Nurettin Değirmenci
Sn. Müslüm Üzülmez’in üç hafta üst üste Ergani Haber’de yayınlanan “ABD ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” ile ilgili yazılarını zevkle okudum. Irak’ta bulunan biri olarak izlenimlerimle bu yazılara ufak bir ek yapmak istiyorum.
Tarih: 9 Ağustos 2005. Yer: Irak.
Bugün Amerika’daki yakınlarına hediyelik eşya satın almak için pazarlık eden bir askeri izledim. Askerler, evlerine değişik hediyeler satın alıyorlar. Bazıları giysi, bazıları halı, diğerleri kıymetli madenleri tercih ediyor. En fazla alışveriş yapan, bir aylık maaşının dörtte birini Ortadoğu’da bırakıyor. Zaten para için gelmiş asker, parasını Ortadoğu’da bırakır mı?
Buna karşın, ABD ve Batı’ya giden geri ülke bürokratları, yöneticileri, zenginleri sayısız valizlerle ülkelerine dönüyorlar. Kralından (Cumhurbaşkanından. Esasında bu sözcük her yönden hakarettir. Geri ülkelerde cumhurbaşkanı mı olur?) odacısına kadar geri ülke yöneticileri Batı’nın mallarını ülkelerine taşıyorlar. Yöneticiler taşıyınca, kuyruklar, servetlerini olduğu gibi Batı’ya bırakıyorlar.
Yemekten sonra alışveriş yapılan dükkânın ısmarladığı kahveyi içiyor, bir yandan da hediye satın almaya çalışan bir askeri izliyorum.
1-Televizyon kanallarından biri, Batı’da, alışveriş yapan bir Arap zenginini gösteriyor. Adam sayısız ayakkabı, giysi, güzellik malzemeleri siparişi veriyor. Kamera, Arap zengini sayesinde rafların nasıl boşaldığına işaret ediyor. Arap, “Haremdekiler!” diye açıklama yapıyor. Konuşmaları tam anlamıyorum; ama, televizyondakiler gülüyor, gülümsüyor. Arap zengini emek harcayarak, zahmet çekerek zengin olmamış ki paraların kıymetini bilsin.
2-Hediyelik eşya satan dükkânda, Amerikan askeri, dükkâncı ile sıkı pazarlık yapıyor: “150 dolarım var, daha fazla param yok” diyor. Dükkâncı, “Kredi kartı ile ödeyebilirsiniz! Komisyon ödemeyeceksiniz!” diyor. Amerikan askeri öneriye sıcak bakmıyor.
Bir gözüm televizyonda, diğeri canlı olarak karşımda pazarlık yapan Amerikan askerinde. Amerikan askeri savaş kazanmış zengin bir ülkenin insanı; televizyonda, tapınmasını aksatmayan beyaz giysili, kolay yoldan servet edinmiş Arap zengini.
Fakir insanlar bir yana Müslüman ülkelerin âlimleri Arap zengininin davranışına ağzının suyu akarak bakıyor. “Allah herkese kolay yoldan zenginlik nasip etsin!” diye yakarıyorlar. Sonra da, “Ümmet! Müslümanlık! Din! Allah! Muhammed!” diye bağırıyorlar.
Arap şeyhi, herhalde, alışverişten sonra tapınağına koşup, “Hiç emek vermediğim halde bana verdiğin nimetler için çok şükür! Zaten bu fani dünya hiç önemli değil! Çalışmak gibi pis işlerden uzak tut ya Rabbi!” duasını üfürmüş olsa gerek. Amerikan askeri ise elinde ağır silahı, hediyelik eşyayı almadan zorlu görevine dönüyor.
Dükkâncı; “Bunlar böyle ağabey! Daha birkaç sefer gelip gidecek bu asker!” diye açıklama yapıyor. Sonra, “Seni yalnız bıraktığım için kusura bakma!” diyor. “Türkiye’de çoluk çocuğunu bırakıp, buraya iş yapmaya gelmişsin; benimle ilgilenmeye değil!” diyorum.
Dükkâncıya, morali bozulmasın diye televizyondaki alışverişi göstermiyorum.
Tesisler, hasarlı araç gereçlerle dolup taşıyor. Amerikalılar hasarlı araçlara bakım yapmıyor. Olduğu gibi terk ediyor. Yenileri temin ediliyor. Amerika’dan sürekli savaş malzemeleri Ortadoğu’ya akıyor. Ortadoğu’dan Batı’ya, servet; Batı’dan Ortadoğu’ya, silah akıyor. Ne güzel işleyiş değil mi?
Bilgi ve bilgili insanlar Batı’ya, yıkıcı askerler Ortadoğu’ya gidiyor. Örneğin, Amerikan’nın Irak’ta 135.000 askeri, buna karşın sadece 100(?) tane öğretmeni görevli. İnsanları kim değiştirir; öğretmen mi, asker mi?
İşte Büyük Ortadoğu Projesi!
Ergani Haber Gazetesi
25 Kasım 2005