Nurettin Değirmenci
Gerçekler çoğunlukla kuyunun dibindeki karanlıklarda saklıdır, ama ara sıra yanı başımızda durur; onu göremeyiz.
1987 yılında Cemekli Abbas ile Ankara’da bir kahvede oturup çay içtim. O sırada Yaşar Kemal’in Bu Diyar Baştanbaşa isimli kitabını okumuş ve bazı bölümlerinden etkilenmiştim. Etkilendiğim bölüm Rufai Tarikatı ile ilgili kısımdı.
Abbas, “Nurettin kötü olaylar meydana geliyor. Sen çok kitap okuyorsun; neler olacak Türkiye’de? Diyarbakır’da aşırı baskı var…” diye, sordu. Sonra, “Türkiye’de dinciler büyük tehlike midir?” dedi.
Ona, “Dinciler tehlike değildir. Hükümetler ekonomiyi denetimleri altına alırlarsa askerler devre dışı bırakılır. Aksi durumda, baskılar artar. Dinciler değil, bazı tarikatlar zararlıdır. Örneğin, Rufai denilen tarikatın kendi üyelerine yaptığı kötülükler anlatılamaz…” dedim. Bu konuşmamdan sonra aramızda bir soğukluk oluştu. Ben soğukluğu anlayamadım.
2003 yılında Ergani’de Cemekli Abbas ile tekrar çay içtim. Bana dönerek, “Ben sizleri anlayamıyorum. Rüşvet vermediğin için Türkmenistan’da büyük zarar etmişsin. Buna çok üzüldüm. Verseydin bir miktar… Değer miydi bu kadar zarar etmene!” diye, devam etti.
Güldüm. “İnsanların sahip oldukları kişisel adalet duygularına vicdanları denir. Ben Türkiye’de adaleti temin edemem ama kendim de adaletsiz (Vicdansız) olamam. Vicdansız bir zengin olacağıma, vicdanlı sıradan insan olmayı tercih ederim…” dedim. Konuşamam kendisini çok etkiledi. “Sizlerin bu ülkede hâkim, savcı, yönetici olmanız gerekirdi…” dedi. Tekrar gülümsedim, “12 Mart, 12 Eylül vicdanı özgür insanları görevden uzaklaştırmak için yapıldı. Neden 12 Eylül sonrası çoğunlukla vicdansız yöneticiler başa geldi?” diye sordum.
“Kardeşim sizin dini duygularınız zayıf ama adalet anlayışınız göklere ulaşıyor! Bu nasıl oluyor! Vallahi anlayamıyorum…” deyip, birer çay daha içtik. Ona, “Biz bu dünyada adalet istiyoruz. İyi ya da kötü bu dünyada miras bırakılır. Gelecek nesillere iyi örnek olmaya çalışıyoruz. Bizler sadece kendimizi değil, gücümüz oranında diğer insanları düşünüyoruz…” diye ekledim. Çaydan sonra, “Ablamın yanına gidiyorum; bu gece onunla sohbet edeceğim.” deyip ayağa kalktım. “Ablana selamlarımı ilet” dedi.
Bu karşılaşmamızda dini konulardan söz etmedik.
***
Sevgili Müslüm Üzülmez,
Cemekli Abbas’ın Rufai Tarikatı üyesi olduğunu ilk defa senden öğrendim. Böylece, 1987 yılında aramızda oluşan soğukluğu geç de olsa anladım.
+Yaratıcı insanlar gerçekleri anında yakalar.
+Sıradan insanlar gerçeklere yaklaşamaz bile.
+Sorgulayıcı insanlar geç de olsa bazı gerçekleri öğrenir.
Cemekli Abbas kibar, kimseyi incitmek istemeyen, hatta tarikatını kötüleyen birine bile kötü söz etmeyen bir insandı. Tarikat üyesi olduğunu biliyordum ama Rufai Tarikatı üyesi olacağı aklımın ucuna bile gelmezdi.
Görünüşler bizleri yanıltır.
Evreni sevk ve idare eden yasalara, “Evrenin Ruhu” denir. İnsanı sevk ve idare eden yasalar, Evrenin Ruhunun ayrılmaz parçasıdır. Dolayısıyla, her insan, küçük bir evrendir.
Hoşgörülü Cemekli Abbas’ın ruhu göklere yerleşsin; oradan çocukları, gençleri, insanları gülümseyerek izlesin! (11/12/2009)
Ergani Haber Gazetesi
(Tarihi kaydetmeyi unutmuşum)
Açıklama: Cemekli Abbas ile ilgili yazım, “Bir Güzel İnsan Daha Bizleri Bırakıp Gitti” başlığıyla 27 Kasım 2009 tarihinde yayımlandı.