Saygıdeğer Müslüm Ağabeyim merhaba,
Nasılsınız, iyi misiniz? Umarım iyisinizdir.
Yılmaz Güney üzerine hazırladığım “Karanlıktaki Işık YILMAZ GÜNEY” kitabımı size bir arkadaşınız ulaştırılmış. Kitap hakkındaki yazınızı büyük bir mutlulukla okumuştum.
Yeni kitabımı da görmenizi istedim. “Endişesiz bir ülke, endişesiz bir dünya için… Yılmaz Güney” kitabı sergide kullanılan fotoğraflardan yola çıkılarak hazırlanmış bir Yılmaz Güney özetidir. Kapak hariç yine benim hazırladığım, editörlüğünü yaptığım bir çalışmadır.
Yılmaz Ağabeyimle Ankara Cezaevi’nde önce yazışarak tanıştım. Onu kaldığı ceza evlerine görmeye gittim. Çok iyi dost olduk. Beni bütün ailesiyle tanıştırdı. En son Isparta Cezaevi’nin bahçesinde beraber volta attık. Onu kaybettiğimiz güne kadar da bu dostluğumuz sürdü.
1968 yılında tesadüfen “Kanlı Buğday” filmini izledikten sonra tutkulu bir şekilde her filmini takip etmeye başladım. 1970 yılında çocukça duygularla bir arşiv bilinci olmadan gazetelerden, dergilerden Yılmaz Güney yazı ve fotoğraflarını kesip saklamaya başladım. 1974 -1975 yıllarında Yılmaz Güney filmlerinin oynadığı sinemalara saldırılar olmaya başladı. Bir gün filmleri ve fotoğrafları yok edilebilir kaygısıyla arşiv yapmaya karar verdim. Her gün bütün gazeteleri ve dergileri tek tek taradım. En küçük bir haberini bile kesip sakladım. Baba mesleği olan nakliye işinde İstanbul’a kereste taşımaya başladım. Her İstanbul’a gittiğimde Beyazıt’taki sahaflara uğrayıp ne bulduysam satın aldım. Kapanan Sinematek Derneği’ne ait birçok dergiyi sahaflarda buldum. İstanbul, İzmir ve Uşak’taki film şirketlerine defalarca gittim. Depolarında film, afiş, lobi ve fotoğraf ne bulduysam satın aldım.
Yılmaz Ağabeyime hiçbir zaman bir arşiv yaptığımdan söz etmemiştim. Nihat Behram, Yılmaz Ağabeyime; “Abi bu çocuk bir yıl çalışıyor, kazandığı bütün parayı filme, afişe, fotoğrafa yatırıyor,” demiş. Yılmaz Ağabeyim de böylelikle arşiv yaptığımı öğrenmiş oldu. Yılmaz Ağabeyimle Moda’daki evde görüşmemizde “Arşiv mi yapıyorsun, neler var elinde?” dedi. Ben de; “16 mm’lik filmler, afişler, lobiler, fotoğraflar ve gazetelerden kesilmiş yazılar var,” dedim. O da; “Şimdi buradan Güney Film’e gidiyorsun ne bulursan alıp götürüyorsun. İleride ben onları senden alıp fotoğraflarını çekip, yine sana geri veririm. Ada da bazı dergi ve broşürler var, onları da sana göndereceğim,” dedi. O günlerde Nihat Behram ve Canan Gerede Güney Film’e ait filmleri ve fotoğrafları yurtdışına göndermeye çalışıyordu. Ben çekingen yapım nedeniyle “burada ne varsa ben alıp götüreceğim,” diyemedim. En büyük pişmanlığımdır. Yine de oradan ayrılırken bir miktar fotoğraf, afiş ve slayt ile ayrıldım.
Yılmaz Ağabeyim on beş gün sonra bana dergi ve broşürleri gönderdi. 12 Eylülden bir buçuk ay sonra yine bazı dergi ve broşürler gönderdi.
Yılmaz Ağabeyim, 12 Eylül darbesinin gelmekte olduğunu görmüştü. Bana o sözü söylediği zaman 12 Eylülden bir buçuk ay önceydi. Niye benden böyle bir şey istemişti; sanırım kendisine mektuplarımda içtenlikle yazdıklarıma inanıyor, bana güveniyordu diye düşünüyorum.
Yılmaz Ağabeyim yurt dışına gittiğinde katıldığı Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi kazandı. Bazı gazetelerin olumsuz kampanyaları sonucunda askeri güçler bütün filmlerini, afişlerini, fotoğraflarını toplayıp yok ettiler. Otobüslerin, kamyonların arka camlarını süsleyen, taksilerin güneşliğindeki, kahvehanelerin duvarlarındaki fotoğrafları kaldırıldı. Televizyonlara çıkan meslektaşları “Beraber çalıştık,” diyemiyor, adından bile söz edemiyordu. İki dakikalık rolünün olduğu “Sezercik Yavrum Benim” filmindeki görüntüsü bile filmden çıkartıldı. İlçemiz Simav’a gelen Kadir Savun, Yılmaz Ağabeyim ile birlikte rol aldığı “Kızılırmak-Karakoyun” filminin senaryo kitabını imzalamaktan kaçındı.
1974 yılında duyduğum endişede ne yazık ki haklı çıkmıştım.
Yılmaz Ağabeyimin benim arşivimdekileri alması ne yazık ki kısmet olmadı. Elimdeki bu kadar fotoğraf, belge ve filmleri bir şekilde onu sevenlerle buluşturmalıydım. Bütün elimdekileri bir kitapta toplayıp Yılmaz Güney’i sevenlere sunmaya karar verdim.
Ben bir yazar değilim. İlk kitabımda anlattığım gibi Yılmaz Ağabeyimle olan bir konuşmamızdan yola çıkarak bu kitabı hazırladım. Fotoğraf ve afişler sinema panolarına raptiye ve zımba ile tutturulduğundan delik deşik olmuş, zaman zaman yağmura maruz kalmış. Ne yapacağımı bilmeden on iki yıl geceli gündüzlü fotoğrafları bilgisayarda photoshop programında onardım. Bütün yazı ve fotoğrafları elime alıp bunlar bir kitap olacak deseydim, kimse benim kitabımla ilgilenmeyecekti. Kitabı basıma hazırlayabileceğim programları satın alıp öğrendim. Kitabın tasarımını, kapağın tasarımını ve editörlüğünü her şeyini kendim yaptım. Bitmiş baskıya hazır haliyle birçok yayın evini dolaştım. Çok beğendiklerini ancak maliyetli bir kitap olacağını, sponsor bulmamı söylediler. Sponsor bulmaya çalıştım. Bir sponsor ile bir yayınevini buluşturmayı başaramadım. Bunda benim Kütahya’nın Simav ilçesinde olmamın da payı vardı sanırım. Bu alanda kitapları olan bazı ünlülerle görüştüm. Onlar beni yanlış yerlere yönlendirdi. Sinema yazarı Atilla Dorsay benimle çok ilgilendi.
Menderes Samancılar’a ulaştım durumu anlattım. Menderes Ağabeyim beni Adana Altın Koza Film Festivali Yönetim Kurulu toplantısına davet etti. Başkan Zeydan Karalar ile tanıştırdı. “Başkanım Tahir böyle bir kitap hazırlamış. Biz de basmak için söz verdik,” dedi. Başkan Zeydan Karalar da “Mademki söz verdik basacağız o zaman,” dedi. Adana Büyükşehir Belediyesi Sosyal İşler Daire Başkan V. Dr. İsmail Güneş kitabın incelemesini yaptı. Altın Koza’nın bütçesi müsait olmadığı için 2019 yılının aralık ayının son haftasında Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı tarafından basımı yapıldı. 1000 adet için sözleşmiştik, ancak maliyeti yüksek olduğu için 500 adet bastırılabildi. İlk kitabın yeniden basımı için geçen yıl bir girişim oldu fakat gerçekleşmedi. Bu yıl kesin bastıracaklarını söylemişlerdi deprem nedeniyle yine kaldı.
Kitapta yer almayan daha birçok fotoğraf var elimde. Yılmaz Ağabeyim hakkında bir şeyler yapmak isteyip de beni arayan hiçbir kimseyi geri çevirmedim. Yönetmenliğini Hüseyin Tabak’ın yaptığı Almanya Avusturya ortak yapımı “Çirkin Kral Efsanesi” filmine çok ciddi katkıda bulundum.
Adını Yılmaz Güney’den almış olan sevgili dostum Küçükçekmece Kültür Müdürü Güney Özkılınç ile “Sinemanın Güney’i” kitabını hazırladığı günlerde tanışmıştım. “Karanlıktaki Işık YILMAZ GÜNEY” kitabım yayınlanınca 2019 yılında beni aradı; “Küçükçekmece Belediyesi olarak sergiler yapıyoruz, aynı zamanda serginin kitabını da yapıyoruz. Yılmaz Güney’in doğum yıldönümü olan 1 Nisan 2020 tarihinde bir sergi açalım ve kitabını yapalım,” dedi. Daha önceki çalışmalardan Ara Güler ve Cemal Süreya üzerine hazırlanmış iki örnek kitap gönderdi. Ben çalışmalarımı tamamlamama rağmen virüsün bizleri evlerde kalmaya mecbur bırakması nedeniyle sergi ve kitap gerçekleşmedi. Geçtiğimiz yılın ağustos ayında Güney Özkılıç ile görüşmemizde Yılmaz Güney’in 38. ölüm yıldönümü 9 Eylül de bir şey yapıp yapmayacaklarını sorduğumda; “Bir çalışmamız yok,” dedi. Güney Bey bir gün sonra beni aradı sergi için bir çalışma yapmamı istedi. Ben de 2019 yılında yaptığım kitap çalışmamı gönderdim. Sergi ile kitabı birlikte yapmanın daha kalıcı olacağını söyledim. Güney Bey bir gün sonra ekibiyle beni arayıp; “Tahir Abi burada her şey var, kitabı da yapalım,” dedi. Sergimiz Küçükçekmece’de 9 Eylül – 1 Ekim 2022 tarihleri arasında açık kaldı. Sergi tarihi yaklaştığı için kitabın basımı serginin bitişine doğru oldu.
Yok edildiği düşünülen birçok şeyi ilk kitapta ortaya dökmeye çalıştım.
İkinci kitabı da umarım beğenirsiniz.
Saygı ve sevgilerimle…
29 Mayıs 2023
Tahir Yüksel
ty.tahiryuksel@gmail.com