Kartallar özgür ve asildir.
Kartalları özgür ve asil yapan, dorukları beyaz karlarla örtülü asi yüksek kayalara yuvalarını kurduran ve gökyüzünde, çok yükseklerde uçmasını sağlayan güçlü kanatlarıdır. Bir kartalın kanatları kırıldı mı veya tüyleri yolundu mu ne yüce dağların sivri kayalarına yuva yapabilir ve ne de artık gökyüzünde yükseklerde güneşe arkadaşlık edebilir.
Bu ülkenin devrimcileri birer kartaldır.
Onlar hep yükseklerde uçtu ve uçarlar. Onlar kendi halkının ulusal ve toplumsal kurtuluşu için mücadele etti ve ediyorlar. Eğer devrimciler, kartallar gibi kendilerini güçlü kılan düşünce ve eylemlerini bir torbaya koyup ve ağzını da sıkıca bağladıktan sonra iktidarın önünde diz çökerek, yüce dağ başlarındaki asi kartallığını bırakıp, kafesteki bir papağan gibi “konuşmaya” başlarsa, en kıymetli hazinesini, özgürlüğünü yitirir ve daha önemlisi ise kendi değerlerine ve halkına ihanet etmiş olur.
Devrimciler, iyi kötü, yıllardır barış, insan hakları, özgürlük ve demokrasi için savaşım vermektedirler. Bu savaşımlarında, tarih boyunca tüm savaşlarda olanlar, üç aşağı beş yukarı, hatta daha fazlasıyla birlikte bizde de olmaktadır. Demokrasi ve özgürlük için, aş ve ekmek için mücadele eden devrimcilerin başına, akılla hayale gelmedik belalar gelmektedir: Yenilmeler, ölmeler, sakat kalmalar, tutsak düşmeler, ihanete uğramalar, teslim olmalar ve inadına “özgürlük savaşımına devam” demeler…
Bu olanlar içinde, hem insanî ve hem siyasî açıdan en ağır olanı, etik açıdan da en affedilmezi: İhanettir.
Şimdi meydanı boş bulmuşlar, sağda solda, bir kısım “günah çıkartmış” “sahibinin sesi” insanlar umutsuzluk tohumları ekiyor. Cezaevlerinde veya dışarıda devlet destekli kitaplar yazıyor. Bunlar canlarını “kurtarmanın” karşılığı olarak “aslanlar” gibi devrimcilere ve kendi geçmişlerine küfür ediyorlar. Sözün gerçek anlamıyla herkesin kendileri gibi teslimiyet bayrağını çekmelerini istiyorlar.
Bu “günah çıkarmış”lar veya günah çıkartanlar, bu davranışlarıyla kuş gibi hafifleyip gökyüzünde özgürce gezinen bulutlarla hiç yarışabilirler mi? Hayır, bataklıkta daha çok batmaya devam ederler. Onlar, et yığını ruhsuz bedenleriyle, kesimhanede kasabın bıçak darbeleri altında ölecekleri an’ı korkuyla beklerler.
Bir mücadelede yenmek de var yenilmek de. Bilinmeli ki; yenilenler teslim olmadıkça, yenilmiş sayılmazlar. Burada yenilmek ile teslim olmayı bir birine karıştırma yanlışlığına düşmemeliyiz. Yenilmek ayrı şeydir, teslim olmak ise ayrı bir şey.
İnsan hata yapabilir, düşüncelerinde değişmeler olabilir, bağlı oluğu siyasî oluşumlardan ayrılabilir. Bunlar tamamen insanî şeylerdir. Bu olanlar normaldir. Beğenmesek bile saygı duyulacak şeylerdir. Ama gücün, egemenin karşısında ruhunu ve bedenini teslim etmek çok farklı bir şeydir. Söz konusu olan ihanettir, hainliktir.
Hainlik, kendi yüce değerlerini düşmanlarının ayakları altında atan, ezilmesine yardımcı olan ve artık hiçbir değeri bulunmayan soysuzluktur.
Soysuz, dizlerinin bağı çözülen veya efendisinin kapısı önünde kuyruk sallayıp kemik kırıntısı bekleyen itler gibi midesini düşünen, ruhunu ve bedenini teslim etmiş bu zavallılar tarih bilimine göre ölünceye kadar birer “şamar oğlanı”dır. Çünkü dünyanın her yerinde alçaklara ancak hak ettiklerince değer verilir.
“Günah çıkarmış”lar, yüz kızartıcı ve ayıplı eylemleriyle; düşüncelerini, değerlerini bir torbaya koyup ağzını da büzdükten sonra, torbayı bir taşa bağlayıp ve ilmiği de boynuna geçirerek denizin kara derinliğine atlamaktadırlar. Torba aşağıya indikçe kendi bedenleriyle birlikte ruhları da karanlığa doğru yol alır: Ruhen çökerler! Artık yaşayan birer ölüdürler.
Yenilip teslim olmayanlar ise her zaman birer kartaldır.
Kulağımıza küpe olsun! Baskının, şiddetin ve yoksulluğun bolca yaşandığı, demokrasinin ve zenginliğin az olduğu yerlerde “günah çıkartan”lar hiç eksik olmaz, çok olur. Egemen olanlar, baskıyı yapanlar bu “günah çıkartan”ları daima tutar, onları “dokunulmaz”lardan yapar, ihanetine karşılık ödüllendirir, ama onlara hiç güven duymaz ve de sevmez: Her an ihanet edebileceğini ve aşağılık biri olduğunu düşünür.
Günah çıkartmışların bol olduğu ülkelerde kartalların da çok olduğu unutulmasın sakın!
26 Ağustos 2005 tarihinde Ergani Haber gazetesinde
ve Şubat 2006 tarihinde Berfin Bahar dergisinde (Sayı 96) yayımlandı.