“Ana Esas Duruşa Geç”

okuma süresi: 4 dk.

Misbah Hicri

“Esas duruşa geç” askeri bir terim. Başına “Ana” sözcüğü geçince anlamda ürkütücü tuhaflık oluşuyor. Başlık olarak kullandığım bu isimle yayınlanan kitap Vate Yayınevi tarafından yayınlanmış. Kamil Sümbül’ün Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nden yaşadıklarının iz düşümleri. Her ne kadar o hikâyeler demişse de baştan sona yaşanmış anılardan ibaret.
Bazı durumlar insanı hayatın darbelerine maruz; zulme, işkenceye, eziyete karşı korumasız bırakır. Ne kadar öfkesi, nefreti varsa da sabırla buluşturur, zaman ve fırsatını bekler. Sadece nefes alıp vermeye razı olur. Hayat sevmeye ve yaşanmaya değer, bir gün bilenmiş bir bıçak, saklı duran bir mayın olma adına…
Bu kitapla tanışmama gelince; İstanbul’un şehir yaşamında insani ilişkiler şehir karmaşası içinde harç u merç olduğu inkâr edilmez. İyi yanları da elbette var. İşe iyi yanından bakarak konuya giriyorum. Tanıştığımız şairlerle şiir sohbeti, yazarlarla fikir teatisi, okunan kitaplar hakkındaki düşünceler ve kitap hediyeleşmelerini hayli önemli buluyorum.
Dostane muhabbet içinde olduğumuz, şair ve yazar Müslüm Üzülmez’i böyle tanımıştım. Ona “üstat” diye hitap ederim. O yoldaşlığın, inancının ve Diyarbakır zindanlarının derin izini taşıyan, ince ruhundan süzülen mısraları, emeğe saygılı, insanlığın erdemleri ile donatmış, meziyet sahibi biri. İşte benim bu kitapla tanışmamın müsebbibi odur. Bilgi paylaşmanın, kitaplaşmanın hayatı anlamlı kılmak adına güzel buluyorum.
Bu kitabı kitapçı raflarında bulamaya bilirdim. Dolayısıyla bu kitabı okumaktan mahrum kalacaktım. Kitabın kapağında Diyarbakır zindanlarından bir fotoğrafı kitabın ismiyle bütünleştirilmiş. Kitap içindekilerden önce “5 nolu cehenneminde cezaevi kapısında bekleyip bizleri yalnız bırakmayan tüm tutuklu annelerin anısına” ithaf ettiği gibi o çileli olduğu kadar masum, sütleri akpak, hasret ve acıların yıkılmayan çınarı annesinin resmini de koymayı ihmal etmemiş. Onun gözlerinde tüm cezaevi kapısında bekleyen annelerin gözlerini gördüm. Fazlasıyla saygı duydum takdir ettim.
foto
Bu anılar yumağı 143 sayfadan oluşmuş. Yazarı kimdir, suçu nedir, neden tutuklanmış meselesi değil; önemli olan onun yaşadıklarıdır. Okudukça insanlığınızdan utanacağınız anlatımlar sizleri kahrettiği gibi nefret, alev alev, kini dağlar gibi kabarıyor insanın içinde. İçindekiler kısmında; “Önsöz, Ana Esas Duruşa Geç, Öteki Dünya, Kâfir Cimê, Hırsızlık Namussuzluk Değildir ve 25 (l. Bölüm)” isminde hikâyelerin (anıların) sıralandığı bir kitap. Detaylara inilseydi Önsüz başlı başına uzun bir serencam. Bu kitabın bize yazılmasındaki kararı bizimle paylaştığı gibi onun bu hikâyelere dönüştürülen anıların yazılmasında etkin olan Mehmet Uzun’u anarak bir vefa borcunu da böylece ödemiş oluyor.
Hikâye denilen anıların anlatısını okumaya başladığında çileli yaşamın akıcılığı seni alıp götürüyor. Okuduğumuz kimi hikâye kitaplarında tasvirler, betimlemeler dikkat çeker. Bazı hikâyelerde düşünceler, yargılar, suçlamalar, kahramanlıklar seni hikâyenin merkezine koyup düşündürür. Anıların anlatımı her şeyi içinde taşıyor. Kendini 5 Nolu Cezaevi’nde hissederken zulmün içinde, zalimi yanı başında buluyorsun.
Yazarın diliyle bende hikâyeler diyorum. Sade ve yalın bir dille yazılmış. Yazdıklarında kurgu aramadığım gibi edebi bir dil hiç aramadım. Hikâye tekniğini çok önemsenmese de olur. Çünkü ismi hikâyede olsa onlar yaşanmış, çekilmiş, insan bedeni kadar yüreğine işlenmiş derin izlerdir. Yüreğinden geldiğince dökmüş içini, hikâyeler şekil bulmuş kendiliğinden. Yaşananlar, anlatılanlar başarının çok ötesinde. Yaşadıkları, sıkıntıları, acıları en tarifsiz şekilde çekilen ve insanlığa reva görülen insanlık suçu kabul edilen işkence bu kitapta şekil buluyor. Gerçekler hayatta yaşananlardır. Samimi ve sıcak söylemler insanın ruhunu sarıyor. Modern anlatıma gerek duymadan, dilin büyülü dünyasına girmeden kendisinden olan sözcüklerden oluşan anıların okuyucuyla buluşturması yetiyor.

Kamil Sümbül’ün anılarını okuyunca kendisi yaşamış yetmiyor, seni hücrelerin dar mazgallarından içeri tıkmakta. Cezaevine yatanlar hikâyenin kahramanı da olsa hepsi mağdur. Genel anlamda hikâyelerde adadığımız kahramanlar hep kurtarıcıdırlar. Ancak cezaevinin somut gerçekliğini tüm canlılığı, acısı ve ıstıraplarıyla verirken yüreğimizde tüm koğuştakiler işkence ve zulme karşı katlanarak direnmeleri onları kahramanlaştırıyor.
Ben kitap için yazı yazmayı bu hikâyeleri yazmaktan daha zor buldum. Yine de bir köşe yazısı ile acısına sizleri ortak etmek istedim. Yazarın zaten edebi bir eser çıkarma derdi yok. Yaşanmış ama bilinmeyen, insanlığın ayıbı olan “bu çirkinlikleri yaşatanların halleri nicedir” diye sorgulamanın bir anlamı olmadığı, onlar kendi elleriyle sonlarını hazırladığı bir gerçek…
Eleştiri sadece olumlu değildir. Olumsuz eleştirilerde haklı bulurum. Ancak beyinden yüreğe dolan, oradan dille kaleme dökülen her kelimenin nasıl emekle cümleye döndüğünü bilirim. Onun için o emeğe saygı duyar kutsarım. Özlü ve yoğun bir anlatı. Anı da olsa hikâyedeki serim, düğüm ve çözüm denilen paylaşımı başarılı bir şekilde ortaya koymaktadır. Kitabin yazınsal hayata yeni bir renk katacağına inanıyorum.

08 08 2012
http://www.gelawej.net/index.php/kitap-yayin.htm

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.