Şiir insanlığın tarihiyle hemen hemen koşuttur. İnsanlar istek ve sevgilerini (dualarını), kin ve nefretlerini (beddualarını) şiirle, daha doğrusu şiirsel bir anlatımla hep dile getirmiştir. Şiir, tarihin süzgecinden geçerek bugünlere gelmiştir; şiirleri oluşturan dizelerle olaylar, olgular, duygu ve düşünceler sade ve anlaşılır, ama çarpıcı bir şekilde beyinlere nakşedilmeye çalışılmıştır. Sözcükler imbikten geçirilerek bazen bir silah, bazen de bir canlıya hayat veren iksir işlevini görmüştür. Bazen de gül dalında öten bülbülün nağmeleri ya da yaşlı bir insanın ağzından dökülen bilgelik gibi yaşamı anlamlandırıcı bir işlev görüp canlara derman olmuştur.
Bu nedenle çok kişi şiir yazar, ama az sayıda şair çıkar. Değerli hemşerim Fırat Kaplan, Hüzünler Sarnıcı(*) şiir kitabıyla şairliğe bir adım atmıştır. Ancak iyi bir şair olabilmesi, bundan sonra yazacağı şiirlere, yayımlanacağı eserlere bağlı. Ben hemşerimi hem şiir yazdığı için, hem de cesaret gösterip yazdığı şiirleri kitaplaştırarak yayınladığı için kutluyorum. Ve Hüzünler Sarnıcı‘nın kültürel yaşamımızı zenginleştireceğini düşünüyorum.
Hüzünler Sarnıcı‘nda şiirlerde dizeler sağlam, sözcükler isabetli seçilmiş. Şiirler anlaşılır bir şekilde, özgün bir anlatım ve dille kaleme alınmış. Şiir kitabını okuduğumuzda: “Her söz damıtacak duygusunu/yüreğinize, alıp götürecek, gitmek isteyip de/gidemediğiniz her yere…”
Şairimizi yakınan tanımadığım için yaşam öyküsünü bilmiyorum. Ama nedense şiirleri çok karamsar. Genç şairimizin yüreği yaralı, yazarak sarmaya çalışıyor yaralarını. “[H]erşey…/yara, acı, zehir, irin/ve bitiş” olunca, hüzünden çok sarnıçta karamsarlığı biriktirmiş. Hemen hemen tüm şiirlerinden feryat ve çığlık duyulmakta ve duyguları sarkaç gibi salınmakta. Geceleri uyuyamaz, yalnızlaşır; içine “ölüm damıtır gece”leri. İç dünyasında kopan isyanı sözcüklerin marifetiyle dizelerinde dile getirir. Kitabın ilk şiiri “Tek Seyirlik Oyun” şiiri bunun en güzel örneği. Bu şiir, şiir olarak güzel, ama kitabın başlangıç şiiri olması biraz iyi olmamış gibi. Çünkü teması ölüm. Ölüm yerine insanlara yaşama sevinci veren, duyguları coşturan, öfkeleri patlatan ya da sevgiliye gökyüzündeki yıldızları göz kırptıran imgelerle örülü dizeleri kaleme almış olsaydı bence daha iyi olurdu.
“Gecedir, karanlıktır, gecikmiş/saatlerdir hüzünler sarnıcı”. Ölüm, acı, kara, gece, gecenin karası, ağlayış, kan, gözyaşı, yalnızlık… gibi negatif sözcükler çok fazla kullanılmış. Böyle olunca dizelerde negatifleşiyor. Oysa eğitimciler, toplumun değişim ve dönüşümüne katkı sunmak isteyenler yaşama pozitif bakabilmelidir. Hem buna ihtiyacımız da var. Yaşamın kendisi salt olumsuz değil ki. Güneşin doğuşu, Makam’dan gelen esinti, kuşların cıvıltısı, akan suyun sesi, kelebeğin uçuşu, olgun buğday başağının salınışı, bir çocuğun gülümseyişi, sevgilinin küçük bir öpücüğü, bir şeyleri başarmanın mutluluğu… az şey mi? Yaşama diyalektik bakmalıyız. Gece ve gündüz, iyi ve kötü, ışık ve karanlık, yaşam ve ölüm, aşk ve nefret gibi her şeyde zıtların birliği ve savaşımı olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Şairler genelde kentleşmeyle ve özelde de bölgemizde 30 yıldır süren Kürt sorununa bağlı süren “savaş” nedeniyle aşırı dış etki altında kalan ve de yaşamın ağır yükü altında ezilen insanların daha fazla olumsuz etkilenmesine değil; iç dünyalarını zenginleştirmeyi, direnme gücü vermeyi, yaşama dört elle sarılmalarını sağlayacak dizeleri kaleme almaları bence daha iyi olur. Karamsarlıktan kurtulmamız lazım. Şair, yaşamın çelişkilerini, insan yaşamının günlük yaşanmışlıklarını; adaleti, özgürlüğü, eşitliği, yaşama hakkını; doğanın harikalığını ve güzelliklerini yerli yerinde kullanacağı imgeler ve yapacağı betimlemelerle sade bir anlatımla insanlara yaşama arzusu ve direnme gücü vermeli; insanlara sevme ve nefret etmenin gerekliliğini anlatmalıdır diye düşünüyorum.
Fırat Kaplan’ın bunları gerçekleştirecek yetenek ve bilgi birikimine sahip olduğuna inanıyorum. Hüzünler Sarnıcı şairimizin ilk eseri. İlk eserde eksikliklerin olması normaldir. Bizlere yazacağı yeni eserlerde bu eksikliklerini gidereceğini düşünüyorum. Kendisini tekrar kutluyorum. Tevazu gösterip “Sayın Müslüm Üzülmez’e Saygılarımla” diye yazıp kitabını imzalayarak şahsıma gönderme inceliğinde bulunduğu için de ayrıca kendisine çok teşekkür ediyorum.
Kitabın içersinde şiirlerin temasına denk düşen desenlerin yer alması ise kitaba ayrı bir hava, ayrı bir renk katmış. Güzel olmuş. Desenleri çizen Ümit Aslan arkadaşımı da kutluyorum.
“Ümit ASLAN, Adıyamanlıdır aslen.
Malatya da üniversiteyi bitirip
Ergani de göreve başladı
Halen Mersin’in kıyısında
Tarsus’ta görev yapmaktadır
çizer… çizer… çizer,
haa birde
gezer…” (s.43)
Peki, Fırat Kaplan kimdir?
Fırat Kaplan Erganilidir. 1 Temmuz 1977’de Selman köyünde doğmuş olduğu resmi kayıtlara geçmiştir, ama annesi Fırat’ın “arpaların başaklarının sarardığı dönemlerde, koyunların kırpılmaya başladığı zamanlarda doğmuş” olduğunu söylemektedir. Kendisi ise, şunları yazmaktadır:
“Arpaların başaklarda sarardığı,
Koyunların; kırpılmaya başlandığı zamanların,
1977 sinde doğmuşum, çocukların annelerinin
Eteklerini çekiştirdiği, annelerinin ise
Onların yalnızlığını paylaşamadığı ve
Çöllerden gelen ölüm sarısının kapladığı o kentte;
Örtmenim!.. örtmenim!.. diyen çocukların yüzlerinde
Sevgiyi yaşayan, yalnızlıklarını paylaşanım…
Aşırı doğurgan ve aşırı sahiplenen
çocukların diyarıyım
Arkanyalıyım, Çayönlüyüm.
Yani derler ki, Qot e perçemliyim.
MÖ. 7500-6500 lerden gelen
HÜZÜNLER SARNICIYIM” (s.41)
Kaplan, ilkokulu Atatürk İlköğretim Okulu’nda, ortaokulu ise bir dönem Ergani Lisesi barakalarında, bir dönem Ergani Lisesi’nin binasında bir sınıfta ve en son Kenan Evren İlköğretim Okulu’nda, liseyi Ergani Lisesi’nde tamamladı. Liseden sonra Dicle Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünü kazanıp 1999 yılında mezun oldu. İlk görev yeri olan Ergani’nin Taştepe ( Hersın) köyünde göreve başladı. 3. yılımda Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu’nda geçici olarak, Askerlik sonrasında ise kadrolu olarak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda göreve başladı. Halen Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
Bana gönderdiği bir iletide şunları yazmaktadır:
“Ergani içinde yaşayan insanların hep sıkıcılığından dem vurduğu bu özelliğiyle beraber aynı zamanda kendisinden kopuşu da çok zordur. Bu ikilemde bıraktıran özelliğiyle liseden beri yazmaya başladığım ve gecelerin geç saatlerinde duygularıma ön ayak olan Ergani, yazdığım şiirlere ön ayaktır. Bu şehir nice şair ve yazarlara gebe bir kadın gibi hep burada, milattan öncelere dayanan geçmişiyle çocuklarına bir bilgi hazinesi sunmaktadır.” (19 Mayıs 2010)
Hüzünler Sarnıcından bir şiir:
ÖYLE AĞIR ÖYLE YORGUN
Benim olmayan bir güne uyanıyorum,
Bu kentin, artık benim olmadığını
Kötü…
Kavga eder de dönersin ya sevgiline,
Bu kent beni öyle karşılıyor.
Biraz kırgın,
Biraz soğuk…
Sarılsam alacak beni kollarına
Gidiyorum zamanım yok.
Dönüyorum sırtımı yamalı geçmişime
düşürüyorum başımı önüme
gözlerim sayıyor adımlarımı.
Her rakamda yaşanılmış anlar
Öyle ağır öyle yorgun ki adımlar,
Sırtımda sur taşları
Soğuk…
Boyasız ayakkabımda
kurumuş Mezopotamya.
Aldığım her derin solukta
Karacadağ tozu damağımda
Mecburi yolcusuyken yolların
Dağkapı burcuyum…
Her uzaklaşma koparırken taşlarını
bedenimden,
Bu şehir ben değilim artık,
Bu ten benim değil…
Gözyaşlarım arıyor esmerliğimi
Dicle’den
kan akıyor
Ulu camiden çığlık sesleri… (s.39)
(*) Hüzünler Sarnıcı, Resimleyen: Ümit Aslan, Şiirler: Fırat Kaplan, Basıldığı Yer: Uğur Ofset, Mayıs 2010 Tarsus.
25 Mayıs 2010 tarihinde http://ergani.gen.tr sitesinde,
28 Mayıs 2010 tarihinde http://www.kritize.net sitesinde,
4 Haziran 2010 tarihinde Ergani Haber gazetesinde yayınlandı.