Önemli bir bilim insanının İngilizce yazdığı Hilar ile ilgili bir yazıyı bilgilerinize sunmak istiyorum.
İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Bilimler Akademisi Konsey Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özdoğan hocamın incelemem için bana verdiği İtalya-Roma Üniversitesi Eski Çağlar Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Eugenia Equini Schneider‘in kaleme aldığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan X. Araştırma Sonuçları Toplantısı‘nda (Ankara 25-29 Mayıs 1992, s: 249-260) İngilizce olarak yer alan HİLAR ile ilgili bu yazı; Hilar/Ergani, dahası Bölge tarihini yakından ilgilendirmektedir. Yazıyı önemli bulmam nedeniyle, ricam üzerine mesai arkadaşım Çev. Müh. Yunus Koç Türkçe çevrisini yapmıştır.
İngilizce metni temin eden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan hocama ve emek harcayıp çevriyi yapan Çev. Müh. Yunus Koç arkadaşıma çok teşekkür ediyorum.
Türkçe çevrinin tam metni:
Doğu Anadolu-Ergani Bölgesinde Arkeolojik Araştırmalar
Son yıllarda, Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde büyük Barajların inşa edilmesi çok sayıda araştırma alanlarının, özellikle iki nehrin etrafındaki vadiler boyunca oluşması fırsatını verdi. Araştırma özellikle İran ve Yunan-Rum devletleri arasındaki sınır bölgelerde odaklandı. Ama iki nehrin kalıntıları kuzeyde dağlık olup, tarih öncesi çağlar kadar klasik sürecinin tam olarak bilinmeyen bölgede dağılmaktadır.
İstanbul Üniversitesi ve Rome’s La Sapienza Antikacılık Bölümü ile yapılan yakın işbirliği Ergani Platosu üzerindeki Çayönü-Hilar’da ve yakın çevresi ile ilgili ilk keşfin gerçekleşmesi fırsatını verdi.
Hilar şehri, yüksekliği deniz seviyesinin 869 metre üzerinde yuvarlak kaya tabakalarının ve tepenin üzerinde yerleşmiş nekropol (100 den fazla mezarlığın bir arada bulunduğu yer) olarak bilinmektedir. Tekrar bahsedilen, hatta son zamanlarda ve 1979’ların başındaki konu, bu karmaşık mezarlığın Karlsrühe (Almanya) Üniversitesi’ndeki bir ekip tarafından harita etüdü konusu olmuştur. (Şekil. 1, 2)
Bu haritadan başlayarak, Ağustos 1991’de bu lahitlerin tam bir sınıflandırılmasının yapılmasını düşündük. Daha önceden kaydedilmemiş tepenin doğu kesimlerinde ve diğer nekropoller keşfedilen yeni mezarlar, doğu batı yönünde düz geçen Boğaz çayının güneyi boyunca ve kuzeybatısında tespit edildi. (Şekil 3)
Doğu nekropolleri, eski yol kesişimini kısmen kaplayan Hilar’ın modern köyün güney ve kuzeyindeki giriş yollarına doğru genişler. Buradaki çoğu çember mezarlar, bazıları dromoslarda (mezar odasına geçişi sağlayan dar, uzun geçit) ve kısaltılmamış haldeki arcosolialarda (üstü kemerli mezar hücresi) taştan oyulmuş ve cenaze yataklarında, dağ eğimlerinin içine oyulmuştur. (Şekil 4,5)
Bu inancın en sık öznesi cenaze törenlerinde arcosolia içinde sıra dışı şekilli bir veya iki figürle sıradan, doğudaki alışıldık resimler gibi, yarım yatan ölü görüntüsü ileri bakan vücudun üst parçası ve profilde gözüken sağ ayağıyla ve sol tarafının katlanmasıyla temsil edilmeleridir. Figürdeki kadın sol koluyla yastık üzerine yaslanıyor ve eliyle büyük ihtimalle bir kupa tutuyor ve başları Bizans zamanında ikonolastlar tarafından sistematik olarak şekillendirilmiştir. Ama taş üzerindeki izler bize Parthian (İran) stili algılamasını sağlar. Giysiler (pantolon, ayak giyimi, kısa gömlek şekilli ceketler) İrano-Parthian şeklidir. İki inançta da, ölünün yanında oturan başında konik şekilli uzun yaşmaklı ve uzun mantolu kadın heykelleri ön plandadır. Giysilerin detayları iyi bir şekilde korunmuştur ve basit bir temizlikle formundaki bölgesel farklılıklarla Mezopotamik bölgeye ait olarak bilinen modelin kendi kostümü kolayca gözükebilir. (Şekil 6,7)
İkonografi ve heykellerin stili alışılmış Mezopotamik taşların Roma-Parthian kültürünün alışıldık parçasıdır, ama özellikle bu Hilar inancında kitabelerde kullanılan yazıtlar büyük ölçüde Edessa’da (Urfa’da) Şehitlik mahallesindeki mezarlarla benzerdir.
Oyuk içinde duruyor olarak gözüken diğer çeşit temsiller içinde aynı şey söylenebilir. Edessa mezarlığından cenaze heykelleriyle karşılaştırma MS. 165-201 tarihine ait doğu nekropollerdeki ön epigrafik çalışmalarla kabul edilmiş olan kitabelere dayanmaktadır, Açıkça söylemek gerekirse taşları eksik bir kitabedir ama aşırı şekilde eskimiş olan kaya yüzeyi bizim daha kapsamlı bir hipotez yapmamıza engel olmaktadır. Eski Suriye’deki benzer kitabeli taşlar 1907’de Kırk Mağara mezarlığındaki MÖ. 1-2 yy. ait olan bazı taş kabirlere yaklaşan Pognon tarafından yazıldı. Eğer bu taşların nefes (eski Suriye’de ruh anlamına gelir) fonksiyonu keşfedilebilseydi, bu taşlar 1. binyıldan itibaren doğu bölgeleri boyunca birçok formda görülebilecekti. Daha detaylı karşılaştırma çalışması bu tür bir heykelin anlamını ve fonksiyonunu doğrulayabilmektedir.
Doğu nekropolerdeki kabirler gözükebilir ve sanki canlı bir mahalle ve hayvan barınağı gibi kullanıldığının açık bir göstergesidir. Kuzey-batıda mezarlıklar ve çay boyundaki kabirler bulunmaktadır ve bu alanlar son zamanlarda çok fazla yağmalanmıştır. Buradaki mezarlıklar taş duvarlardan açılmamış ama taş kenarlarına kadar kazılmıştır. (Şekil 9)
Hilar’ın üç nekropoli tepenin üzerinde uzanan eski yerleşimlerin limitlerini belirlediği gözükmektedir. Taş içine oyulmuş olan bir merdiven ve doğuya meyilli olan bölgede üç tane merdiven gözükmektedir. Aynı döneme ait mesken veya depo olarak hala kullanılmış olan birçok su kaynağı ve depo çukurları gözükmektedir.
Bulguların dağıtımındaki geniş bölge ve çeşitlilik tarihi ve karmaşık coğrafi konumu durumların varlığını ortaya çıkarmıştır ve ilk çağ ve ortaçağda yaşamın var olduğuna dair kanıtlar sunmaktadır. Aslında Hilar’ın kuzey Mezopotamya’daki yol sistemi içinde önemli bir pozisyonu olduğu gözükmektedir.
Hilar, Fırat nehriyle Çüngüş ve Çermik boyunca batıya, Diyarbakır’la güney-doğuya ve Ergani’yle de kuzey-doğuya bağlıdır.
Hilar’da yapılan bir araştırma, birbirlerine 6- 7 km . mesafede geç klasik döneme ait yerleşimlerin ve klasik dönemlere ait yerleşimlerin varlığını doğrulamaktadır. Biz, batı tarafında, Hoşan’ın modern köyleri yanında ve Sıçantaş deresinin kenarlarında büyük bir taş nekropol bulduk (Şekil 10). Boza Ersini tepesine doğru genişleyen Diyarbakır yönünde Hilar’dan 4 km . mesafede diğer bir taş nekropol bulunmuştur. Tepenin zirvesinde küçük bir yerleşime ait buluntular, dağ platolarına kazılmış çukurlar ve yüzeyi işlenmemiş çanak çömlekler var. Hilar’ın batısını araştırmak, Kikan şehrine 5 km. mesafede başka bir taştepe canlı mahalleler ve depo yerleri olarak tekrar kullanılan yerleşimlerin varlığını ortaya çıkarmıştır. Havzaların ve depo alanlarının varlığı yoğun ziraat aktivitesinin varlığının bir kanıtıdır. Çömlekçilerin ve seramikçilerin, çoğu eski Roma ve Bizans devrine ait kırık çömlekler ve seramikler bulunmuştur. Hendek köyünü 6 km. uzağında Gaz Tepe’nin Kuzey yamacında Bizanslı yerleşimciler tarafından kısmi olarak fethedilmiş başka bir taştepe-nekropol bulunmuştur. Burada birçok kabir hiç dokunulmamış halde gözükmektedir. (Şekil 11)
Kuzey Mezopotamya’daki klasik periyotta Fırat’ı İran İmparatorluğunu doğusuna bağlayan yerleşimlerin dağılımı ve yoğunluğu doğu-batı yolunun önemi tezini doğrulamaya yöneliktir. Bu bağlamda Ergani platosu kesin bir merkezdir. Aslında eski Ergani’nin yüksek kısımları modern şehrin hemen Kuzey-Doğusunda bulunan şehir ortaçağ ve modern yerleşimin kalanlarıyla fethedilmiştir ki bu da Hellenistik Roma dönemine ait yüzey çömleklerin temel duvarcılık işine dayandığını ayrıca kuvvetli duvarların varlığını göstermektedir.
Not: 11 adet fotoğraf iyi olmadığı için buraya alınmamıştır. M. Üzülmez
19 Aralık 2008 tarihli Ergani Söz gazetesinde,
19 Aralık 2008 tarihinde http://www.diyarinsesi.org sitesinde,
10 Ocak 2009 tarihinde Yeni Yurt gazetesinde yayımlandı