Victor Hugo ”sürgünlük her yerde yalnız yaşamaktır” der.
Değerli yazarımız Mehmed Uzun ise, bir yazısında, “bence sürgün, bir ayrılıktır; hüzünlü, sıkıntılı, kasvetli bir ayrılık. Sürgün, köklerinden koparılmaktır: zorla, baskıyla ya da mecburen.
Sürgün, gidip dönmemektir.
Sürgün insanı ise mecbur insandır; mecburen gitmiştir,
mecburen orada yaşamaktadır” der.
“Ne demiş tanrı
Oğlumu bile kurtaramadım.”
Gurbetlik zor bir iştir. Çeken bilir.
Göçmen kişi, genelde, hep döneceğini umar ve bu beklentiyle olmadık zorluklara katlanır. Ne var ki; yıllar geçer, koşullar değişmez, umutlar ertelenir, ama göçmenlik bitmez. Yine de bu yıl olmazsa, gelecek yıl dönerim diye düş kurar. Eğer eli kalem tutuyorsa şiire sarılır. Şiirle kendisini ayakta tutar, içine girdiği cehennemî hayatı dayanılır kılar. Yazdıkları şiirlerle bazıları şiir dünyamıza renk katar.
Gurbette yaşayıp da şiir dünyamıza renk katanlardan biri de Apdurezak Ayata’dır.
1966 Diyarbakır/Dicle doğumlu Ayata, 1989’da Avrupa’ya gidip iki yıl İsveç’te kaldıktan sonra Kanada’ya geçer. Kanada’yı kendine mesken tutar. Yaşadığı topraklardan, sevdiği insanlardan ayrı yaşar. “Birden kayboldu hayatım/Gurbetinde gözlerinin” der ve gittiği her yere yalnızlığını götürür. Özlem duyar, hasret dokur. Ruhu “Yeni yetme firari”dir. Kendi iç yolculuğuna çıkar. Duygularını damıtır, yoğun emek sarf ederek sözcükleri bir bir süzgeçten geçirip güzel şiirler yazar. Yazdığı şiirler Piran’da Büyümek (Pelê Sor Yayınları, İstanbul-1993), Yüzü Ülkemiz Çocuklar (Pelê Sor Yayınları, İstanbul-1994) adıyla yayınlanır. Şimdi bunlara Bir Halaydır Ağıdımız eklenmektedir.
Ayata, Bir Halaydır Ağıdımız kitabındaki şiirlerinde sözcükleri hasretle ovar, imgeler yardımıyla kanatır ve gizli bir sızı gibi yaşama seslenir. “Sen yaşayasın diye/ Binyıldır sürgünüm/ Bin yıldır süngülerdeyim” der.
Kuyumcu titizliğiyle seçtiği sözcüklere derin anlamlar yükler: “Babalarının saatini arar/ Dersimli rızanın çocukları” ya da “Bizi öldürenler/Bacılarımızı evlat edindiler” dizelerinde olduğu gibi… Duyarlıdır. Kanada’da yaşasa da doğduğu topraklara kayıtsız değildir. “Göğsüm taş yüreğim ataş/ Gözlerimi kanatır mahpus telleri” diyerek yürek acısını paylaşır.
Şiir, bana göre, denizden esen meltem gibi kıyıya tuz, su ve yosun karışımı kokular, coşku ve hüzün taşımalı; kayalara vuran deniz dalgaları gibi çığlık atıp ses vermelidir. Bazen Dicle gibi durgun dipten akmalı, bazen de Fırat gibi şahlanmalıdır. Yüce dağlardan meşe, mazı, kekik ve yasemin kokusunun yanında özgürlük ateşini, isyanı taşımalıdır. Yanardağ volkanı gibi patlayıp sevdanın, ayrılığın, özlemin, umudun, kavganın, özgürlüğün meşalesini yakmalıdır. Zalimin, haksızın karşısında; mazlumun, haklının yanında olmalıdır. Sevenlerin murada ermesi ve ayrılıkların son bulmasında dilek ezgileri olmalıdır. Gerekirse hicran ve gözyaşı olmalıdır. Baskının, zulmün, ayrımcılığın, sömürünün ortadan kalkması için dizeler bazen kalkan, bazen de mızrak olmalıdır. Halay başında sallanan renkli ipek mendil olmalıdır. Her şeyden önce sade ve anlaşılır olmalıdır.
Ayata, Bir Halaydır Ağıdımız kitabında duygularını ustaca dizelerine yansıtmış. Şiirlerini bazen yalın sözcüklerle, bazen de imgelerle örmüş. Şairce sevgiliye seslenmiş. Okuyanı yormuyor. Biçim ve içerik, kurgu ve sözcüklerin seçimi, ses uyumu ve ritim bence güzel. Severek okudum. Okuyunca sizlerin de beğeneceğini umuyorum.(*)
Selam, saygı ve sevgiler…
(*) Apdurezak Ayata’nın Bir Halaydır Ağıdımız şiir dosyası maalesef yayımlanamadı. Umarım bir gün okuyucularıyla buluşur. (13 Haziran2023)
Müslüm Üzülmez
19 Haziran 2011/İstanbul