“Bugün bir meclise vardım, oturmuş pend ider vâiz,
Okur açmış kitabını bu halkı ağlatır vâiz
İki bölmüş cihan halkın, birini cennete salmış
Eliyle kürsüden birin, tamuya (cehenneme) sarkıtır vâiz
Tamuya şöyle doldurmuş, yok içinde duracak yer
Ana yerleştirir halkı, acîb hizmettedir vâiz
Çıkar ağzından ateşler, yakar Şeytan-ı mel’unu
Sanasın yedi tamunun azabı, kendüdir vâiz” -Niyazi-i Mısırî
Cennet, bir hayal midir, yoksa insanın ulaşmak istediği bir yer midir?
Cennet; bir kısmımızın bu dünyada yaşamak istediği, bir kısmımızın da öte dünyada gitmek istediği yerdir. Bunun için çoğu insan bu dünyada bir sürü müşkülata katlanır; Allah adını durmadan anar, ibadet eder, oruç tutar, hacca gider, kurban keser… Birçok insan da bu dünyada gördüğü güzellikleri, güzel yerleri cennet sanır. Bazı insanlar ise, bu dünyayı yaşanır kılma, güzelleştirme, cennete dönüştürme düşleri kurar ve bunun için savaşır.
Cennet farklı dillerde farklı telaffuz edilse de hemen hemen hep aynı anlamı içerir.
Sözlüklere baktığımızda Cennet’in: 1. Ağaçlı, sulak yer, bahçe. 2. Dini inanışlara göre, iyilik yapanların, günahsızların, öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacağı yer, ebedî durak. 3. Çok güzel yer gibi anlamlarının olduğunu görürüz. Ama Cennet asıl anlamını İbranice olan Eden sözcüğünden alır. Eden: “Meyve ülkesinde bahçe” demektir. Arapça’da el-Cennet: Bahçe, gölgelik ve bağlık yerleri ifade eder, çoğuldur; tekiline, Canna denir.
Kürtçe Bıhışt veya Bıhûşt, eski Türkçe’de Uçmağ, Farsçada Firdevs, Hint mitolojisinde Svarga, Hint Budacılığında Sukhavati, eski Mısır inançlarında Aşhlu, Japon inançlarında Jodo, Yunanlarda Elysion, İskandinav inançlarında Walhalla adıyla anılır.
Ve Cennet-Cehennem tasarımları hemen hemen bütün inançlarda ortaktır.
Tevrat’ta Tekvin (2/7-10) bölümü şöyle der: “Ezelî Tanrı (Yahve) Eden’de bir bahçe ağaçlandırdı”. İsa’ya adanan İncil, Ahiret ve Cennet üzerine Tevrat’ta yazılanlarla yetinir. İslam’ın kitabı Kuran da aynen İncil gibi Tevrat’taki Cenneti benimser. Bir tek farkla, Tevrat’taki Eden, Kuran’da Arapça Aden diye geçer. Örneğin Kuran’da: “Aden Cennetleri vardır” (Taha/73) ve “adadığı Aden Cennetleridir” (Meryem/61) ayetlerinde olduğu gibi…
Bütün bu tanımlamalardan çıkaracağımız sonuç: Cennet, öldükten sonra iyilerin gideceğine inanılan yerdir; öldükten sonra kötülerin gideceğine inanılan Cehennem deyiminin karşıtıdır. İyiler deyimi dinsel açıdan günahsızlar ya da günahlarından arınmış olanları dile getirir. En doğru tanımlamayla sonsuz mutluluğun, hazzın, şehvettin en yücesine ulaşılacak yerdir.
Kürtlerin eski dini Zerdüştlükte öldükten sonraki cezalandırma düşüncesinde iyilerin ruhları Cin’vat Köprüsü’nden geçip şarkıların, mersiyelerin ikametgâhına, ilahilerin makamına, Garu-dema’na veya rahmetle erişip “Vohu Manah’ın makamı”na çıkarken; kötüler köprüden düşüp parçalanarak yok olacaktır (Zerdüşt Aveste, Kora Yayınları, s.31).
İslam inancında ise, Sırat Köprüsü’nü geçmek gerekir.
Peki, inananlar Sırat Köprüsü’nü geçtikten sonra hangi Cennete gidecek?
Bu konuda, İslam yorumcuları değişik Cennet tanımlamaları yapar. Ama genel olarak sekiz Cennet’in var olduğu kabul edilir ve bu sekiz Cennet niteliklerine göre derecelendirilir: Dâr al-salâm (selâmet yurdu), Dâr al mukama (sonsuzluk yurdu), Cannat al ma’vâ (sığınılacak bahçeler), Dâr al hayavân (yaşam yurdu), Al-makam al-amîn (emniyetli, emin yer) gibi…
Bu derecelendirmeye göre demek ki herkes aynı cennete gitmeyecek; “hak ediş” derecelerine göre, farklı farklı cennetlere gidilecektir. Bu durum Kuran’da : “Herkesin işlediği iyilik ve kötülüğe göre mertebeleri vardır” (Ahkâf/19) ayetinden de açıkça anlaşılmaktadır. Ama Kuran’ın çeşitli ayet ve surelerinde açıklanmış tanımlar yeterli görülmemiş ki, Buhârî, Hz. Muhammed’in bu konuda şu sözlerini nakletmektedir: “Tanrı, sâlih kullarıma cennette, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insanların hayâl bile edemeyecekleri şeyleri hazırladım demektedir.”
Cennet, Hıristiyanlıkta yoksulların, İslâm’da inananların mı yurdudur?
Kuran’ da; “Her kim Allah’a ve peygamberine itaât ederse Allah’ın in’am ettiği peygamberler, sıddıykler, şehitler ve sâlihlerle beraber olur” (Nîsâ/69) hükmü ile İslâm’ın bakışını, Cennet’in inananların yurdu olduğunu çok güzel izah etmektedir.
Hıristiyanlık ise, cenneti hep yoksulların, kimsesizlerin yurdu olarak betimler. Hz. İsa, İncil ‘de; “göklerin melekûtuna zengin adam güçlükle girer”, “Bir devenin iğne deliğinden geçmesi, bir zenginin cennete girmesinden daha kolaydır ” (Matta 19/23-24). “Vay şimdi tok olanların hâline, çünkü aç kalacaklardır. Vay şimdi gülenlerin hâline, çünkü ağlayacaklardır” (Luka 6/25). İncil’de başka bir yerde ise, sanki acı çekme sıraya konulmuş gibi daha da dramatize edilir: “Zengin bir adam vardı, yiyip içip keyfine bakardı. Lazar adında bir yoksul da yaralar bereler içinde kıvranır, bu zenginin artıklarıyla geçinirdi. Yoksulu Hz. İbrahim’in kucağına vermişlerdi. Cehennemin acıları içinde kıvranan zengin: Ey İbrahim baba, diye bağırdı, Lazar’ı gönder de parmağımın ucunu suya batırıp dilimi serinletsin, çok acı çekiyorum. Hz. İbrahim şöyle karşılık verdi: Ey oğul, sen dünyada varlık payını alırken Lazar yokluk payını alıyordu. O şimdi acılarını unutacak, sen acı çekeceksin” (Luka: 16/19).
İslâm’da, kimileri Cennet’e gitme konusunda çok ileri gider. Örneğin Hâricîlerin Necedeat kolu başkanı Yemâme İmamı Necede, -Necmettin Erbakan Hoca’nın “bizden olmayan patates dinindendir” dediği gibi- şöyle der: “Cehenneme ancak muhâlifler girer, bize uyanlar günah işleseler bile cennete gidecektir”.
Cennet ve Cehennem olayına farklı bakanlar da var. Şeyh Bedreddin, Vâridât adlı eserinde: “Vücut zerreciklerinin bir kez dağıldıktan sonra yeniden bir araya gelmesine ve ölülerin dirilmesine (haşrine) imkân yoktur. Her güzel şey cennet ve her kötü şey cehennemdir. Kitaplarda tanımlanan cennet ve cehennem hayâl âleminde tahakkuk etmiştir” diye fetva verir.
Ben, Cennet ve Cehennem konusunda Şeyh Bedreddin’in dediğine inansam da, Kuran’da El-Vaki’a ayetinde (55/15-23) betimlenen: “Mücevheratla işlemeli tahtlar üstünde”; “Dolaşır etrafında, (tazelikleri) daima genç hizmetçiler…”; “Cennet şarabından dolu sürahiler, ibrikler ve kadehlerle…”; “Onların başları ağırmaz, sarhoş da olmazlar…”; “Bir de seçtikleri meyvelerle”; “Ve arzu ettikleri kuş etleri ile (hizmetçiler etrafında dolanır)”; “Onlar için, iri gözlü (güzel yüzlü) hûri’ler de var;”; “Gün görmemiş inci misali…” güzel hurilerin, su gibi akan şarap ırmaklarının aktığı bir yerde olmayı isterim.
Hem böyle bir yerde olmayı kim istemez ki?
Kasım 2006’da Bilim ve Gelecek (Sayı: 33) dergisinde,
29 Aralık 2006 tarihinde Ergani Haber gazetesinde yayımlandı.