“Akılları zayıf olan kimseler yerde gömülü olan define ve hazineleri aramaya düşkündürler. Onlar bu araştırmalarıyla kazanç temin etmek isterler. Bunlar eski kavimlerin bütün servetlerinin yeraltında gömülü olup, bütün bu servetlerin tılsımlı ve sihirli mühürlerle mühürlenmiş olduğuna ve ancak bu tılsımların ilmine vakıf olanların, bu tılsımların çözülmesine hizmet eden buhur ve kurbanlar getirenlerin, bunları çözen dualar bilenlerin bu tılsımlı çözebileceğine inanırlar.” (İbn Haldun, Mukaddime -II, MEB Yayınları, s. 330-331.)
628 yıl önce, İslam bilgini İbn Haldun böyle yazsa da, defineciler bugün bile hayal güçleri ve altına olan arama tutkuları nedeniyle Ergani ve başka yerlerde tarihi ve “kültürel hazine“yi zalimce talan ediliyor. Ve yetkililer de seyrediyor!
Ergani yakınlarındaki Zülküf Dağı’nda eski şehir harabeleri, Meryem Ana Kilisesi, Ermeni ve Müslüman mezarlıkları, kaya ve mağara oyukları; Hilar’da mağaralar, kayalıklar, mezarlar; Çayönü Tepesi ve daha birçok yer define avcılarının (altın arayıcılarının) yasadışı, bilinçsiz ve akılsız kazılarına hedef oldu, halende oluyor. Bu kazılar sonucu tarihi eserler, yapılar, mezarlar, doğal güzellikler, eşyalar zarar görüyor, yağmalanıyor, tahrip ediliyor.
Kazılar sadece tarihi eserlere zarar vermekle kalmıyor; tarihe, geçmişe, en acısı ölülere saygısızlık ediliyor. İnsanî, ahlakî ve dinî bütün değerler hiçe sayılıyor. Hiçbir insanî değer, hiçbir ahlakî öğreti ve hiçbir din; altın için, para için mezarların tahrip edilmesini hoş görmez. Define ve altın arayıcıları (siz bunlara mezar soyguncuları deyin), Eski Ergani Harabeleri’ndeki bütün yapıların, mezarların, kilise ve cami kalıntılarının altını üstüne getirdiler. Mezarlardan çıkan müslim ve gayrimüslimlere ait kemikleri, gelişi güzel, sağa sola attılar, atıyorlar. Oysa İslâm ve ayrımsız tüm dinler, inançlar, ahlakî öğretiler mezarlara ve ölülere saygıyı esas alır.
Bu durum sadece Ergani’yle sınırlı değildir. Tüm Türkiye’de, az veya çok, benzer olaylar yaşanmaktadır. Ama Cumhuriyet tarihinin yarısından fazlası “sıkıyönetim” ve “olağanüstü hal“ ile geçen bir bölgede altın arayıcılarının bu kadar pervasız hareket etmeleri de insanı düşündürüyor! Oysa Kültür ve Turizm Bakanlığı 27 Ocak 1984 tarihinde Define Arama Yönetmeliği‘ni yayınlamıştır. Bu yasal düzenleme hangi alanlarda arama ve kazı yapılabileceğini, kazıların nasıl yapılacağını, kazıların hangi resmi görevliler eşliğinde yapılabileceğini hükme bağlamıştır. Kim takar yönetmeliği?
Altın arayıcıları “Ermeni Olayları” sırasında ölen veya kaçan Ermenilerin, ölmeden ya da kaçmadan önce para ve altınlarını çeşitli yerlere gömdüklerini; ayrıca, tarihin çeşitli evrelerinde Ergani’de hüküm süren medeniyetlerin, kavimlerin ziynet ve değerli eşyalarını gömdüklerini düşünerek kazılar yapmaktadırlar. Kazıcıların bir kısmı, altınların gömülü olduğu yerleri bulmak için, “üfürüğü kuvvetli“hocalara bile gitmektedirler. Muskalarla ve ebced hesabıyla tılsımlar çözülmeye çalışılır. Gece omuzlarında kazma, ellerinde kürek (parası olanlarda ilaveten dedektör), şebeke halinde çalışarak durmadan kazarlar. Altın, para bularak bir anda çok çok zengin olmanın hayaliyle gündüz uyur, gece kazı yaparlar. Zengin olunca neler neler yapmazlar ki? Konaklar, avratlar, bağ-bahçe, hizmetçiler sıra sıra kendilerini beklemektedir. Düşü bile güzel değil mi?
Kazı esnasında bir şey bulunmazsa, bunu definenin (altının) tılsımlı ve sihirli mühürleri çözmek için gerekli araçları bulamadıklarına veya uygun duayı okuyamadıklarına yorarlar. Hayaller başka bahara kalsa da yılmazlar. Ümitlerini yitirmeyerek kendi kendilerini aldatırlar. İbn Haldun definecileri bu duruma iten nedeni şöyle açıklamaktadır:
Bunlar, “akıl kıtlığına üstelik, tabiî kazanç vasıtaları olan ticaret, çiftlik, sanat ve hüner yoluyla geçinmekten âciz olmalarıdır. Bundan dolayı doğru ve tabiî olmayan yollarla kazanç temin etmek isterler. Fakat, yolsuz olarak kazanç temin etmekten daha yorucu ve daha zahmetli işlere katlanmakta olduklarını düşünmezler. Üstelik bunlar, bu hareketleriyle kendilerini cezalara çarptırmaya mâruz bir hale sokarlar.” (Mukaddime -II, s. 332-333)
Bazı uyanıklar da bu zengin olma hayaliyle yaşayan “kıt akıllı“ altın arayıcılarının sırtından para kazanır. Bunlar detektör satıcıları, uydurma yazı ve harita satıcıları, haber satıcıları (tüyo vericiler), tılsım çözücüler, üfürüğü kuvvetli hocalardır. Bunların yanı sıra, bir de teknolojiden, bilgisayarda internet üzerinden para kazananlar var. Örneğin, definecilik konusunda geniş bilgi sahibi olmak istiyorsanız, internette dolaşmanız yeter. İnternette bu konuda yüzlerce site karşınıza çıkmaktadır. Bilim heyetlerinin kazı ve araştırmaları, denetim bürokrasisi içinde zorlaştırılırken definecilerin adeta teşvik gördüğü bir ortamla karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Bu konuda caydırıcı yasa ve yönetmeliklere karşın bu sitelerde, defineciliğin incelikleri, dedektör kullanımı, define aramanın incelikleri gibi çok geniş bilgiler bulunmaktadır.
Tarihimize, tarihi eserlerimize, geçmişimize, ayrım gözetmeden tüm mezarlıklara, kültürel varlıklara sahip çıkalım. Üç beş “aklı kıt” insanın buraları tahrip etmesine seyirci kalmayalım/izin vermeyelim. Bilinmelidir ki, tarihi sevmeyenlerin, tarihi eserlerine sahip çıkmayanların yurtseverlikleri de tartışma götürür!
23 Eylül 2005 tarihinde Ergani Haber gazetesinde ve
Arkeoloji ve Sanat ergisinde (Yıl: Eylül-Aralık 2006/28, Sayı: 123) yayımlandı.