Abdurrahman Üzülmez
Tarih Bilim Uzmanı
Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş adlı oylumlu kitabınızı okudum ve çok heyecanlandım. Bu çalışmayı yaptığınız için Erganililer size minnettar kalacaktır. Ayrıca ekonomik olarak gücünüzü zorlama pahasına yaptığınız bu işten dolayı, cesaretinize hayran kalmamak mümkün değil.
Kitabın çeşitli yönleriyle ilgili düşüncelerime gelince, her şeyden önce ben olsaydım, Ergani’nin yeniçağlara kadarki tarihine bu kadar uzun yer vermezdim. Yanlış olduğundan değil, aktardığın bilgileri ve kaynakları yorumlamaya yönelik bir çalışma yapmayı daha uygun bulduğumdan. Tabi sizin yaptığınız bu çalışma bu tür sentez eser yazmak isteyenler için önemli kolaylık sağlayan bir eser olacaktır. Ayrıca son dönemlere ait yer alan bilgi ve belgeler ise, başkaları da benzer eserler verirlerse hele hele, Ergani’nin tarihini yazacaklar için önemli bir kaynak olacaktır. Bu meyanda da eleştirilecek en önemli husus, herhalde kişilerle ilgili seçimlerinin belirli objektif ölçütlere dayanmamasıdır. Zannımca sizin de zaten böyle bir iddianız yok ve bunu başarmak fiilen mümkün değil zaten. Bununla beraber, benim merakla okuduğum TKP ile ilgili faaliyetlerinizle ilgili birçok belge kitabın bütünlüğüne maalesef zarar veriyor. Bununla ilgili hatıra ve belgelerin ayrı bir kitapta toplaması, bu kitapta ise, sadece gerektiği kadarından bahsedilmesi daha uygun olurdu diye düşünüyorum. Zira bu kitapla en azından tüm Erganililere seslenmen ve onların ortak nokta ve merakları olabilecek konularda yoğunlaşmanın gerektiğini düşünüyorum. Siyasal tutum ve meşrep ayırmaksızın.
Zekeriya amcanın anlattıklarıyla ilgili olan konular ise, gayet güzel anlatmış. Bu hikayeleri çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda belki onlarca defa dinledim. Ama sizin de bahsettiğiniz gibi ‘nasihat’ havasında olduğundan dolayı, doğrusu çocuk ve gençlerin hep yaptıkları gibi can kulağıyla dinlemezdim. O gün bunların öneminin farkında olmadığımdan aynı zamanda. Bu ve diğer anlatılan yaşanmış hikayelere ilişkin kayıtların tutulması gerektiğinin bugün farkındayız çok şükür. Ve tabi bu yazılanlar, bugün ve gelecekte tarihçiliğe önemli bir katkı sunacaktır.
Şevki Bey’in öldürülmesiyle ilgili anlatılan hikayeyi Zelo nenemden de dinlemiştim Benim dinlediğim hikaye sizin doğru kabul etmediğiniz Şeyh Said Ayaklanması ile ilgili versiyonuydu. Sadece bu sözlü rivayetler olsa gene de bunu doğru kabul edemeyebilirdik. Oysaki İstiklal Mahkemesi’ndeki sorgusunda kendisine ‘isyana sadece Kürtler mi destek verdi, Türkler de destek verdi mi?’ sorusu sorulmuş, o da katılanlar arasında Türklerin de olduğunu belirtmiş ve Şevki Bey’in ismini de vermiştir. [Bunu şu anda elimin altında bulunmadığından yeniden kontrol edemediğim Uğur Mumcu’nun Kürt-İslam Ayaklanması adlı esende okumuştum. Ayrıca ‘Kürtler’ konusunda Martin Van Bruinessen’in Ağa, Şeyh ve Devlet; Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi (Özge Yayınları) adlı eserini ve R.W. Olson’un Şeyh Said İsyanı adlı eserini mutlaka okuman gerekirdi diye düşünüyorum. Bununla beraber Rus Kürdolog (Bruinessen gibi aynı zamanda Türkolog) Minorski’nin MEB. İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı her nasılsa sansürlenmeden yayınlanan Kürtler maddesi. Okuduğunda da bu konuda bana hak vereceğine inanıyorum.]
Ermeni olayları sırasında yaşananlarla ilgili olarak Kıtmir Ali’ye göndermede bulunularak anlatılanların toptan yalan olmasa bile, doğru olmadığını düşünüyorum. Bir başka deyişle daha sonra bu olaylar anlatıla anlatıla, sızlayan vicdanları yatıştırmak ve katliamları meşrulaştırmak için katbekat abartıldığını düşünüyorum. Zaten 1915’te sadece müslümanların değil, 1910’da çıkan kanun gereği Ermenilerin de 40 yaş üzeri erkekleri askerdeydi. O halde, kimdi o katliam plânlarıyla uğraşan Ermeniler?
Sofibekir, Subaşılar ve Ayanlar gibi sülalelerin Halep veya Bağdat gibi şehirlerden vaktiyle göç ettiklerine dair rivayetleri ise doğru kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Niçin mi? Birincisi aksini düşünmek için hiçbir sebep olmadığı için. Hatta bunun gibi birçok rivayetin doğru olduğu ispat edilmiştir. Mesela Anadolu’da birçok kişi atalarının Horasan’dan göç ettiğini söyler. Tarihi kayıtlar, Moğol istilasından sonra gerçekten de böyle bir göç hareketinin olduğunu göstermektedir. İkincisi, gerek Ayan ve gerek Kavas ve gerekse Subaşı lakabı söz konusu kişilerin devletle ilişkili veya devlet memuru olduklarını göstermektedir. Bu da- toplumsal hareketlilik açısından tacirler ve memurlar her zaman ön planda olduklarından- gene söz konusu rivayetleri doğrular.
Kitabı okurken bazı maddi hatalarla da karşılaştım. Makam’dan ve Lâlle’den bahsederken ‘farziye’ (farz olan) yerine ‘faraziye’ (varsayım, hipotez) yazılmış. Hatta burada yapılması farz kabul edilen değil, bir adak kurbanı söz konusu olduğundan sadece kurban veya adak demek daha doğru olurdu. Sayfa 20’de ise, 93 harbini 1293 Osmanlı-Rus savaşı olarak tanımlanmış. Doğrusu 1877–1878 Osmanlı-Rus savaşı olacak. Varsa başka benzer hata veya hatalar, kitabı bu gözle baştan sona yeniden dikkatle okumak gerekir.
Ergani tarihini iyi bildiğimi söyleyemem. Ancak seyyahlarla ilgili Feldmareşal H.Von Moltke’nin Mektupları‘na (Remzi Kitabevi) da yer verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca Martin Van Bruinessen’in iletişim yayınlarından çıkan Diyarbakır’la ilgili kitaba da bakabilirsiniz. (Kitabın ismi yanlış hatırlamıyorsam Evliya Çelebi Diyarbakır’da olmalı.). Mutlaka Ergani’ye ilişkin bilgi bulabileceğinizi düşünüyorum. Bulabileceğini diyorum, çünkü ben okuyamadım, bu sadece bir tahmin. Bunun dışında şimdi kütüphanemde olmayan Seydi Ali Reis’in Miratü’l Memalik adlı eseri okurken Basra’ya giden Seydi Ali’nin seyehati sırasında Makam’ı ziyaret ettiğine dair satırlara rastlamıştım. (1001 Temel Eser, Tercüman yayınları)
Bildiğim kadarıyla Annales Okulu tarihçilerinden Mouris Lombard eserinde bakır madeni ve madeni paralar vesilesiyle Ergani’den bahsedip geçer… (İlk Zafer Yıllarında İslam, Pınar yayınları) A. Zeki Velidi Togan (Umumi Türk Tarihine Giriş, cild 1, İst., 1981, 3. Baskı, ilk baskısı 2. dünya savaşı yıllarında yapılmıştır) adlı eserinde İlhanlı-Moğol veziri Reşideddin’in vesilesiyle bahsediyor: “Anadolu’da vezir Reşidedin Diyarbakır vilayetinde Dicle nehrinden kendi adıyla anılan bir kanal çıkararak bunun üzerine 14 kadar yeni köy tesis etti ve bunların çoğuna kendi oğullarının isimlerini verdi. Filhakika Ergani ve Osmaniye kazasında Reşideddin’in oğullarının isimlerini andıran Pîr Ahmet ve Pîr Ali isminde köyler vardır” (s.309)
III. Bölümde kronoloji kitapların yazılış tarihine göre oluşturulmuş. Oysa kronoloji kitapların içeriğine göre oluşturulmalıydı. Böyle olunca 16. yüzyıldan bahseden Alpay Bizbilirlik’in kitabı Şemsettin Sami’den sonra olmamalıydı. Ayrıca aynı bölümde Katip Çelebi Seyahatnamesi’nden bahsediliyor (s.246). Bildiğim kadarıyla Katip Çelebi’nin böyle bir eseri yoktur. Zannımca kastedilen eser onun Cihannüma adlı coğrafya ve kozmoloji veya (Türkçe) Fezleke adlı tarih kitabıdır.
En derin saygılarım ve hürmetlerimle, baki selam…
Ergani Haber
Haftalık Siyasi Gazete
15 Temmuz 2005