Ali Rıza Üleç
Duvarın ardında umutlarım çiçek açar!
Sevgili Müslüm Üzülmez bir yazısında, acılarla yoğrulmuş yaşamının içinden süzülüp gelen birikimleriyle; yeniye, iyiye, güzele ve ışığa direnenlerin garnizon kültüründen beslendiklerini yazmış.
“Her Türk asker doğar”sa, kaçınılmaz olarak da, asker doğan Türk’ün kültüründe “Garnizon Kültürü” olması doğaldır. Garnizonlarda üretilen yaşam reçeteleri toplumun derdine deva olamadı. Her on yılda bir toplum esas duruşa geçip emret komutanım çığırtkanlığından kurtulmak istiyor artık
Oral Çalışlar katıldığı bir televizyon programında “devletin milleti ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğü”nden bahisle aslında “Garnizon kültürü” nünde nemenem bir şey olduğunu anlamamıza yardımcı oldu. Garnizon kültüründe devletin milleti ve ülkesi vardır. Demokrasi kültüründe ise milletin ülkesi ve devleti vardır. Bu gün Türkiye’de yaşananları, milletin ülkesi ve devletine sahip çıkma süreci olarak algılamak mümkün olabiliyorsa; umutlanmak da mümkün olabilecektir.
Ancak böyle yaklaştığımızda “Demokratik Açılım”ı hükümetin tekelinden alarak halkın sahiplenmesinin önünü açacak politikalar üretilebilinir.
Bütün tartışmaların odağında devlet örgütlenmesi ve buna bağlı olarak da 12 Eylül anayasası durmaktadır. Bu kara yasanın yırtılıp atılması hiç bir zaman tek başına bir toplumsal insiyetifin kotarabileceği bir iş değildir. Aksine inatla ve sabırla toplumun bütün kesimlerinin örgütlü güçleriyle ve olabildiğince bu sürece katılımlarının sağlanabilmesi ile demokrasi ve barış sürecinde umuda yönelik adımlar atılabilinir. Yeni, demokratik, sivil bir anayasa ihtiyacı yeniden dillendirilir oldu. Hükümet bir kez daha ülke gündemine anayasa tartışmalarını taşıyor. 12 Eylül anayasasının yırtılıp atılması ve 12 Eylül karanlığının yargılanması birlikte ele alınması gereken bir süreç olmak gerekir.
Hrant Dink’in katledilmesinin üstünden üç yıl geçti. Cinayetin üstündeki sır perdesinin kalkması ve sorumluların bulunup yargılanması sürecinin de böyle bir ihtiyacı vardır. Ama anlaşılıyor ki gerçek anlamda demokratikleşmeyi sağlayacak meçhul faillerin yakalanarak yargılanmaları sürecine hükümet pek de istekli gibi görünmüyor. İşte bu durumda, birleşik bir sol muhalefet toplumun bu ihtiyaçlarını karşılayacak ve süreci omuzlayacak güvence olabilecektir.
Özellikle tekel işçilerinin eylemi etrafında oluşan dayanışma bilincinin canlanması, giderek daha fazla demokrasi için mücadelenin gerekliliği geniş emekçi kesimlerin ve çalışanların yarınları adına dayanışma ve mücadeleden başka bir alternatifin kalmadığının da göstergeleridir. Artık sol güçler bu süreci iyi anlayarak emekçilere umut olabilecek birleşik bir partiyi yaratabilme yeteneğini göstermelidirler. Bu belki de demokrasiden yana geniş kesimler adına son şanstır. Farklılıkları anlayarak ama farkını da koruyarak birlikte olunabilineceğini halka gösterebilmek büyük umutlar yaratacaktır. Bir yandan Kürt sorunun çözümü, Barış sürecinin hızlanması, işçiler ve emekçiler etrafında dayanışmanın güçlendirilmesi, “Ergenekon” dava sürecinin bütün darbecilerin yargılanarak cezalandırılması, devletin çetelerden temizlenmesi, Hrant Dink suikastının arkasındaki karanlığın aydınlatılması vb. toplumun kanayan bütün yaralarına merhem olabilecek çözüm ve politikaların üretilip yaşama geçirilmesi bütün bunlar başarılamaz şeyler değildir. Bu gün birlik -mücadele- dayanışma her zamankinden daha yakın ama aynı zamanda da bir o kadar zor ve bir o kadar çok umut yüklüdür.
Hrant Dink’in katledilmesi ile başlayan karanlık sürecin kahramanları amaçlarına henüz ulaşamamışlardır. Ama Hrant Dink’in bilinen katilleri de adalet önüne çıkarılamamışlardır. Bu nedenle bir yandan provokasyonlara açık ama diğer yandan da adalet ve daha fazla demokrasi ve barış için zengin olanaklarla dolu bir süreç yaşanıyor.
Bence bu süreç; Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini savunan tüm sol güçlerin biraraya gelebilme ve birlikte mücadele edebilme becerileri ile nereye ve nasıl gelişeceği ile belirlenecektir.
Garnizon kültürünün kalın duvarlarını yıkmadan demokratik kültürün bin çiçekli bahçesinde özgürlük solumak mümkün olmayacaktır.
Aslanın midesinden ekmeği çekip almak, soframızda bölüşmek, aş, ekmek, iş ve özgürlük, daha fazla demokrasi ve barış için hep birlikte garnizon kültürünün kalın duvarlarının yıkılması için omuz vermeliyiz…
“O duvar, duvarınız vız gelir bize vız.
Bizim yüreğimizdeki hız,
Ne bir din adamının dumanlı vaadinden,
Ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır,
O yalnız, tarihin o durdurulamaz akışındandır” hala umudumuz ise bugünde duvarın yıkılabileceği umudunu taşıyabiliyor isek, bu duvar yıkılır…
Artık altında kimin kalacağı hepimizin malumudur.
16 Ocak 2010 tarihinde ve sonrasında:
http://www.yenidenatilim.com/?&Bid=277443
http://www.izmirizmir.net/bilesenler/koseyazilari/yazi.php?yazi_no=1268
yayımlandı.