Eyüp Özbay
Elektrik Yüksek Mühendisi
Müslüm Üzülmez; insan, bu topraklara sevdalı, Anadolulu, Erganili, gönül adamı, şair, yazar, araştırmacı, düşünce emekçisi, hümanist, baba, şair, çevreci, modern zamanlar dengbeji…
Müslüm bey’i internette buldum ve tanıdım. Yanı başımda bu kadar çok üreten, doğduğu toprakları ve o topraklarda yaşamış insanların hikâyesini anlatmayı bu kadar önemseyen bir insanın olması bana umut verdi, heyecan verdi.
Yaşar Kemal’i okuyanlar bilirler. Dili bir başkadır. Kitaplarını okurken Çukurova insanıyla konuşur gibi olursunuz. Müslüm Üzülmez’in kitaplarında da böyledir işte. Ergani’de sokakta yürür gibi hissedersiniz kendinizi. Sanki birazdan kapı açılacak ve konu edilenler içeri girivereceklermiş gibi hissedersiniz. Okuduktan sonra kekremsi bir tat bırakır sizde. Çünkü anlattıkları biraz da buruktur, o coğrafyanın gerçekleridir, insanlarımızın dertleridir. Kitaplarından edebi bir kaygısı da yoktur kendisinin. Tek derdi ise ”her toplumunun kendi yaşam öyküsünü bilme hakkının olduğu” ilkesidir.
Beyoğlu’nda bir akşam dostum Tarihçi-Yazar Mustafa Balaban ile birlikte ağırladık kendisini. Karşımda on bin yılı sırtlamış bir yürek vardı sanki. Anadolu insanın o kavruk hali ile sanki o kitabında bahsettiği uzun on bin yıllık yürüyüşten, Çayönü’nden daha şimdi dönmüş gibi bir hali vardı. Konuşurken çocukluğumda bıraktığım bir şeylerin karşımda hala dimdik ayakta olduğunu hissettim. Boğazım düğümlendi, kimi zaman zorlandım konuşurken. Ve o akşam ümitlendim bir kez daha. Hayır, hiçbir şey kaybolmayacak, hiçbir şey kaybolmamalı, hiçbir şeyi kaybetmemeliyiz.
Yazar Müslüm Üzülmez Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş isimli kitabının önsözünde bakın bize neler anlatıyor.
”Ben ve benim kuşağım için; Erganili, Diyarbakırlı ya da Doğulu olmak bambaşka bir şeydi. Bizim için Doğu, bir toprak parçası ve coğrafi bir yer olmanın çok ötesinde; gerikalmışlık, cahillik, yoksulluk, jandarma dipçiği, ağa baskısı ve bir başkaldırıydı. Devrimci duygu ve düşüncelerin kilitlendiği düğüm noktası, daha doğrusu isyankâr ruhlarımızın anavatanıydı, bu bir. İkincisi, her bir toplumun tarihi, aynı zamanda onun yaşam öyküsüdür ilkesinden hareketle her ilin, her ilçenin ve hatta her köyün bir öyküsünün de olduğuna inanmaktayım: Erganililer kendi yaşam öykülerini bilmelidirler diye düşünüyorum.
Bu dürtülerin yanında beni bu kitabı yazmaya iten diğer bir neden; biraz vefa ve biraz da ‘nereden nereye’ geldiğimizin bilinmesini istememdir diyebilirim.
***
Ergani, Diyarbakır’a bağlı bir ilçemiz olup, tüm Anadolu kasabalarının yazgısını yaşamaktadır. O’nu diğer ilçelerden farklı kılan yanları yoksulluğu, geri kalmışlığı, bakımsızlığı, işsiz ve kahvelerinin çokluğu; sıkıyönetimli ve olağanüstü halli yaşamı ve bu yaşama karşı direnişidir. Mahalleleri gübre kokan, yolları toz ve topraktan geçilmeyen; yapılacak işlerin çok olmasına karşın çoğu insanın çalışmadığı, kahvelerde boş boş oturduğu, işsizliğin diz boyu olduğu, sıradan, sıkıntılar içinde yaşamın hüküm sürdüğü bir yerdir Ergani. Olsun! ‘Ne demiş uçurumda açan çiçek/Yurdumsun ey uçurum’. Bizimki de o hikaye…”
Müslüm bey iyi ki varsınız ve iyi ki bu kitabı yazdınız. Şimdi sizden naçizane bir isteğim olacak. Bence sizdeki bu yürek çok başarılı edebi çalışmalarda çıkarır. Sizden yeni dönemde roman ya da roman tadında yeni kitaplar bekliyoruz. Unutmayın ki bu tarihsel bir görev ve siz görevden kaçmazsınız. Yanılıyor muyum?
Sevgiyle…
http://www.madenliyiz.biz
21 Haziran 2007