Yerel yönetimler ile insan onurunun temelini oluşturan insan hakları arasında önemli bağlar bulunmaktadır. Farklı etnik, toplumsal ve ekonomik köken ve geleneklerden insanların her gün birlikte yaşadıkları, çeşitli ihtiyaç ve beklentileri farklı olan insanların karşılıklı yerel düzeydeki haklarını koruyacak ve geliştirecek olan yerel yönetimlerdir. Yani daha açık bir deyimle belediyelerdir.
Kentleşme ekonomik kalkınmanın temel şartlarından biridir. Bu nedenle, kentleşme hiçbir zaman sakıncalı görülmemeli, ancak çarpık kentleşmenin büyük sosyal sorunlarla, ekonomik ve çevre sorunları yarattığını da unutmamalıyız. Doğru dürüst ve insanca bir yaşam sağlamaya yetecek temiz suyu, sağlık hizmetlerini, okulları ve ulaşımı sağlayacak güç, kaynaklar ve eğitilmiş personel temininde büyük zorluklar yaratmaktadır. Böylesi kentlerde sonuç olarak ortaya mantar gibi illegal iskân (gecekondu, varoş…) bölgeleri ve ilkel yaşam biçimleri ortaya çıkmakta, sağlıksız çevre sebebiyle hastalıklar yayılmakta, kentsel krizle ve çevre sorunlarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Öyleyse çözümlerimiz sorunun çapıyla bağdaşır olmalı, yoksa doğa insanlardan korkunç bir intikam alır!
Bu bakış açısıyla, yerel yönetimler, merkezi yönetimden bazı hizmet ve kazançları devralarak kent yaşamının kalitesini yükseltebilir. Kırsal alandaki göç ve istihdam sorunlarını yerinde çözmek, köyü yaşanabilir kılmak için, tarıma dayalı (teknolojik destekli) ve tarım dışı faaliyetleri yaygınlaştırmak, bütünleştirmek ve girişimciliği desteklemek yoluna gidilmeli, kırsal kesimdeki hazine arazileri bu amaçla değerlendirilmeli; kentlerdeki kamu arazileri ise sağlıklı bir kent oluşumu için planlanmalı ve satılmalıdır. Bölgemizde ‘köye dönüşler’ için gerçekçi, somut projeler geliştirilmeli ve bu projeler teşvik edilmelidir.
Habitat kararları yaşama geçirilmeli; kalkınmanın sağlanması, çevrenin korunması ve geliştirilmesi, sağlıklı ve güvenli bir kentte insanların daha rahat yaşamaları için Yerel Gündem 21’ler ile Yerel Habitat’lar oluşturulmalı ve bunlar işbirliği içinde çalışmalıdırlar.
Yerel düzeyde ‘toplumsal işbirliğinin nimetlerini ve külfetini’ adilce dağıtılmasını sağlayacak olan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, ülkede demokrasinin güçlenmesine katkı sağlayacaktır. Eli kolu bağlı, yetkileri kısıtlanmış yerel yönetimlerin olduğu yerde ne demokrasiden, ne de sürdürülebilir kalkınma ve çevreden söz edilebilir. İyi bir kent yönetiminin ademi merkeziyete ihtiyacı vardır. Gerek fonlar konusunda, gerek siyasal güçte, gerekse personel konusunda yetkilerin mahalli idarelere verilmesi gerekmektedir. Çünkü mahalli yönetimler yöresel ihtiyaçları gözlemleyebilecek, yönetebilecek en uygun yerlerde bulunmaktadırlar.
Yerel yönetimlerin demokrasinin anaokulu olduğunu unutmayalım!
10 Haziran 2005
Ergani Haber Gazetesi