Şiir soyludur. Geçmişi çok eskilere dayanır. Eski Roma ve Yunan’da seçkin bir yeri vardı. İslâm öncesi Arabistan’da ise, şiir çok gelişkin olup, aristokrasiye özgü bir ayrıcalık sayılırdı. Özellikle Mekke kentinde şiir yarışmaları düzenlenir ve yarışmayı kazanan ilk yedi şiir Kâbe’nin duvarına asılırdı. Müslümanlığın ortaya çıkışı sürecinde de bu gelenek devam etmiştir. İslâmi düşüncenin egemen oluşuyla bu geleneğe son verilmiş, ama şiir Müslümanlıkta bir savaşım (cihâd) aracı olarak hep kullanılmıştır, asla küçümsenmemiştir. Berâ’nın naklettiği bir hadis buna güzel bir örnektir. Hadiste Hz. Muhammed’in, ozan Hasan’a “Kâfirleri şiirle taşla, Cebrâil seninle beraberdir” söylediği belirtilmektedir. Ve bu düşünceden hareketle, bazı din bilginleri o döneme ilişkin “silâha silâhla olduğu gibi, şiire şiirle karşı konulmuştur” yorumunu yapmışlardır. Abdulkadir İsâ ise, Tasavvufî Hakikatlar adlı eserinde: “Nûr-u Muhammedîyi teşvik bakımından şiir dinlemenin tabiatında nefislere etki ve kalbin derinliklerini tahrik vardır. Büyük sûfîler boşuna toplanmaz ve boş sözleri dinlemezler. Herkesin duymadıklarını onlar duyar ve herkesin anlayamadıklarını onlar anlarlar. Onların şarkı ve şiir dinlemeleri vecidelerini harekete geçirir ve yüreklerini canlandırır. Yürekleri Allah’a bağlı, ona yönelik ve onun huzûrunda âmâde oldukları için onların semâî ve şiir dinlemeleri rûhlarını nûrlandırır” diyerek, şiire farklı bir anlam yüklemektedir. (Orhan Hançerlioğlu, İslâm İnançları Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul–2000, s. 589–590)
Şiirin, bizde de köklü bir geçmişi vardır. Yunus Emre, Karacaoğlan, Ehmedê Xanî gibi halkın içinde, halkına şiirler yazanların yanında; padişahlara, beylere, egemenlere övgüler dizen şairlerde olmuştur. Cumhuriyet döneminde Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ahmet Arif başta olmak üzere birçok şairlerimiz şiirleriyle toplumsal ve sanat yaşamımıza renk katıp, sanat dünyasına damgalarını vurmuşlardır. Toplumsal mücadelede şiirleriyle halkın yanında olmuşlardır. Şiirin tarihçesine baktığımızda, eğer yazılan şiirler halk tarafından sevilirse, içselleştirilip benimsenirse hiçbir gücün o şiirleri belleklerden, toplumsal hafızadan silmeye gücünün yetmediğini görürüz. Şair ve şiir yazanlar, bu nedenle, halkın sıcak bağrında yer bulacak şiirler yazmalıdır.
Bana göre yazılacak şiirler denizden esen meltem gibi kıyıya tuz, su ve yosun karışımı kokular, coşku ve hüzün taşımalı; kayalara vuran deniz dalgaları gibi çığlık atıp ses vermelidir. Bazen Dicle gibi durgun dipten akmalı, bazen de Fırat gibi şahlanmalıdır. Yüce dağlardan meşe, mazı, kekik ve yasemin kokusunun yanında özgürlük ateşini, isyanı taşımalıdır. Yanardağ volkanı gibi patlayıp sevdanın, ayrılığın, özlemin, umudun, kavganın, özgürlüğün meşalesini yakmalıdır. Zalimin, haksızın karşısında; mazlumun, haklının yanında olmalıdır. Sevenlerin murada ermesi ve ayrılıkların son bulmasında dilek ezgileri olmalıdır. Gerekirse hicran ve gözyaşı olmalıdır. Baskının, zulmün, ayrımcılığın, sömürünün ortadan kalkması için dizeler bazen kalkan, bazen de mızrak olmalıdır. Halay başında sallanan renkli ipek mendil olmalıdır. Şair, halkına yabancılaşmamalıdır. Kelime oyunlarından ve süslü dizelerden kaçınmalıdır. Şiirler sade ve anlaşılır olmalıdır.
***
Bugün şiir okuyanımız az olsa da, şükür azımsanmayacak sayıda şiir yazanlarımız var. Bunlardan biri de Ocak Remzi Babacan’dır.
Babacan, genç bir şairimiz; Kavim Yayıncılık tarafından Eylül 2009 da yayınlanan 80 sayfalık Ocak Şiirleri adlı ilk şiir kitabıyla edebiyat dünyasına merhaba diyenlerimizden. Kitabında anlık duygu ve düşüncelerini ustaca dizelerine yansıtmış. “Bir beyaz yeter, denize ve ekmeğe,/ Ve bir başka gün ışığı ömrüme yeter!” dizelerinde olduğu gibi, şiirlerini bazen yalın sözcüklerle, bazen de imgelerle örmüş. Dolaylı bir anlatım olsa da, okuyanı yormuyor. Biçim ve içerik, kurgu ve sözcüklerin seçimi, ses uyumu ve ritim fena değil. Şiirlerini genelde aşk ve sevda üzerine yazmış: Şairce sevgiliye seslenir. “Mavi bir gökyüzü bilsin gözlerin, gözlerimi../Gözlerin gökyüzümde, dolansın dursun!!!” ya da “Gözlerin, gözlerime süzülsün dursun./Hadi gel, dağıt gökyüzümün bu hazan kaderini,/Yüzüm yağmurunda yeşeren, bahar olsun.” diyerek, sevgilinin dalgalanıp savrulan saçlarının yüreğine rüzgâr doldurmasını istemektedir. Bazen sevgilinin gelişini beklemekte ya da gidişine içerlenmekte; bazen de Destan şiirinde olduğu gibi “Deniz yıldızlarının, intihar nöbetlerindeyim yine./ Kederler kabartıyor yüreğimde” diyerek, bunalım takılmaktadır. (Oysa ben şiirlerin insanlara direnme azmi vermesini; umutsuzlara umut, yılgınlara direniş türküsü olmasını isterim.) Bazı şiirleri ise, bilmece varı süslü sözcüklerden örülmüş, anlamı çıkarmada insan zorlanıyor. Yer yer de, son dönemlerde çok kişinin kullandığı tumturaklı sözcükleri fazla kullanmış. Kullanmasaydı daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Ocak Şiirleri şairimizin ilk eseri. Bu nedenle, bazı eksiklikleri olabilir. Ama ilerde kendi özgün sitilini yaratıp kalıcı güzel şiirler yazacağına inanıyorum. Ben, Babacan’da bunun cevherini görüyorum. “Solmayı unutmuş dalgın mevsimler gibi../Hiç olmasa adım dursun şiirde.” diyenden, bu beklenmez de ne beklenir?
Sevgili Babacan, şiir, yüreğin şarkısı, gönüllerin ve duyguların dilidir. Dediğim gibi, sende cevher var. Biliyorum, bu iş zor. Şiir yazmak karanlık, yolsuz bir ormanda insan etini parçalayan dikenler arasında yol açmaya benzer; zahmetlidir, sabır ister. Ama değer. Sakın vazgeçme.
Yazma cesaretini gösterip bizlere Ocak Şiirleri kitabını armağan ettiği için, Babacan’ı kutluyor ve sevgiyle selamlıyorum. Arkadaşım eline, yüreğine sağlık.
***
Ocak Remzi Babacan kimdir?
Ocak Remzi Babacan 1967 yılında Diyarbakır’da -Ergani ilçesinde- doğdu.
İlk ve orta öğrenimini Ergani’de yaptı. Sonra Dicle Üniversitesi Meslek Yüksek Okulundan mezun oldu.
Şu anda Adıyaman ilinde bir yandan ekmek kavgası veriyor, diğer yandan da sözcüklerle sevişerek, kavga ederek şiir yazmalarını sürdürüyor.
***
Ocak Remzi Babacan’ın şiirlerinden örnekler:
DÜŞ
Düş, düşer gökyüzüne bir mavi serseri
Geceler tefeci ve haindir oysa,
Uykularını repolar mermi çekirdekleri!
Uzaklarda bir ceylanın düğünü,
Ölümüne tilili davul sesleri..
Şafak kızıllığına boyandı, kalkta bak hadi!
Düş, üşür gökyüzünde bir mavi sereri.
Çığlıktır gülüşün, gözlerinde göçebe kuş sürüleri!..
NAZIM
Her eve bir nazım lazım.
Bakışı mavi, gülüşü bahar, umudu sulak.
Zira bu aralar;
Serseri bir torpil gibi, intihar kokuyor hayat!
Her dile bir nazım lazım.
Bestesi uzun, şarkısı şeker, soluğu başak.
Zira bu aralar;
Serseri bir mayın gibi, galiz bir küfür kokuyor hayat!
Her ömre bir nazım lazım bilirim!
Dalı yeşil, çocuksu bir gülüş gibi sevinci ak..
Zira bu aralar;
Soluk bir nesir, acı bir nasır gibi kokuyor hayat!
HEPSİ
Hepsi, devrik bir dize’yim işte.
Ömürde serüven, devrilmelerde..
Bir sensin birde kuzguni yağmurlar kendimden arta kalan.
Kurşunlara tef çalan bu arsız gecelerde!!!
15 Aralık 2009 tarihinde www.kritize.net sitesinde,
18 Aralık 2009 tarihinde www.sivildusunce.com sitelerinde,
17 Aralık 2009 tarihinde Ergani Haber gazetesinde,
28 Aralık 2009 tarihinde Yeni Yurt gazetesinde,
01 Ocak 2010 tarihinde www.haberhilal.com sitesinde,
02 Ocak 2010 tarihinde http://www.gonulsitesi.net sitesinde ve
www.yazimhane.com/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&p=38873 de yayınlandı.