“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir.“ (Anayasa -Madde 56)
Kentler, bulundukları doğal yerleşim yerinde temin edemedikleri ihtiyaçları gidermek amacıyla civar bölgede yaşayan insanlar tarafından, müşterek, ilkin MÖ.4000-3000 yıllarında Dicle-Fırat arasında kalan ovalarda, bugünkü semt pazarlarından farklı olarak, herkesin alıcı ve satıcı rolüyle (değiş-tokuş gibi) kurmuş olduğu büyük ölçekli yerleşim yerleridir.
Kentlerde, insanoğlu ihtiyacı olan mal ve hizmetleri temin ederken yaptığı faaliyetlerin planlanması ve uygulaması sırasında birtakım çevre kirliliklerine, örneğin hava, su, katı atık, gürültü, görüntü, radyoaktivite vb. gibi… kirliliklere neden olmaktadır. Teknoloji ve bilim alanında her geçen gün yeni ufuklar açan insanoğlu, bizzat kendisinin neden olduğu çevre kirlilikleri yüzünden kendi sağlığını da olumsuz olarak etkilemektedir. Bilim çağının henüz nasıl bir perspektife oturacağını bile tam olarak belirleyemediği ve ruh sağlığı açısından etkisi büyük olan görüntü kirliliği, basit anlatımıyla çirkin görüntü de günümüz kent insanının karşı karşıya bulunduğu çok önemli çevre sorunlarından biridir.
Ergani, Yukarı Mezopotamya‘da yer alan çok eski yerleşim yerlerinden biridir. Büyük bir kent olmasa da, eski bir kasabadır. Osmanlı döneminde sancaklık bile yapmıştır. Böylesine eski ve önemli bir yerleşim yeri olmasına karşın, ne yazık ki gerekli ilgi ve özen gösterilmemektedir.
İlçemiz çok hızlı bir değişim içinde, gelişmeden çok şişmektedir. Devasa birçok sorunla boğuşmaktadır. Bu sorunların başında da işsizlik, beslenme, konut, sağlık, eğitim ve kimlik sorunu gelmektedir. Bu sorunlar kadar önemli olmasa da, bir önemli sorunumuz daha var ki, bu da çirkin görüntülerdir.
Ergani’de var olan yoksulluk ve çirkin görüntüye bir örnek: Sokakta tezek yüklü at arabası.
Bugün ilçemiz büyük kentlere az göç verip, köylerden çok yoğun göç almaktadır. Sorun ve hizmetteki aksamaların bir nedeni de buradan kaynaklanmaktadır. Altyapı hazırlanmadan alınan yoğun göç ve hızlı nüfus artışı kaynak yetersizliğiyle birleşince, sorunlar çorap söküğü gibi, peş peşe gelmekte. Sorunlar insanlarımızı boğmakta, acılar yaşanmakta, sancılanmış gibi kıvranmaktayız. Çekilen bu sancılar, aynı zamanda, kentleşme sürecinin çekilen sancıları mıdır: Şüpheliyim.
Çirkinlik ve görüntü kirliliğinin nedenleri;
Devletin vatandaşı yönlendirme yeteneğinin bulunmayışı, maddi imkân ve nitelikli personel yetersizliği, plansız, imarsız ve doğaya uyumsuz yapılaşma, kamu hizmetlerinin kusurlu ve yetersiz olması, yeşil alan yetersizliği ve ağaç dikme alışkanlığımızın olmaması; elektrik, telefon direk ve kabloları, pano ve levhaların rast gele dikilmesi ve asılması… başta olmak üzere; görev bilinci eksikliği, bilgisizlik, becerisizlik, yolsuzluk gibi olumsuzluklardır diyebiliriz. Bu olumsuzluklar ve ayrıca eskiden kalma “çok olsun da nasıl olursa olsun” anlayışının “vatandaşlık hedefleri” olması sonucu, Türkiye’deki tüm yerleşim yerleri, bir kent görünümünden çok, köyler topluluğu görünümünü almıştır. Ergani “büyükköy” olurken, İstanbul ve Diyarbakır gibi büyük kentler ise “megaköy” olmuştur.
Çirkinlikten kurtulmak ve güzel bir görüntü oluşturmak için, öyle çok fazla para pula gereksinim yoktur. Bunun için, irade yeterlidir. Yeter ki merkezi ve yerel yönetim temsilcileri niyet etsin, birlikte, koordineli çalışsın. Bu da yeterli değil, yöneticilerin iradesinin yanında, vatandaşların da bunu istemesi lazım. Anayasanın 56. maddesi iyi okunduğunda, çevre konusunda sadece devletin görevli olmadığını, vatandaşların da görevi olduğunu görürüz. Yani hem devlet, hem de vatandaş için bu anayasal bir zorunluluktur.
Evlerimizin sıva ve badanalı olması; elektrik ve telefon direklerinin kaldırılıp kabloların yeraltına alınması; cadde ve sokak üzerinde bulunan işyerlerine ait panolara çekidüzen verilmesi, çirkin olanların kaldırılması; dükkân, kahve, lokanta gibi işyerleri önüne masa, sandalye ve malzeme konulmasının önlenmesi; boş ve uygun her yere ağaç dikimi yapılarak yeşil bir görünüm sağlanması; cadde ve sokaklara pislik ve çöplerin atılmaması ve düzenli çöplerin alınması… zor ve çok paraya mal olacak hizmetler değildir.
Tabi her şeyin başında, yasal bir zorunluluk olan imara uygun yapılaşmaya öncelik verilmelidir.
İlçemizin görüntü kirliliği ve çirkinlikten arınmış olması; estetik, şirin bir görünüme kavuşması kendimize verdiğimiz değerin bir göstergesi olacaktır. Ergani’nin pecmurde, çirkin, hırpani bir görünümden çok öte; ticaret, turizm, tarih, kültür ve sanat yönüyle öne çıkan; yeşil, temiz ve bakımlı şirin bir ilçe olmasını hedeflemeliyiz. Konfiçyüs: “Her arayan bulamaz, ama bulanlar mutlaka arayanlar arasındandır” der. Bizler, Konfiçyüs’un dediği gibi doğruyu, güzeli aramalıyız. Doğru hedefler belirlendikten sonra ilçe, semt, mahalle, sokak, hatta gerekirse tek tek binaların (Eski Kaymakamlık binası gibi…) mevcut durumuyla ilgili tespitler yapmalı; sosyal, kültürel, ekonomik ve çevre envanterlerini çıkartmalı, oluşabilecek makro ve mikro ölçekli projeler geliştirmeliyiz. Sonra, Çevre ve Kültür Bakanlıkları, İller Bankası gibi ulusal; Dünya Bankası ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlardan finansman desteği aramalıyız.
Kısacası; bu konuda kamu kurum yöneticileri başta olmak üzere herkese görev düşmektedir.
Görev, kutsaldır! Görevi yerine getirmek erdem, görevi yerine getirmemek ise, hainliktir.
Ben, hiçbir insanımızın hain olabileceğini düşünemiyorum.
9 Haziran 2006
Ergani Haber Gazetesi