“Bir gülistândır hayalim dil şüküfte bülbül
Ol gülistânın latîf âb-ı revândır sözüm.” -Nef’î
Bahar geldi, Mayıs/Gulan ayına girdik.
Mayıs; gül ayı, insanın kanının kaynadığı aydır. Gül, Mayıs ayında kokusunu hiçbir şey beklemeden dünyaya sunar ve ben, güllerin kokusunu duyar gibiyim. Elimde olmadan, bu koku, beni benden alıp, eski zamanlara götürür.
Eskiden çok güzel güllerimiz vardı. Gülbaran’da gül açtığında, etrafa kokular saçılırdı. Gül çiçeğinin yaprakları su dolu şişelere konulur, içerisine de azıcık limon tuzu atılarak şişelerin ağzı kapatıldıktan sonra güneşe bırakılırdı. Şişeler 15-20 gün güneşte kalınca, gül rengini şişe içersindeki suya verir, rengi kırmızılaşır veya pembeleşirdi. Sonra bu gül suyu bir tülbent yardımıyla süzülüp içersine bir miktar şeker atılarak Gül Şerbeti yapılırdı. Şerbetin içine buz veya kar atılarak sıcak yaz günlerinde içildiğinde yürek ferahlatırdı, en kıymetli misafirlere ikram edilirdi. Bu güzel alışkanlık, tüketim toplumu olmanın sonucu tümden unutuldu. Oysa hem gül yapraklarıyla dolu renkli şişelerin görünümü ve hem de gül şerbetinin içimi/tadı çok güzeldi. Unutmadım!
Gül, gülgiller familyasının en seçkin örneği, en âlası, en rosasıdır.
Gül, rosa türünden bitkilerin ortak adıdır. Yurdumuzda doğal olarak yetişen 25 kadar gül türü mevcuttur. Çin kökenli bir tür olan Rosa odorata’dan yaygın olarak melez güllerin yetiştirilmesinde yararlanılır. Pembe renkli ve katmerli büyük çiçekleri olan okka gülü ya da sadberk gülü (Rosa centifolia), bahçelerde çok yetiştirilen ve çiçeklerinden reçel yapılan bir gül türüdür. Beyaz gül (Rosa alba), kırmızı gül (Rosa gallica) ve misk gülü (Rosa moschata) iyi bilinen gül türleridir. Şam gülü veya Isparta gülü olarak bilinen yağ gülünün (Rosa damascena) yapraklarından gül yağı çıkartılır.
Gül her zaman bizi derinden etkileyen bir fenomen olmuştur. Güzele ve sevgiliye her daim gül ile bezenmiş nice anlamlı tanımlamalarda bulunmuşuzdur. “Gülü tarife ne hacet”, nasıl güzel olduğunu ancak biz biliriz: Bizim için sevgilinin gezdiği bahçe gülistan; gül toplayan gülçin; masal kadını gülşah; gül vücutlu gülten; gül fidanı gibi ince, nazik, hoş endamlı olan gülendam; nar çiçeği dalı gibi ince boylu olan gülnar; fidan boylu gülnihal; gülden gömleği olan gülpirehen; gül örtülü olan gülpus; gül benzeri gülce; güzelliğiyle gül saçana gülefşan; gül tatlısı gibi güzel olan gülşeker; gül güzelliğinde olan gülcemal; gül yanaklı olan gülizar veya gülruhsar; pembe yüzlü olan gülnikap; gül goncası gibi güzel olan gülgonca; gül renkli olan gülgün; narin ve nazlı olan gülnaz; gül ağızlı olan güldehan veya gülfem; öpüşü gül duygusu veren ise gülbuse’dir.
Gül muhafızları güldan; Mevlit gibi dinsel törenlerde ya da günlük yaşamda gül suyunu serpmek amacıyla kullanılan armut gibi gövdesi, ince uzun boynu olan özel kaplar gülabdan’dır.
Gül, süsüdür kitap isimlerinin. Birer dünya klasiği olan Şeyh Sadî Şirazî’nin Gülistan adlı eseri ile İtalyalı ünlü yazar Umberto Eco’nun Gülün Adı isimli romanı bunun en güzel örneğidir.
Divan şairlerinde bülbül her daim güle âşıktır. Gül şiirlerin süsü, bestelerin esin kaynağıdır.
Gül, inançların dokusuna bile nüfuz etmiştir. Müslümanlara göre gül, Hz. Muhammed’in remzidir. Bektâşîler, Hz. Ali’nin öleceği zaman bile eline bir deste gül aldığını söylerler, ve bu deste güle, güldeste derler. Topluca okunan dua ve yapılan yeminlere gülbank, Ezan’a da Gülbanki Muhammedî denilir. Halvetîlik ve Mevlevîliğin birleşimi olan ve XVI. Yüzyılda Diyarbakırlı İbrahim Gülşenî tarafından kurulan tarikata da Gülşeniyye denilmektedir. Ayrıca 1600’lü yıllarda Avrupa’da kurulan, “çok eski çağlardan aktarılmış gizli bilgilere sahip” olduğu öne sürülen, dünya çapındaki “Kardeşlik Tarikatı” da Gül-Haç Biraderleri olarak anılır.
Gül, sağdan sola siyasi birçok partinin de sembolü olmuştur. Bildiğim kadarıyla Sosyalist Enternasyonal’in, Fransa’da Sosyalist Parti’nin; bizde ise Demokratik Toplum Partisi’nin sembolü, amblemi güldür. Ünlü şairimiz Sezai Karakoç tarafından 1990’da kurulan ve sonra kapanan Diriliş Partisi’nin amblemi de “güller açan gül ağacı”ydı.
Sevgiliye sunulan en güzel şey güldür. Aşk, gülsüz olmaz. Kırmızı gül, ateşli aşkı; beyaz gül, saflığı, masumluğu; pembe gül, “gönlüm sende”yi; sarı gül, “sıcak sevgi”yi ifade eder.
Ve… Gül, baharın müjdecisi, karanfille birlikte, Emek Bayramı’nın da sembolüdür.
Emeğe saygılı biri olarak Bir Mayıs Bayramı vesilesiyle mal üreten, hizmet üreten, düşünce üreten, bilgi üreten tüm emekçilerin emek bayramını kutluyorum.
Gelin, bu güzel bayram gününde, “Gül Ötesi”nin şairi Sezai Karakoç’un “Gül Muştusu” şiirini birlikte okuyalım diyorum:
“Dicleyle fırat arasında
Bir eski şehir cennet titremesi
Sarı güller çevirmiş dört yanını
Yabancı bir şehir gibi
Kırmızı güller yerli
Kuzuların doğması nasıl beklenirse o ülkede
Güllerin açması da öyle beklenir gün doğmadan önce
Bahar yağmurları böyle güllere gebe
İner gökyüzünden bahçelere
Nişanlarda gül şerbeti içilir
Hastalara gül şurubundan ilâç
Gül yeni bir yıl gibi
Yetişir evlere muştu gibi
…
Batısına fıratı alıp
Doğusuna dicleyi
Bir diriliş sûru gibi saklayarak geleceklere
Kurumuş bir su yatağı gibi kaynayan
Üzeyr deresini
Bir kutlu yaprak gibi
Doğuda sallayarak
Zülküfül tepesini
Göğsünü vakte geren yoksul ülke
Zenginliği baharda çobanların kavallarında çocukların türkülerinde
İğde kokularında üzüm asmalarında güllerde
Zengindir gülleriyle bu ülke her şeyden önce
Kırk yıl öteye gitseler de
Bu yerliler
Gül açar gül kapanır boyuna gönüllerinde
Yaşlısıyla genciyle
Gül taşırlar dünyanın bütün ülkelerine”
20 Nisan 2009’da www.sivildusunce.com’da;
24 Nisan 2009’da Ergani Söz’de;
28 Nisan 2006 tarihinde Ergani Haber ve Gönül Sitesi’nde yayımlandı.