 1. Aklını yitirmiş, aklî dengesi bozulmuş olan, mecnun. 2. Davranışları aşırı ve taşkın olan kimse, çılgın gibi anlamlar içerdiğini görürüz. Delilik ise, deli olma durumu veya delice davranıştır. Delilik, fiziksel ve zihinsel bir kusur olabildiği gibi, beyin hücrelerinin fazla ısınmasından dolayı enerji yükselmesi sonucu da olabilir. Yani aşırı derecede düşkün olma sonucu bir hedefe kilitlenme, başka bir şey görememe, militanlaşma da bir tür deliliktir diyebiliriz. Karasevda, kumar, define tutkusu, cennet arzusu, cehennem korkusu, devrim ateşini vs… buna örnek verebiliriz. Uyuşturucu alışkanlığı gibi sonradan edinilen kötü alışkanlıklar da bir başka olumsuz etkendir.
Ergani ile ilgili kitabımda daha çok tanıdığım, bildiğim ve haklarında bilgi ve belge toplayabildiğim yazar, çizer, düşünür ve aydınlarımızı, renkli ve farklı insanlarımızı anlattım. Delileri anlatmayışım bir eksiklik değildir.
Delilerle alay etmeyi, onlarla eğlenmeyi ve onları temaşa etmeyi doğru ve ahlaki bulmuyorum. Nesini yazayım: Onları zaten “Allah vurmuş!” Ben, bu nedenle onları kitabıma almadım, ama tüm Erganililere, Rönesans hümanizminin en büyük temsilcilerinden olan ve papaların bile saygı duyduğu: “Hakkımda ne derlerse desinler, (zira, deliliğin en deli olanlar tarafından bile her gün nasıl ayaklar altına alındığını bilmez değilim) tanrısal tesirlerimle tanrılar ve insanlar üzerine sevinç saçan gene ben, yalnız benim; öyle ya,” diyen Rotterdamlı Erasmus’un 1509 yılında yazdığı Deliliğe Övgü kitabını bulup okumalarını önerebilirim. Bu kitap, yazılışından günümüze, felsefe ile gülmecenin birleştiği en yetkin eserlerden biri olma özelliğini sürekli koruyabilmiş bir kitaptır çünkü.
İnsanlar çeşit çeşittir. İşte bu çeşitlilik, insanlık serüvenini ilginç kılan şeydir aynı zamanda. İnsanlar zihinsel, bedensel kusurlu olabilir. Bu, o kişinin elinde olan bir şey değildir, ama bizim elimizde olan; tribünlere oynamadan, toplum olarak onlara sahip çıkmaktır. Ayrıca, üretim ve tüketim alışkanlıklarının hızla değişmesi, refahla birlikte insanın omzundaki yükün de her geçen gün ağırlaşması ve “insanın insana yabancılaşması” gibi nedenlerle “sağlam” insanlar bile günümüzde bunalım geçiriyor, kafayı üşütüyor: Stres, depresyon, çeşitli ruhsal hastalıklar günlük yaşantımızın birer parçası oldu. Bu nedenle, paylaşma, dayanışma ve yardımlaşma bugün en çok gereksinim duyduğumuz şeydir.
Bizler toplumsal bir varlığız, topluluk içinde yaşıyoruz. Yalnız başına yaşayacak ve kendisini bekleyen ödevlerin yalnız başına üstesinden gelmeye çalışacak insanın hali perişandır. Böyle biri, insanî niteliklerini yitirir ve kendi yaşamını bile sürdüremez. İnsan kendi güçsüzlükleri, yetersizlikleri ve sınırlamalar dolayısıyla her zaman için başka insanlara muhtaçtır. İnsanın gerek kendi kişisel esenliği ve gerekse insanlığın mutluluğu için başta gelen koşul, toplumdur.
Dünyamız hata ve yanılgılarla dolup taşan bir dünya. Böyle bir dünyada her insanın kendine özgü bir “yaşam amacı” olmalıdır diye düşünüyorum. Tersi durumda, kafayı üşütebiliriz.
Bizler akıllılarımızı bile yeteri kadar henüz tanımış ve anlamış değiliz. Işık olmuş, insanlara yol göstermeye çalışan aydınlarımızı anlamaya çalışalım; delilerimiz ve delilerimizin çokluğuyla fazla övünmeyelim, onlara eğlencelik olarak bakmayalım, elimizden geldiğince sadece onlara yardımcı olalım. Doğru olan; akıllı, bilgili ve başarılı insanlarımızın çokluğuyla övünmektir, onları daha iyi anlamaya çalışmaktır.
20 Ocak 2006
Ergani Haber Gazetesi