İnsanlar neden Dua eder, Makam neden bu kadar dua ile özdeşmiştir?
İnsan, çaresiz kalmasın. Çaresiz kalınca, her “çare” denilene gerçekten çare olarak koşar: Umutlanır, yüreğinde güzel duygular kuş misali uçuşur. Teselli arar, dilek tutar. Dileklerinin gerçekleşmesi, derdine derman olunması için inançla dualar eder. Ve dualarla çaresizliğin çemberinden tanrıya uzanarak kurtulmak ister. Onun için dualar içten, saf ve temizdir. İçten, saf ve temiz olmadığında dua, dua olmaz. -Beddua olur.-
Dua, zorlamayla olmaz; kendiliğinden, pınardan akan soğuk su gibi, yürekten gelen sözcükler sesli veya sessiz dudaklardan dökülür, ruhu yıkar, acıları dağlar; içteki yangını söndürür. Dua, bazen ruhların derinliklerinden kopan bir çığlık da olabilir. Zihinle beden bir bütün olarak uyum içinde duaya durulduğunda; Cennetin tüm kapılarının açılacağı, istek ve dileklerin bir bir, bugün olmasa bile yarın mutlaka gerçekleşeceği düşünülür. İnsan kendisini bir kuş gibi hafif, mavi gökyüzünde beyaz pamuksu bulutların üstündeymiş gibi hisseder. Sıcacık bir sevinç ve huzur bedeni dalga dalga sarar; huşu içinde, yanakları ıslatarak rahmet taneleri gibi akar gözyaşları…
Duanın yeri ve zamanı yoktur, ama yine de en çok camilerde, kiliselerde, havralarda ve diğer tapınaklarda; türbe ve yatırlarda; mezarlıklarda dua edilir. Tabi ki Makam, Ergani’de dua edilen yerlerin başında gelir. Makam’da en çok dua edenler de işi bozulanlar, işlerinin iyi gitmesini isteyenler, kısmeti kapananlar, kaderi açılmamışlar, çocukları olmayan veya çocukları yaşamayanlar, sevap kazanmak isteyenlerdir. Bunlar için; Makam bir umut/dilek kapısıdır. Dualarla bu kapının açılması arzulanır.
Duada sınır da yoktur; kısıtlama olmaz. En olmayacak şeyler bile istenebilir. En mahrem duygular dile getirilebilir. İçten geldiği gibi, bilinen veya hangi dilde olursa olsun dua edilebilir. Ama duanın en makbul olanı kendi ana dilinde yapılanıdır. Ve dua edilirken kuşku, korku ve kaygılar bir tarafa itilmeli; sabır ve güvenle dua edilmelidir. Bu konularda ehli olanlar, işin erbapları böyle der!
Makam’ın içten görünümü. Foto: Esat Taştekin
Dualarda Cennet arzusu ve Cehennem korkusunun payı ne kadardır? İnsanları duaya yönelten tanrı sevgisi midir, yoksa Cennet arzusu ve Cehennem korkusu mudur? Bu konularda ben ehli değilim, ama bir kimyacı olarak şunu söyleyebilirim: Kutsal simyanın “formülü” duada(!) gizlidir. Mevlâna boşuna mı diyor: “Kimyayı meydana getiren o dur, kimya ne oluyor ki? Mucize bağışlayıcıdır, simya ne oluyor ki?” (Mesnevi I, MEB Yayınları, İstanbul 1990, s. 41)
***
İnanmışlar ve dilek tutanlar Makam’da Rab’larına hep dua ederler. Peki, bu iman ve inanç sahibi kişiler; Rab sözcüğünün Eski Mısırlıların güneş tanrısı Ra’dan türediğini, “Ya Rabbi” sözcüğünün de çok tanrılı Eski Mısır dininde Rahip demek olduğunu, duaların “Amin” diye bitirdiklerinde ise, bu sözcüğün Eski Mısır’da denizcilerin tanrısı olarak bilinen ve hava ile suyu simgeleyen Amon, daha sonra güneş tanrısı Ra ile birleştirilerek Amon Ra diye anılan ve dinde de baş tanrı sayılan tanrıdan türediğini acaba biliyorlar mı?
***
İyilikten ve güzellikten yana olan dilediğiniz tüm dileklerin gerçekleşmesi benim de dileğimdir.
1 Nisan 2005
Ergani Haber Gazetesi