/

Anılar Dökülmese Tarih Karanlıkta Kalır

okuma süresi: 6 dk.

Toplumsal uyanışımızın tarihini bilmek, dahası bu tarihi oluşturmak için geçmişte yaşananların bir bütün olarak kayıt altına alınması, tarihin arşivine kalıcı olarak girmesiyle mümkündür. Toplumsal belleğin oluşumu ve kalıcılığı ancak böyle sağlanır.

Ergani toplumsal uyanışın ilk yaşandığı yerlerden biridir. Toplumsal uyanışımıza dair elinde bilgi ve belge olanlar bunları bizlerle paylaşmalı, olayları yaşayanlar ise anılarını yazıp tarihe kayıt düşmelidir. Bu, görev olarak önümüzde duruyor hepimizin. Lütfen dokunalım: Anılar dökülsün. Tarih gölgede, karanlıkta kalmasın.

18 Eylül 2009´da Diyarbekir İletişim Grubunda “Ergani´de yapılan ilk sosyal içerikli yürüyüşlerden biri” adıyla bir fotoğrafı paylaştım. M. Şehmus Güzel Hocam bu fotoğrafın kendisinde yarattığı çağrışım ve anımsatmalar sonucu Ergani Yürüyor adıyla bir kitapçık yazdı. Daha sonra elime geçen Aşık İhsanî´nin bir fotoğrafından hareketle “Aşık İhsanî: ‘Ağalı Dünya’ya Başkaldıran Ozan” başlıklı yazımı kaleme aldım. Yazım 18 Nisan 2010 tarihinde BirGün gazetesinin Pazar ekinde yayınlandı. Böylece Ergani Yürüyor kitapçığıyla toplumsal tarihimizin ender olaylarından biri olan “Ergani Yürüyüşü” ve BirGün gazetesindeki yazımla da Aşık İhasnî´nin Ergani´ye gelişleri tarihin arşivindeki yerlerini almış oldu. Ama burada hem Ergani Yürüyor kitapçığında sözü edilen yürüyüşün ve hem de Aşık İhsanî´nin Ergani Karakolu´nda sabahlamasında bilmemiz ve de unutmamamız gereken çok önemli bir isim var: Ali Güzel. Şimdi Emekli Anayasa Mahkemesi Hâkimi olan Ali Güzel Ağabeyimiz 1965´te düzenlenen yürüyüş ve mitingde ve de 1966´da Aşık İhsanî´nin Ergani´ye gelişi olayında önemli sorumluluklar üstlenmiş bir ağabeyimizdir. (Erganili başka bir Hâkim Ali Güzel daha var. Yanlış değilimse bu hemşerimiz Ahmetli köyündendir. Bu iki Ali Güzel´i karıştırmamalıyız!)

Aşık İhsanî ile ilgili yazımı bitirdiğimde, yayınlanmadan önce Ali Güzel Ağabeyime gönderdim. Yazdıklarımda bir yanlışlık var mı diye bakmasını rica ettim. Sağ olsun yazımla ilgili övücü şeyler yazdı. Ayrıca olayla ilgili hatırlayabildiklerini güzel bir anlatımla “Dokunsan Dökülecek: Anılar” başlığı altında yazıp şahsıma gönderme inceliğini gösterdi. Ali Güzel Ağabeyimin gönderdiği “Dokunsan Dökülecek: Anılar” başlıklı bu yazısını hoşgörüsüne sığınarak sizlerle paylaşmanın gerekliliğini duyuyorum. Çünkü anlatılan bizim tarihimiz, bizim anılarımız. Her şeyin kayıt altına alınmasını isteyen biri olarak, bu yazınında kayıt altına alınarak arşivlerdeki yerini almasını istiyorum. Eğer bizler yaşananları, anıları, anlatıları kayıt altına alırsak tarihimiz daha iyi bilinecek; tarihimizin üzerindeki örtü perdesi biraz daha aralanacaktır. Tarihi iyi bildiğimizde geleceğimizi de daha rahat ve doğru bir şekilde inşa ederiz diye düşünüyorum.

Tevazu gösterip şahsıma gönderdiği bu yazı nedeniyle Ali Güzel Ağabeyime çok teşekkür ediyor, sizleri yazıyla baş başa bırakıyorum:

Dokunsan Dökülecek: Anılar

Aşık İhsanî ve Ergani´ye gelişleri konusunda M. Şehmus Güzel´in 27.4.2009 günlü yazısı ve Müslüm Üzülmez´in hazırladığı yazı, beni elli yıl öncelerine götürdü.

M. Şehmus Güzel´in bahsettiği üzere Aşık İhsanî ile Güllüşah 1960 yılı veya bir iki yıl önceki veya sonraki bir yılda konser vermek üzere Ergani´ye gelmişlerdi. Yaz akşamıydı. Konserin verileceği Adil´in yazlık sinemasının (eski halkevinin bahçesi) perdesi ve sahnesi bizim evden görünüyordu. Evdeydim. Mahalleden bir gurup kadın, çoluk çocuk da bizim toprak damda her zamanki yerlerini almışlardı. İhsanî´den o geceye dair aklımda kalan “Dolaştım Güllüşah hep senin için” nakaratıdır.

Bir iki yıl sonra İhsanî´yi Türkiye İşçi Partisi saflarında gördük. Derken; bomba tesirli, muhalif, asi şiirleri ortalığa dökülmeye başladı. Doğrusu, bir kısım insanlar gibi ben de zaman zaman “Yahu, bu şiirleri bu adam yazmış, yazıyor olabilir mi?..” diye düşünüyordum. Hatta “O şiirleri Yaşar Kemal yazıyor” şeklinde söylentiler de işitmiştim, yakıştırmaydı herhalde.

Gelelim 1966 Şubatına. Üniversiteyi bitirmişim, Mart sonunda askere, yedek subay okuluna gitmeyi bekliyorum. O nedenle Ergani´deyim. Ergani Sağlık Ocağı Doktoru Yücel Kanpolat (Daha sonraları Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde Nöroşürirji Profesörü oldu) ile birlikte bir açık oturum düzenledik. Konusunu “Az Gelişmiş Türkiye´nin Gelişmemiş Doğusu” şeklinde adlandırdık. Yer, Öğretmenler Derneği Lokali. (Arif Yetmen´in otelinin giriş katı) (Sanırım o zaman henüz TÖS: Türkiye Öğretmenler Sendikası kurulmamıştı, öğretmen örgütlenmesi dernek biçimindeydi.) Açık oturuma konuşmacı olarak Diyarbakır´ın bazı parlamenterlerini (özellikle iktidardaki Adalet Partisi ve ana muhalefetteki CHP mensupları) ve Türkiye İşçi Partisi´nden Av. Canip Yıldırım´ı çağırdık. Bir kısmı gelemeyeceğini peşinen söyledi, bir kısmı geleceğini söyledi fakat gelmedi. Neyse, oturum gün ve saatinde Canip Abe, yanına Aşık İhsanî´yi de almış, Diyarbakır´dan çıkageldi. Kürsüde yönetici olarak ben, konuşmacı olarak Av.Canip Yıldırım ve Dr.Yücel Kanpolat bulunduk. İlgi, coşku ve gururla dinlendi. Kasabaya sıkışmış ketûm insanlarımızın, hayata ve dünyaya nasıl bir evrensel açıyla baktıklarını, parlayan gözlerinde gördüm. (12 Mart 1971´in kara gözlüklü Genel Kurmay Başkanı´nın “siyasal bilinçlenme, ekonomik gelişmenin önüne geçmişti; müdahale etmemiz gerekliydi” mealindeki lafları boşuna değildi.) Konuşmaların sonunda İhsanî´yi kürsüye aldık, yüreklere işleyen sesiyle şiirlerini okudu, çağladı. Oturumun sonunda İhsanî´yi polis karakoluna “davet” ettiler ve gözaltına aldılar. Akşam olmuştu. İsmail Abe (“İso Koto” namıyla maruf İsmail Çelikel) demlenmemiş olmaz. Lokantada bir şeyler yeyip içtik, İhsanî´ye gönderdik. Yemekten sonra gece boyunca Karakol´un önündeki “Maden Yolu”nda gidip geldik. Arada bir Karakol´a uğrayıp adamımızın durumunu yokluyorduk. Fıkralarıyla, espirileriyle bizi uyutmayan İsmail Abe aklımda, fakat başka arkadaşlar var mıydı, kimlerdi, hatırlıyamıyorum. Sevgili arkadaşlarım Şeref Yıldız, Cumali Dinçer, İsmail Abenin kadim yoldaşı ve arkadaşı Ömer Abe (Ömer Kan) muhtemelen varlardı. Sanırım sömestr tatili bitmiş ve üniversiteli arkadaşların çoğu okullarına gitmişlerdi. Sabahleyin İhsanî, Cumhuriyet Savcılığına ve oradan da sorgu ve tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hâkimliği´ne sevkedildi. Savcı, benim ve Yücel Kanpolat´ın da ifadelerimizi aldı, fakat bizim için sorgu ve tutuklama talebinde bulunmadı.. İhsanî´yi sorguya çeken hâkim Turabî Erdoğan (Dersimliydi, yıllar sonra en son Ankara Nümune Hastanesi´nde hasta yatağında görmüştüm, anısına saygılar. Darbe ve sıkıyönetim dönemlerinde çok zulüm görmüş arkadaşımız Piltan Erdoğan´ın da abesiydi.) tutuklama talebini reddederek serbest bırakılmasına karar verdi. Bizim açık oturum maceramız da fazla bir vukuat olmadan öylece bitti. Galiba, Ergani´de ilk defa bir açık oturum yapılmış oluyordu. (13 Mart 2010)

Ali Güzel

30 04 2010’da Ergani Haber gazetesinde,
01.05.2010’da Yeni Yurt gazetesinde yayımlandı.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.