Kamil Sümbül
İnsan yaşamında karşılaştığı bazı rastlantılar var ki, yaşamı boyunca insanı etkileyebilir. Bu etkileyen bir kişi olabileceği gibi, bir olay, okuduğu bir kitap, ilk aşkı veya dinlediği bir müzik aletinin sesi de olabilir ve bu giderek yaşamında bir hobi/tutku bile oluşturur. Müzik’le çocukluğumdan beri fazla haşır neşir olan biri değilim, iyi bir dinleyici bile sayılmam. Ne sesim güzel ne de bir enstrüman çalmış değilim, fakat 50 yıla yakındır bilûr(lûlî, kaval) sesini duyar duymaz hemen kulak kabartır zevkle dinlerim.
Doğup büyüdüğüm kasabam Çermik(Diyarbekir)’te çevremde bilûr çalanlar vardı, ayrıca Erivan Radyosu’nun Kürtçe programlarını babam kaçırmayıp dinlerken nêy ve bilûr sesini duyduğumda zevkle dinlerdim. Bende bilûr sevgisini esas başlatan ve şu ana kadar müzik aleti olarak tek zevkle ve tüm ruhumla dinlediğim, bilûr sesini bir hobi/tutku zevki olarak yaşamıma katan Erganili Bilûrvana Hafız olmuştu.
Kasabamızın çevre illerle bağlantısı genelde Ergani üzerinden olurdu. Diyarbekir, Mardin, Urfa, Elazığ, Malatya ve daha uzak yerlere gitmek için ya Ergani’den taşıtlara biner ya da Ergani’den geçerdik. Bu yolculuğumuz ya otobüs ya da kara trenle, sonra Kurtalan Ekspresi ile olurdu. Sanırım 1967 yılı olması gerek, Ergani’ye gelip oradan Ergani Tren İstasyonu’nda tren beklerken demir yolu kıyısında yaşlı ve kör olduğunu fark ettiğim biri bilûr çalmaktaydı. Bilûr sesini duyunca çok etkilenmiş yakınına kadar gitmiştim. Bilûr çalanın yanında bir de küçük bir kız çocuğu vardı ve önüne mendil açmış gelip giden yolcular para atmaktaydılar. Sanırım bir yarım saat kadar onu dinlediğimde tüylerim diken diken olmuş, kavalından çıkan ses tüm ruhumu sarmış, beni sersem etmişti. Cebimde fazla param da yoktu, belki 25 kuruş mendile atmış olabilirim. Diyarbekir’den gelen tren sesini duyunca yanlarından ayrılıp Elâzığ’a gitmek için trene binerken tren penceresinden onlara bakmıştım.
1973’lere kadar her Ankara ve İstanbul’a gidişimde, biraz da ucuz olmasından dolayı hep trene binerdim, bu ya kara tren olur ya da Kurtalan Ekspresi olurdu. Ergani’ye erken gelir, Makam dağının eteklerinde oturan akrabalarıma uğrar ve sonra tren istasyonuna erken gidip bilûr sesini doya doya dinlerdim. 1973’le birlikte doğduğum kasabamdan ayrılmıştım, fakat bilûr sesine olan hayranlığım devam etmekteydi.
1981-82-83 yıllarında Diyarbekir’de 5 Nolu askeri cezaevinde cehennemi yaşadığımız dönemlerde, günün işkenceli uygulamaları bitip akşam sayımından sonra ranzalara çekildiğimiz saatler insanı efkârlandıran, hayal dünyasına daldıran, hafızalarını geriye götürdüğü, duygulandığı en önemli saatlerdir. Ranzama uzanıp battaniyeyi üstüme çekerken saatlerce koğuş tavanına bakar uykum gelmezdi. O cehennemde tek umut kapım gece uyumadan önce tavana bakıp kuracağım hayal dünyamdı. Her tavana bakışımda bazen silüetler görür, geçmiş anılar gözümde canlanırdı. Bazen de canım, ruhum, beynim bir bilûr sesini dinlemek isterdi. Böylesi anlarımda Bilûrvana Hafız’ın gelip cezaevi yakınında bilûrunu çalmasını ve bilûrundan çıkan o efsunlu, ruhumu dinlendiren sesi o kadar da çok dinlemek isterdim ki… Bazen hayallere dalıp kendimi Çermik’te çocukken tırmandığım Küçük Hêkal dağında hayal eder, dağın arkasındaki düzlükte kilometrelerce uzayan her renkten lale ve çiçekler arasına uzanıp Bilûrvan Hafız’ı dinlerdim. Dünyada başka bir halk var mı ki dengbejlerinin sesi ile bilûrun sesi bu kadar uyumlu olsun. Dengbêjlerinin sesi ile bilûr sesi birbirine iki sevgili gibi sarmaş dolaş olsun. Dengbêjin sesine karışan bilûr sesi, dağları ovaları, en ıssız diyarları hüzünlendirsin. Bilûrun sesi kadar başka bir ses var mıdır ki, insanın ruhunu, yüreğini, beynini doldurup mest etsin, insanı uzaklara, gökyüzündeki bulutlardan daha da ötelere, çaktırılmayan, karşılıksız kalan aşkları dile getirip hüzünlü hayal dünyalarına götürsün…
50 yıl aradan geçse de hâlâ Hafız’ın bilûr sesi kulaklarımdadır. Müzikle uğraşan bazı dostlarıma hep sormuşumdur; sadece bilûrla doldurulmuş bir kaset var mı? Sevgili Müslüm Üzülmez ağabeyin Bilûrvana Hafız yazısını okuyunca hafızam beni gerilere götürüp bilûr sevgimi yeniden canlandırdı. Bu korona virüsü günlerinde evlere kapanan dostlar için yazı biraz uzun olsa da dinlendirici ve zevkle okunabilecek olan yazıyı paylaşıyorum. Hep politik yazılar yazacak değiliz ya…!
(Sonrasında 17 Mart 2020 tarihinde Tigris Haber’de yayımlanan “Kavalından Çıkan Sesle Bütünleşen Kavalcı: HAFIZ ZÜLFİ YOKUŞ” başlıklı yazım olduğu gibi aktarılmış.-M. Üzülmez)
27 Mart 2020
http://www.rupelanu.org/erganili-bilurvana-hafiz-671yy.htm