Makam’ın birçok özelliği var. Bu özelliklerden biri, burada açan ve buraya özgü Makam Çiçeği’dir. Bir rivayete göre Zülküf Peygamber’in terinin damladığı her yerde bu çiçek olmuştur. Zülküf Dağı’nda Aşağı Suluk ve Çırçırik’in yukarılarından başlayıp taa Mescid’e kadar olan kısımda taşlık ve kayalıklarda olmaktadır. Bir başka rivayete göre ise, Hz. Ali’nin atının terinin damladığı yerlerde ilkin açmış ve o günden beri de sadece Ali Dağı ve Zülküf Dağı’nda olmaktadır. Daha başka rivayetler de var…
Zülküf Dağı’nda Açan Makam Çiçeği. Foto: Müslüm Üzülmez
Makam Çiçeği, genellikle yalnız Nisan ayı sonu ile Mayıs ayı başlarında açmaktadır. Bu çiçek, benim bildiğim kadarıyla zambakgillerden Lilium cinsini oluşturan alımlı, dik gövdeli, taşlar arasında 15–20 santimetre boyunda yeşil ince uzun yaprakları arasında tek tek huni biçiminde eflatuni çiçekler açan narin, güzel kokulu bir çiçektir. Yabanıl olarak yetişir. Hem kutsal olduğuna inanıldığı için ve hem de güzel kokusundan ötürü evlerde kurutulmuşu saklanılır.
Makam’ın diğer bir başka özelliği de Makam’da, her şeyi yanarak deneyen; aşkı, ateşe koşarak pervaneden öğrenen ötüşü güzel bülbüllerin yetişir olmasıdır.
Makam’ın Bülbülleri hiç susmak nedir bilmez. Bu bülbüller, dut yiyen bülbüllerden değil; yaz kış, her mevsim öterler. Ben bunu Makam’da, bu kutsal topraklarda, bu dağ ve dağın eteklerinde güllerin olmayışına yoruyorum. O, sevdasını anlatacak gül, üzerine konacak gül dalı aramaktadır. O, sevgilisini kaybetmiş aşk-ı perişandır. Böyle olmasa, bu bülbüller bu kadar yanık ve de üstelik her mevsim neden ötsünler? Makam’da, bırakalım gülleri, güzelim bülbüllerin konacağı bir ağaç bile yok! Dağ, çıplak; ağaç yönünden fukara ve perişandır: İnsanlara, kurda-kuşa nimet sunamaz. Oysa bizler mübarek kutsal Makam Dağı’nı çoook, çok severiz. Bu mübarek toprağa, kanımızı-canımızı feda bile ederiz! Ama nasıl sevgiyse(!), sevdiğimiz yerleri ağaçlandırmayız, yeşillendirmeyiz, güzelleştirmeyiz. Bu dağları bir cennet parçasına dönüştürmeyiz: Bülbülleri gülsüz bırakırız.
Gül ile bülbül arasında hiçbir ilişkinin olmadığına; sadece âşıkların, ozanların ve özellikle de divan şairlerinin bir yakıştırması olduğuna inansak dahi, Makam’ı ve dağlarımızı ağaçlandırmalıyız: Bülbüllerin konacak bir gül dalı bulmaları bile sevaptır derim.
***
1960’lı yıllarda, ortaokuldayken, okulca başımızda öğretmenlerimiz- Orman Haftası kampanyası çerçevesinde olmalı(!)- Makam Dağı’nın güney eteğine çam fidanları dikmiştik. 2003 yılında Makam’a çıktığımda ekilen yerlerde bir tek çam ağacı görmedim. Yamaç ve kayaların üzerinde, kuşların yemek için taşıdıkları bademleri gagalarından düşürmeleri sonucu kendiliğinden oluşan bir iki tane badem ağacı gördüm, o kadar!
Ergani’yi ve mübarek Makam Dağı’nı seven bizler, mutlaka bir “Ağaçlandırma Seferberliği” ilan etmeliyiz. Sevgi emek ister: Mübarek toprakları sevdiğimizi göstermeliyiz. Kuru kurusuna sevgi olur mu? Askerler, devlet daireleri, okullar, kahvelerde boş oturanlar, gönüllüler… hep el birliğiyle bir plan ve proje çerçevesinde başta Makam Dağı olmak üzere; bütün çıplak dağlarımızı, tepelerimizi, evlerimizin önünü, caddelerimizi, sokaklarımızı ağaçlandırmalıyız. Yoğun bir ağaçlandırmayla yeşilden bir cennet köşesi yaratmalıyız.
Ne dersiniz?
10 Mart 2005
Ergani Söz Gazetesi