Türkiye, 12 Eylül 1980 sabahına tankların sesleriyle uyandı. Kulaklar her 10 yılda bir gelen bu sese aşinaydı. Ancak ne hikmetse, 12 Eylül sabahına kadar susmayan silah sesleri, tank seslerinin ardından bir anda susuvermişti
27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesi… Türkiye’nin darbeler zinciri… Ölümlerin, gözyaşlarının ve zulmün sokaklarda kol gezdiği, komşunun komşuyu vurduğu dönemin, nasıl olup da bir anda duruvermesinin şaşkınlığını yıllarca yaşadığımız bir darbeydi 12 Eylül 1980…
Peş peşe ölüm haberleri
12 Mart darbesinin izlerini atmaya çalışan Türkiye, sağ ve sol kesimlerde başlayan fikir tartışmaları ve örgütlenmenin hareketliliğini yaşıyordu. Toplumsal uyanışın yaşandığı bu dönem, siyasi arenadaki tansiyonu her geçen gün artıyordu. Süleyman Demirel’in Genel Başkanı olduğu Adalet Partisi ile Bülent Ecevit’in Genel Başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki Cumhurbaşkanlığı seçimindeki uzlaşmazlık ülkeyi huzursuzluğa sevk ediyordu. İşlenen cinayetler, suikastlar ise dehşet boyutunu çoktan aşmış, vahşet boyutuna geçmişti.
Darbeye adım adım
1 Mayıs 1977: Taksim Meydanı’nda 12 Eylül’ün kilometre taşı olan büyük bir provokasyon düzenlendi. 1 Mayıs “İşçi Bayramı” kana bulandı: 34 insan öldü.
1 Şubat 1979: Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.
10 Eylül 1979: Türkiye İşçi Partisi Adana eski İl Başkanı Ceyhun Can, yazıhanesinde öldürüldü. Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili Fikret Ünsal da evinin önünde öldürüldü.
19 Eylül 1979: Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş, İstanbul Sultanahmet’te öldürüldü.
3 Aralık 1979: Fedai Dergisi sahibi MHP’li yazar Kemal Fedai Coşkuner, İzmir Agora semtinde alışveriş yaptığı pazar yerinden dönerken kurşunlanarak öldürüldü.
7 Aralık 1979: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil, 7 Aralık 1979′da evinden üniversiteye giderken silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü. Tütengil uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde denemeler yazmıştı.
11 Nisan 1980: TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 1980′de evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
27 Mayıs 1980: MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, eşi ile gittiği bir ziyaretten dönüp arabadan eşyalarını indirirken Devrimci Sol militanlar tarafından çapraz ateşe alınarak öldürüldü.
24 Haziran 1980: MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde, kızıyla birlikte öldürüldü.
15 Temmuz 1980: CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu İstanbul Şişli’deki işyerinde öldürüldü.
19 Temmuz 1980: Eski Başbakan Nihat Erim, İstanbul Dragos’taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına Dev-Sol militanları tarafından suikaste uğradı.
22 Temmuz 1980: Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler, İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Mayıs 1980: Maraş, Çorum “olayları” başlatıldı. Bu olaylarda yüzlerce insan öldürüldü. Binlerce insan sakatlandı. İnsanlar evini, işini, bağını, bahçesini bırakıp kitleler halinde büyük kentlere göçe başladı.
12 Eylül 1980: Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü yönetime el koydu.
Anons yapılmadan Harbiye Marşı
12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59′da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı’nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi’nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.
Ülkenin hakimi komutanlar
MGK’nın 1 Nolu bildirisiyle Türkiye’nin kaderi bir anda değişti. Beş Kuvvet Komutanı ülkenin tek hâkimi oldu. “Beşi Bir Yerde” paşalar bildiri ve uygulamalarıyla topluma deli gömleği giydirdi. 12 Eylül döneminde sol sendikaların ve gençlik hareketlerinin içinde aktif görev alan ve darbenin ardından uzun yıllar Diyarbakır cezaevinde yatan Şair- Yazar Müslüm Üzülmez, o dönemi gazetemize anlattı. 1982 yılında İstanbul’da gözaltına alındığını, 15 gün gözaltında kaldıktan sonra da Diyarbakır Kurtoğlu askeri kışlasına gönderildiğini belirten Üzülmez, Kurtoğlu askeri kışlasında 55 gün sorgulandıktan sonra tutuklanarak Diyarbakır 5 nolu cezaevine gönderildiğini söyledi.
Askeri vesayet kurmak istediler
Darbe mağduru Üzülmez, “Diyarbakır cezaevindeki tutukluğum esnasında elektrik verilerek dövüldüm. Logar sularının bulunduğu hücrelere atıp işkence yaptılar. Yapılan vahşice işkence yüzünden kulak zarım delindi. Bana işkence yapanları tanıyorum” diyor ve ekliyor “12 Eylül’ün amacı bir askeri vesayet rejimi kurmaktı. Askeri, bürokratik elitler ile TÜSİAD içinde kümelenmiş tekelci burjuvazinin oligarşik diktasını oluşturup devleti ve kurumları buna göre yeniden yapılandırmaktı. Tabi bu işin bir yanıydı. Darbenin uluslar arası boyutları vardı”
12 Eylül 2012
http://www.dosdogruhaber.com/gundem/acinin-zulmun-olumun-adi