Celal Başlangıç
Müslüm Üzülmez Ergani üzerine yazdığı kapsamlı kitapla ‘İsyankâr ruhunun anavatanına’ gönül borcunu ödemiş. Doğup büyüdüğü kente borcunu ‘Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş’ adlı kapsamlı bir kitap yazarak ödemeye çalışmış. Kimya mühendisi Üzülmez’in Ergani’de başlayan yaşam yolculuğu da işkencelerle, cezaevleriyle yoğrularak uzun bir yürüyüşe dönüşmüş.
‘Çevre Bilgisi’ dersi öğretmeni olarak girdi binadan içeri. Merdivenleri çıkmaya başladı. Herkes selam veriyor, saygı gösteriyordu. Oysa çok değil, 12–13 yıl önce bu merdivenlerden gözleri bağlı çıkarılıyor, işkencecilerine teslim ediliyor, ‘işi bitince’ de yine gözleri bağlı olarak polislerin arasında aynı merdivenlerden indirilerek alt kattaki hücrelere götürülüyordu.
Burası Gayrettepe’deki polis merkeziydi. İlk kez 1982’de gizli Türkiye Komünist Partisi üyesi olarak yakalandığında getirilmişti. 12 Eylül olduğunda Diyarbakır’da sendikacıdır Müslüm Üzülmez. TKP operasyonu başlayınca sağa sola koşturur, herkesi arar, birçok kişiye operasyon haberini ulaştırıp tutuklanmalarını önler.
“Aynı gün evimi boşalttım. Eşimi, çocuklarımı ve eşyaları Ergani’ye babamlara gönderdim. Ben sağda solda tanıdıklarda kalmaya başladım. Polisle nefes nefese yarışıyoruz. Hep bir gün polisten öndeyim. Ben bir evde misafir kalıyorum, o evden ben ayrılınca polis geliyor. Ergani’de babamlardan çıkıyorum, polis evi basıyor. Yakalandığımda, Diyarbakır’daki polisler sordu ‘Bizden hep öndeydin, sana kim haber veriyordu?’ diye, bunun için fazladan çok dayak yedim.”
Sonunda nefesi tükenir. Diyarbakır’da barınamaz olunca İstanbul’a kaçar. Askerlik arkadaşı bir dişçinin muayenehanesinde, şarapçılarla köprü altında, mavi trenle geceleri İstanbul-Ankara gidip gelerek geçirir günlerini. Hayat giderek zorlaşır. Yatacak yeri yoktur, parası yoktur. Diğer aranan partili arkadaşlarıyla da irtibatı kopmuştur. Bir gün elleri cebinde kara kara düşünerek Saraçhane’den Aksaray’a, oradan Yenikapı’ya doğru yürümeye başlar. Tam Gar Gazinosu’nun önüne gelmiştir ki, birden partili bir arkadaşını karşısında görür. “Merhaba” dediği anda sırtına bir silah dayanır:
“Kıpırdama, ananı s.keriz. Kenan Evren’e bağlı çalışıyoruz. Kimseye hesap vermeyiz.”
‘Kuş kafese girdi’
Ayakları bir anda kesilir yerden. Kendisini o zaman Siyasi Şube olarak kullanılan Gayrettepe’de bulur, “Kuş kafese girdi” anonsuyla. Tam üç hafta işkenceli sorgudan geçirilir. İşte 1982’de ‘devlet düşmanı bir suçlu’ olarak gözleri bağlı inip çıktığı, işkenceye götürüldüğü merdivenlerden 1995–1999 yıllarında ‘Çevre Bilgisi’ öğretmeni olarak inip çıkmaya başlar. Çünkü oradaki şube Vatan Caddesi’ne taşınmış, Gayyrettepe’deki bina da Trafik Denetim Şube Müdürlüğü olmuştur. Müslüm Üzülmez de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde görevli kimya mühendisi olarak şoförlere verilen ‘Taşıt Kullanım Belgesi’ için düzenlenen kursta saygı gören devlet memuru bir kurs öğretmenidir.
Müslüm, annesinin dediğine göre, bir yandan harmanların savrulduğu, bir yandan da bulgurun dövüldüğü bir zamanda ve de yağmur yağdığı bir gün doğmuştur. Bu anlatımdan çıkartır sonbaharda dünyaya geldiğini. Sekiz kardeşin en büyüğüdür. Liseye kadar Ergani’de okur. “Okula gittiğim yıllar, Ergani’de her taraf yeşildi. İnsanlar harıl harıl bağ, bahçe ve tarlada çalışırdı. Yoksul ama mutluydular. Şimdi kısmen yoksulluktan kurtuldular, verdikleri savaşı kazandılar ama kaşları çatık, yüzleri gülmüyor ya da bana öyle geliyor.”
Parti kararıyla sendikacı
Üniversite yılları Ankara’da 70’lerin kavgalı-dövüşlü, gözaltlı, tutuklamalı çalkantılarıyla geçer. Ankara’da kimya mühendisliğini bitirip Diyarbakır Belediyesi’nde Temizlik İşleri Müdürü olarak işe başladığında TKP üyesidir. Sonra Tekel’e girer. Parti kararıyla DİSK’e bağlı BAYSEN’de profesyonel sendikacı olarak çalışmaya başlar. 12 Eylül’le birlikte sendikası kapatılır. Artık işsizdir, aranmaktadır. İstanbul’da yakalanıp üç hafta işkenceden geçirildikten sonra Diyarbakır’a götürülür. Tam 70 gün sürer sorgusu.
“6 Kasım 1982′ günü anayasa oylaması, yapıldığında, Diyarbakır’da askeri kışla içerisinde, yasa tanımazların elinde sorguda ve işkencedeydim. Nöbetçi erlerin konuşmalarından oylama yapıldığını anladım. Şans eseri ben işkenceden bir-iki ufak arızanın dışında sağ salim kurtuldum. Ama Türkiye 12 Eylül Anayasası’nın işkencesinden bir türlü kurtulamadı daha.”
İki yıl Diyarbakır Cezaevi’nde cehennemi yaşar Müslüm. TKP üyeliğinden beş yıl hapis cezası alır. Askeri Yargıtay cezayı az bulur, kararı bozar. Sonunda altı yıl sekiz aya mahkûm olur. Ancak bu arada 141–142 kaldırılınca cezası düşer.
Cezaevi sonrası yine işsizlik, parasızlık, evsizlik, geçim derdi vardır. İstanbul’da bir yandan polis takibi, bir yandan dağılan TKP’yi yeniden canlandırma faaliyeti içinde bulur kendini. Sonunda 1990 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kimya mühendisi olarak girer. Bugün de aynı yerde, Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’nde görevini sürdürmektedir.
Ergani’nin 770 sayfalık öyküsü
Bir yandan da kitap yazmaya verir kendini. Uzmanlığıyla ilgili teknik kitaplar yazar, şiirlerini yayımlar. Son kitabında ise doğup büyüdüğü yeri tarihsel köklerinden bugüne uzanan bir perspektifte yazar Müslüm Üzülmez: ‘Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş’. Öykülerle, anılarla, fotoğraflarla, tarihte yaşanmış acılarla bezenmiş tam 770 sayfalık bir kitap olmuş Müslüm’ün çalışması. Neler yok ki içinde Ergani’ye ilişkin. Ergani’nin yazılı olmayan tarihi, 10 bin yıl öncesine uzanan Çatalhöyük’ün (Çayönü’nün olmalı. –M.Üzülmez) öyküsü, Huriler, Mittaniler, Asurlular, Urartular, İkitler, Medler, Persler, Mekadonlar, Selevkos dönemi, Partlar Dönemi, Romalılar ve Bizanslılardan Emevilere, Abbasilere, Selçuklulara, Osmanlılara uzanan bir tarih. Ergani’den Ermenilerin ‘techir’i, Cumhuriyet döneminde yaşanan siyasi olaylar. Gezginlerin gözüyle Ergani. Tarihi ve Kutsal mekânlar ve insanlar, yazarlar, şairler, sanatkârlar, çizerler, aydınlar. Sonra Ergani’nin renkli yüzleri; 1960’lı, 70’li yıllarda Doğu ve Güneydoğu’nun tek kadın muhtarı Sakine Demir, kocasının yattığı cezaevinin kadın gardiyanı Pembe Keçeci gibi toplam 50’ye yakın Ergani insanıyla tanışmamızı sağlıyor Müslüm Üzülmez.
Yaşamı bir kez ıskalayınca…
Bu kitabı yazma nedenini anlatırken Kavafis’in ‘Yaşamı bir kentte ıskalarsan hepsinde ıskalarsın’ sözünden yola çıkıyor:
“Ben Diyarbakır’da yaşamı bir kere ıskaladım, o nedenledir ki İstanbul’da hep ıskalamaktayım. Belki bu nedenledir, Doğu, Diyarbakır ve hele de Ergani halen rüyalarımı süsler. Ben ve benim kuşağım için Erganili, Diyarbakırlı ya da Doğulu olmak bambaşka bir şeydi. Bizim için Doğu, bir toprak parçası ve coğrafi bir yer olmanın ötesinde, geri kalmışlık, cahillik, yoksulluk, jandarma dipçiği, ağa baskısı ve bir başkaldırıydı. Devrimci duygu ve düşüncelerin kilitlendiği düğüm noktası, daha doğrusu isyankâr ruhlarımızın anavatanıydı, bu bir.
Ergani kendi öyküsünü bilmeli
İkincisi, her bir toplumun tarihi, aynı zamanda onun yaşam öyküsüdür ilkesinden hareketle her ilin, her ilçenin ve hatta her köyün bir öyküsünün de olduğuna inanmaktayım. Erganililer kendi yaşam öykülerini bilmelidirler diye düşünüyorum.”
Müslüm Üzülmez gözünü açtığı, havasını soluduğu, suyunu içtiği, sokaklarında oyunlar oynadığı, kavgalar ettiği, ilk aşkını yaşadığı, hepsinden önemlisi, ‘isyankâr ruhunun anavatanı’na bir kitap yazarak gönül borcunu ödemiş!
Radikal Gazetesi
5 Şubat 2007