Mahmut İldoğan’a Dilsiz Acılar romanı ile ilgili gönderdiğim yazı
Sevgili Mahmut İldoğan Dostum;
Merhaba. Yüreğindeki duyguları yoğun bir emekle harmanlayıp yazdığın Dilsiz Acılar romanını severek okudum.
Bundan sonraki çalışmalara belki bir nebze faydam dokunur diye, kısaca, kitabınıza dair düşüncelerimi yazmak istiyorum. Düşüncelerimi yazmaya başlamadan önce sizi yürekten kutluyorum. Kitabınızı dostluğumuza bir nişane olsun diye imzalayıp göndermeniz nedeniyle de size teşekkürlerimi gönderiyorum.
Sevgili dostum, ben eleştirmen değilim, ama iyi bir okuyucuyum. İyi bir okuyucu olarak düşüncelerimi aşağıda yazıyorum:
1) Kitabın basımı, kapağı, kâğıt ve sayfa düzeni güzel. Anlatımın içten ve duygu yüklü. Ama kitabınız, bana göre, bir romandan çok sanki bir siyasi anlatı. 12 Eylül öncesi ve sonrası yaşananları özetleyip sunan ve araya da kurgusal şahsiyetlerin eklendiği bir metin gibi… Fazla tekrar var. 12 Eylül ile ilgili gereksiz, roman tarzına uygun olmayan açıklamalar var.
2) Ya da o günün koşulları gereği insanların tehlike ve korku nedeniyle bütün davranışlarını kontrol etmelerinden dolayı (her yerde muhbir ve polislerin olabileceğini düşünmeleri nedeniyle), sayfa 61-62’deki gibi, minibüsteki konuşmalar o baskıcı günlerin insanlarımızın davranışları ile örtüşmeyen bazı yerler var. Öyle aleni konuşmaları o dönemde akıllı hiç kimse yapmazdı. 12 Eylül ve sonrasında, insanların bir kısmı korkusundan bir kısmı da tedbiri elden bırakmamak için nerede ne konuşulacağının hesabını yapardı, çok insan konuşmadan korkar, ürker bir durumdaydı. O dönemde insanlar selam ve sabahı bile esirger duruma gelmişti. Roman kurgu da olsa bu duruma dikkat etmeliyiz, bence.
3) Kitapta genellikle devrimci çalışma içerisinde olan insanlar ve olaylar anlatılıyor. Bunlar anlatılırken Süveyda’daki insani ilişkiler, ekonomik ve sosyal yaşam gibi bazı şeyler romanın örgüsü içinde roman kahramanları tarafından anlatılabilirdi diye düşünüyorum. Örneğin, Bölüm VI’de, yani sayfa 29-44 çok güzel köy yaşamı, insan ilişkileri anlatılabilirdi.
4) Romanlar kurgudur. Tamam, ama roman kurgu da olsa tarihsel gerçeklerden ayrılmamalıyız, onları olduğu gibi vermeliyiz. Sayfa 95’te romanın baş kahramanı Fırat’ı polis takibinden kurtaran kadın 1 Mayıs 1977’de oğlunun öldürülüşünü anlatırken; “Olaylar çıkınca sakak aralarına girip kaçmaya çalışmış ancak (….) kendisini kovalayan grup tarafından öldürülmüş,” diye açıklamada bulunuyor. 1 Mayıs 1977’de grup çatışması olmadı, karanlık güçler silahlı tarama yaptı. İnsanların bir kısmı silahtan bir kısmı izdihamdan yaşamını yitirdi. Yani iki grubun çatışması bu olayda söz konusu değil.
5) Aynı şey, sayfa 99’da romanın kahramanlarından Hasan’ın Diyarbakır Cezaevine girişi anlatılırken de var. Hasan, 12 Eylül’den yaklaşık 3 ay sonra yakalandı, 3 ay da gözaltı/sorguda kaldığını varsayalım. Demek ki 1980’de cezaevine gönderildi. O zamanlar cezaevinde marş söyleme, yoğun baskı felan yok henüz. Sonradan adım adım bu baskılar yoğunlaştı ve 1981’den sonra her şey kurala bağlandı, tutsaklar ruhsal olarak olmasalar bile fizikken teslim alındı.
6) Romanda gördüğüm bir eksiklik de roman kahramanları betimlenmemiş oluşudur. Kahramanların fiziksel ve ruhsal yapıları biraz anlatılsaydı daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
7) Kitapta yazım hataları ve cümle düşüklükleri de var, bir dahaki baskıda bunları düzeltirsen iyi olur. Ben akıl edip bunları not almadım. Sonradan bazılarını 2 not aldım. Sayfa 167’de 3. Paragraf başında “Fırsat” yazıyor, “Fırat” olacak kanımca. Sayfa 224’te 2. Paragraf sonunda ki “artık” fazla. Ayrıca kitapta hem “kumru” hem “yusufçuk” yazıyorsun. Bunların aynı kuş olduğunu ve doğru yazımının da “Kumru” olduğunu biliyorum, yanılıyor muyum?
Sevgili Dostum,
Bu yazdıklarım sakın moralinizi bozmasın. Dediğim gibi eleştirmen değilim, iyi bir okuyucuyum. Bir okuyucu dostun olarak sizden çok şey beklediğim için bunları yazıyorum. Size güveniyorum. Kaleminiz kuvvetli. Anlatımınız güçlü. Kaleminiz çok güzel eserler vaat ediyor. Sizden çok güzel eserler bekliyorum. Selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Müslüm Üzülmez
8 Ağustos 2022