Müslüm Üzülmez ve Sarı Defter

okuma süresi: 5 dk.

Misbah HİCRİ

Anılar bir fotoğraf albümü gibidir, gördükçe baktıkça bir yerlerinde bir yerler depreşir. Onlar sevdadan iz düşümler, onlar yüreğin sesi, onlar hasretlerin dinmeyen nefesidir. Bazen bir ağıt olur çöker sinenin derin boşluğuna, gözler dumanlanır süzülür istemesen de bir iki damla yanaklarda derin bir ıslaklık bırakır. Yaşam beyaz da olsa kara da olsa anıların rengi sarıdır. Anılar sonbaharın esen rüzgârına kapılan yaprakların hışırtıları gibidir.
Anılar, deyip geçmeyin, apayrı bir yeri var insan ruhunun derinliklerinde. Oyunlar eğlenceler, sıkıntılar, acısıyla tatlısıyla yanı başımızda bir fotoğraf albümüdür. İlerleyen yaşlarda çocukluğumuzu, gençliğimizi anımsadıkça o büyülü yaşamın mutluluğuna hayıflanırken, çekilen acılar da susup kalmaz onlarda bir film şerididir geçer gözlerimizin önünden. Geçmişi yaşantımızdan silemeyeceğimize göre, en güzel şekilde yâd etmek, onları yazılıp tarihi mal edildikçe yaşamın ibretlik belgeleridir. Çirkinliklere üzülerek, güzellikleri hafif bir tebessümle hissederek, ders alınması anlamında önemlidir…
Müslüm Üzülmez’i çok geç tanıdım. Tanıdığımda “sen fikirlerinin, düşüncenin yılmayan erisin” sözleri onun okuduklarının özümsenmesi yüreğinden gelenleri kâğıda dökmesi ve savunduklarının arakasında durması, onun devrimci ruhunu, mücadeleci yapısını ortaya koymuş olacak ki gençlik yıllarında arkadaşları ona “Yoldaş Koçero” ismini vererek şanına layık olduğuna inanarak onurlandırmışlar.

Müslüm Üzülmez bu şanına uygun ismi kitabına vererek Sarı Defter yayınları arasından “Yoldaş Koçero” ismiyle anılarının yer aldığı kitap TÜSTAV (Türkiye Sosyal Tarih ve Araştırma Vakfı) tarafından yayınlanmış. Taptaze dipdiri Temmuz 2011 basımlı, hani deriz ya çiçeği burnunda. Müslüm Üzülmez emekli bir kimya mühendisidir. 5 mesleki kitabı ile birlikte 4 şiir, 1 mizah, 4 araştırma kitabı yayınlamış.
Üstat Müslüm’ün kitabının ismine “Yoldaş Koçero” demesini hayli anlamlı buldum. Koçerolar yalnız dağda olmaz. Yaşamın her alanında her yerde bir Koçero vardır. Sesleri ile meydanlarda isyana duran; fikir suçlusu, yılmaz insan hakları savunucusu, zalime ve zulme karşı bir bayraktır elleri, gözlerini kırpmadan, göğsünü insanların insanca yaşamasına, özgürlüklere barışın sağlanmasına siper eder. Demek ki yalnız dağlarda Koçero olunmuyor, şehir yaşamın içinde de yüreğini orta yere koyan koçerolar var. Bunlar kim ve nerede olursa olsunlar onlar halk kahramanlarıdır, isimleri ne olursa olsun.
Doğuda güneydoğuda hangi ırktan, hangi milletten olursa olsun yeter ki yaşamın gerçeklerini görsün, hayatın zorlukları ile yüzleşsin ve bunu sorumluluk bilinciyle yüreğinde hissetsin, onların yaşamlarının ne kadar özel olduğunu görürsünüz.
İşte bu anlamda Yoldaş Koçero’nun anılarını okurken büyük farklılıklar olmasa da benzer bir ömrün yollarında yürümüş; zorlukları, sıkıntıları mücadeledeki sorumlulukları ortak özümsemişiz. Elbette yaşamak önemlidir. Ancak en önemlisi belge, bilgi ve yüreğinden gelenleri birleştirerek yazması daha önemli. Çocukluk yılları hep güzeldir, yaşamın farkında değilsiniz.
Yemek ve oyundan başka bir şey düşünmez, insan yâd ederken sitayişle anar. Ama gençlik için bu söylenemez. “Sadece benim değil benim kuşağımın çoğunun yaşamı çok sert ve çetin geçti, hele Diyarbakır’da ve Kürdistan’da olanlar” derken orada yaşanan sıkıntıların tanığı olduğunu belirtmekte.
Yoldaş Koçero isimli “Sarı defterin 20.” sırasında yer alan kitabın yazıları 20 yaşların önemli yaşanmış anıların 1970 yılların yaşanmışlarına dikkat çekmekte. Gençlik korku nedir bilmez, endişeleri umursamaz, heyecanları en büyük mutluluktur. Anılar yaşamın gerçekleridir. Bu gerçekler Diyarbakır Cezaevi ile bütünleşince nasıl ağırlaştığını nasıl insanlık dışı vahşi bir yaşamla bütünleştiğini görüyoruz.
Anılardan aktaracak çok şey var, ama günlük hayatta rastladığımız ve toplumsal yaşamın içeriğine sergileyen, anlamlı bulduğum şu sözleri sizlerle bölüşmek bana mutluluk verir. “İnsan yeterli bilince sahip olmayınca (kara cahillik) gözü kara oluyor.” Hatta halkımızın arasında “gözükara” diye bir deyim olur çıkar.
Yine “İnsan gözünü hırs bürüyünce veya insan var olma yok olma mücadelesini girince gözü hiçbir şey görmez” demesi anlamlı. Sorumluluk sahibi insanlar mücadeleyi bırakıp yüzlerini çeviremezler. Onlar hayatın her alanında olduğu gibi anılarını kâğıda dökerken bile gerçekleri ile bütünleşirler, tarihe şerh düşmek adına. İnsanın belleğinde iz bırakan düşümleri belgelemek tarihe ve insanlara karşı sorumluluktur. Onu belgeleyerek bir görev ifa etmiş oluruz.
Ben Müslüm Üzülmez’i 60 yaşlarda tanıdım. Şimdi kitaptaki resmini görünce zamanın onu nasıl tükettiğini gençliğinde düşüncenin Koçero’su yüzünde derin çizgiler saçlarındaki aklar biz bilmesek de görmesek de onu neler çektiğini ifade etmeye yetiyor. Hele sen Sarı Defterin 20 numaralı kitabını okuyunca “kara yaranın” kara izlerini görmemek mümkün mü?

Bu kitap yakından tanıdığı insanları ve yaşanmış olayları anlatan bir anılar yumağı. Belge, bilgi, fotoğraf bilinmeyen ayrıntıları gün ışığına çıkması tarihin derinliğinde yatan eserlerin gün yüzüne çıkması gibidir.
Kimi zaman bir mağdur, bazen bir halk kahramanı, kimi zaman dostları için kendini feda eden bir insanlık fedaisi kimi zaman darbelere mağdur olmuş birisi.
Bir ot gibi bir taşın altında yaşamaktansa o taşları zorlayıp altında çıkarak rüzgâra, kışın hışmına, kızgın güneşe karşı mücadelesini sürdürmenin tadına varanlara ne mutlu.

05 Ağustos 2011
http://www.gapgundemi.com/yazar.asp?yaziID=2640

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.