Açık Toplum mu, Kapalı Toplum mu?

okuma süresi: 6 dk.

Batı’da düşünce, Doğu’da lider yüceltilir.

Osmanlı, “Tanrı yeryüzünü Müslümanlara, denizleri de kâfirlere verdi” diye düşünürmüş. Bu düşünce, sebepsiz de değildi: Göçebeler her daim kendilerini atın sırtında, gemi güvertesinden daha rahat ve güvende hisseder. Yerleşik Batı ise, karada ticaret yollarının kapanması sonucu, geleceğin kara parçasında değil, gemi güvertesinde, denizlerde olduğunu öngörmeye başladı. Bu anlayışın sonucu olarak denizlere açılıp Ümit Burnu’nu, Amerika’yı keşfetti.

Amerika’yı keşfeden Kristof Kolomb, karaya ayak bastığında, karşısında bir Yeni Dünya, geldiği dünyaya hiç benzemeyen bambaşka bir dünya buldu. Kolomb, Yeni Dünya’ya eski görüşleriyle çıktığı için, yeni bir dünya keşfettiğini anlayamadı. O, Dünya’nın küçük olduğuna, Doğu ülkelerine okyanus yoluyla birkaç günde varılacağına inanıyordu. Çünkü Kutsal Kitap’ta, karaların denizden altı misli geniş olduğu yazılıydı. Bu nedenledir ki, Doğu’ya, Hindistan’a gideyim derken, Batıya, Amerika’ya, Yeni Dünya’ya gittiğini, yeni bir kıtayı keşfettiğini anlayamadı. Kolomb’un hayatı büyük bir buluşun olduğu kadar, aynı zamanda büyük bir yanlışlığın tarihidir.

Şimdi farklı boyutlarda bizler de bir yanlışlık içindeyiz. Evrensel insanî değerlerin ülkemize taşınması için Avrupa Birliği’ne, Batı’ya doğru ilerleyelim dedikçe; bir kısım güçler paçamızdan bizleri geri çekip Doğu’ya sürüklemek istiyorlar. Kolomb’un yanlışlığı insanlık tarihine katkı yapan bir yanlışlıktı, ama bizleri Batı yerine Doğu’ya götürmek isteyenlerin yanlışlığı, toplumumuzun gelişimini olumsuz etkileyen, sekteye uğratan bir yanlışlıktır. Bu yanlışlığa düştüğümüzde, tarih bizimle alay edecektir.
***
Avrupa Birliği, yanlışları ve doğrularıyla kurumlarla yönetilen ülkelerin bir araya geldiği ülkeler birliğidir. Birlik üyesi ülkelerin çoğu açık toplumdur. Türkiye açık toplum olmaya adım attıkça, Avrupa Birliği’ne yaklaştıkça yasalara kavuşuyor. Kurumlar, kurum olmaya başlıyor demektir. Bu nedenle, Türkiye’nin Avrupa Birliği koşusunu desteklememiz gerekir. Ama Avrupa Birliği müzakereleri ilerledikçe, iyileştirici yasalar çıktıkça, kurumlar kurumlaşmaya başlayınca, çelme takanların, komplo tertipleyenlerin, makamını kaybetmek istemeyen sivil ve askeri elitler ile bunların yandaşlarının sayısı her geçen gün biraz daha artıyor.

Avrupa Birliği’ne karşı çıkanlar kapalı, Avrupa Birliği’ni isteyenler açık toplumdan yanadır. Şaşı baksak bile kapalı toplumla açık toplum arasındaki muazzam farkı görürüz:
• Kapalı toplumlar, yeni düşüncelere açık olmaz, yeni düşünce üretenlere savaş açar, eski düşünceler koşullarının değiştiğini görmez. Açık toplumlar yeniliklerin peşinde olur, yeni düşünce üretenleri ödüllendirir.
• Kapalı toplumlar, dış dünya ile ilişkilerini belleklerde keser. “Tek lider, tek kitap, tek din, tek mezhep, tek ulus, tek dil, tek ırk, tek yol…” deyip, görüşlerini tamamlar. Hiçbir kapalı toplumda, göreceli olarak, insanî değerlere rastlanmaz. Çünkü kapalı toplumlarda insan değersizdir, çocuklar değersizdir, çalışanlar değersizdir. Değerli olan sadece liderdir, liderin kuyruklarıdır ve bir de bunların egemen olduğu devlet aygıtıdır. Hâlbuki aslında değersiz olan bunlardır. Örneğin, dün “büyük bir lider” olan Saddam ve kullarının, bugün ise “haşmetli” Suudi kralı ve kullarının değeri var mı? Suudi kralı gittiği yerde para saçtığı için sahtekâr el etek öpenleri bol oluyor. Peki, bunların devletlerinin bir saygınlığı var mıdır?
• Kapalı toplumlarda, değişik ırktan insanlar, dinler, mezhepler, fikirler, yazarlar, görüşler, kitaplar… toplum için zararlıdır. Buna karşın, açık toplumlarda, bu özelliklere sahip olmak zenginliktir.
• Kapalı toplumlarda, toplumların yönetilmesinde örf ve gelenekler, keyfi uygulamalar, “ben yaptım oldu”lar, dondurulmuş, örf ve gelenek özelliği kazanmış yasalar esas alınır. Örf ve gelenekler ayrıntılı yasalara dönüşmez, evrensel yasalardan öcü gibi korkulur. Kapalı toplumlarda din, devlet ve ulusalcılık/milliyetçilik maskesi altında ayrıcalıkların egemen olunması istenir. Yalan ve ikiyüzlülük yaşam biçimini alır: Ayrıcalık istemeyen enayidir! Oysa ayrıcalık başkasının özgürlüğünü yok etmektir. Açık toplum, şeriat entrikaları ve darbe/muhtıra komplolarından uzak olup, yasa ve ölçü ile oluşturulmuş kurumlarla yasa ve ölçülere uygun olarak yönetilmek ve yönetmektir. Açık toplumda yalan, dolan, ikiyüzlülük, ayrıcalık kısmîdir.
***
Türkiye bugünlerde örf ve gelenek özelliği kazanan yasalarını Avrupa Birliği sayesinde, batının baskısıyla, yavaş da olsa evrensel ölçülerde güncelleştiriyor/güncelleştirmeye çalışıyor. Buna karşın kurumların başına çöreklenmiş padişahçıklar veya ayrıcalıklarını yitirmek istemeyenler ise yenilikleri, evrensel ölçülerdeki yasaların çıkmasını baltalamaya çalışıyor. Muhtıralarla önü kesilmek isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde üniversitelerin, askerlerin hep “yeniliklerin bekçisi” olduğu söylenip duruldu, ama öyle değil; bugün üniversiteler, askerler ve aynı kaynaktan beslenen siyasi parti liderleri Avrupa Birliği sürecine çomak sokuyor, Türkiye’yi kapalı toplum içine çekmeye, çürütmeye çalışıyorlar.

Ve bunlar kendi kişisel çıkarlarını gizlemeye çalışarak; ülke adına, vatan adına, devlet adına hareket ettiklerini iddia ediyorlar. İşin en ilginç yanı, tutuculuktan yana olarak düşünülen ve dinci diye nitelendirilen bir parti ve hükümetin açık topluma yandaş olmasıdır. Daha ilginci ise, kendilerini Atatürkçü, ilerici, devrimci, sosyalist(!) sayan veya düşünen bir kısım insanların militarizmin şemsiyesi altındaki liderlerin peşine takılıp kapalı toplumu savunur olmalarıdır.

Olacak şey mi, Batı’nın evrensel insanî değerleri yerine Doğu’nun despot liderlerinin keyfi kararlarını benimsemek? Ve olacak şey mi, askerlerin yönetime gelmesini istemek?!

Kapalı toplum olunca ne olacak?

Birincisi, özgürlükler rafa kalkacak, ihalelerde komisyonların üstü örtülecek, “düşük yoğunluklu savaş” sürecek… ayrıcalıklı kullar dolarları “hiç” edecek, uyuşturucu ve cinayet çeteleri işlerine devam edecek… ama kimse hesap sor(a)mayacak!

İkincisi ve daha tehlikelisi ise ırkçılığa maddi ortam hazırlanacak: Ulusalcılık/milliyetçilik adına herkes “Türk” yapılmaya çalışılacak!.. Türkiye iç savaşa sürüklenecek!

Unutmayalım: Evrensel insanî değerler, evrensel yasaların ürünüdür. Belleğinde evrensel yasalar kök salmayan insanlar, yalancı, ikiyüzlü, hain, rüşvetçi, ırkçı, tetikçi olur; evrensel erdem, onur ve imandan haberleri olmaz!

İnsanlarımız Avrupa değerlerini isterken, evrensel insanî değerlere özlem duymaktadır. Yıllardır Avrupa’ya gidip-gelmiş çalışan insanlarımızdan hep şunu duyarız: “Avrupalıların dinleri ters, ama bütün işleri doğru!”

Burada dile getirilen de aslında evrensel insanî değerlere duyulan özlem değil midir?

Sonuç: Toplumlar, Türkiye, kapalı topluma doğru yöneldikçe, gerileyerek yoksullaşır ve parçalanmaya doğru gider. Buna karşın, açık topluma koştukça, zenginleşir ve birlikten yana olanların sayısı artar. Tercihimizi buna göre yapalım, saflarımızı buna göre belirleyelim, seçimde oylarımızı buna göre kullanalım!

23 Mayıs 2006 tarihinde www.kuyerel.com
26 Mayıs 2007 Ergani Haber Gazetesi

05 Haziran 2007’de www.tarihteneski.com
6 Temmuz 2007 Ergani Söz Gazetesi’nde yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.